Rampi, rampi! Rampi, rampi! Maşallah!
- GİRİŞ26.07.2010 11:10
- GÜNCELLEME26.07.2010 11:10
Otağ, Yurt, Yurtluk, Kara Çadır, Kıl Çadır, Dört Direkli Çadır, Üç Direkli Çadır, Beş Kanatlı Çadır, Yedi Kanatlı Çadır, Kızılay Çadırı, Kamp Çadırı, İlk Yardım çadırı, Şantiye Çadırı, Kan Bağış Çadırı, Siyasi Propaganda Çadırı, Reklam Çadırı, İftar Çadırı... Sayfalarca uzar gider bu liste...
Tarihte kurmayı başarabildiğimiz en büyük medeniyet olan Osmanlı'nın, kuruluş tarihini tartışırız ama kuruluşu doğuran savaşlara hangi boydan kaç çadırın asker gönderdiğini tartışmaya gerek görmeyiz...
Çadırdan Müze kurmayı bile başardık ama "Çadırlar Müzesi" kurmak aklımızın ucundan bile geçmedi! Yani o kadar "Medeni"leşemedik hâlâ...
Çünkü Çadır Medeniyeti'nin tarihe gömülme tehlikesi yok!
Anadolu mimarisinde çadır kültürünün hakim unsur olduğunu savunurum. Kubbeli mimari tarzının eski dönem çadır medeniyetine dayandığını iddia edecek kadar zırvalamam merak etmeyin. Ancak en azından çadıra benzediği için çok sevildiğini ileri sürerim.
Hatta Sakallı Celal'in Türk aydınlarının kubbeye benzediği için sevdiği tezine dayanarak melon şapka sevgisinin bile çadır kültüründen kaynaklandığını iddia edebilirim...
"Türk Çadır Medeniyeti o devirdeki dünya kültür ve medeniyeti ile kıyaslanamayacak kadar üstündür" buyuruyor bazı tarihçiler. Yaşam tarzı olarak çadır kültüründe bizim açık ara önde olduğumuz bugün bile tartışılmaz ama çadır mimarisinde dünyada kaçıncı olduğumuz tartışmaya açık...
İşin mizahı bir yana, siyasi fikri es geçildiğinde referandumda "niçin evet", "niçin hayır" diyeceği, niçin sandığa gitmeyeceği konusunda ard arda iki cümle kuramayacak kadar aklı politize edilmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, muhtemelen önemini idrak edemeyeceği iki habere dikkat çekmek için kaleme aldım bu yazıyı...
1- Ordu Valisi Orhan Düzgün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden fındık işçiliği yapmak amacıyla Karadeniz'e gelerek, akarsu kenarlarında kurdukları çadırlarda, olumsuz koşullarda yaşam ve ekmek mücadelesi veren mevsimlik tarım işçilerinin sağlıklı şartlarda yaşaması için insanca yaşanabilir ortam oluşturmuş. Uzunisa Köyünde eski bir okul ve yanındaki futbol sahası işçiler için hazırlanmış. Erkek ve kadınlar için ayrı ayrı tuvaletler ve banyolar inşa edilmiş. Kadınlar için yemek pişirme yerleri yapılmış. Bulaşık ve çamaşır yıkama yerleri ihmal edilmezken, çocuklar için oyun alanları oluşturulmuş...
Haber buraya kadar güzel. Ancak işin ironik boyutu haberde aynı zamanda "genellikle çadırlarıyla birlikte gelen mevsimlik tarım işçilerinden, çadırı olmayanlar için çadırların kurulduğu arazi çevresinde ışıklandırma düzeni de kuruldu" ifadesinin yer alması...
Buna da şükür denilecektir muhakkak. Çadırsız köyler kurulacağı günler için de bir umut ışığı yakılmış olması açısından haber önemli...
Hele o bölgede daha önce yerli halk için insanca yaşam şartları oluşturmayı hayal eden Terzi Fikri'nin akibetine bakıldığında çok şey anlatıyor...
2- AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, ihtiyacı olduğu halde utanıp sıkıldığı için iftar çadırlarına gelemeyen fakir insanların onurunu kurtaracak önemli bir çağrı yapmış.
Yokluk ve yoksulluk canına tak ettiği için utanmayı sıkılmayı bir yana atıp; utanmadan, sıkılmadan iftar yemeğini beleşe getirmek için çadıra koşan, hatta fakirliğin ne olduğunu merak edip çadırda yemek yeme kültürü oluşturacak kadar 'duyarlı' kitlelerin arasında bir tas yemek alabilmek için mecburen saatlerce bekleyen garibanları da sevindirecek bu haber...
"İstanbul’un bazı noktaları dışında ilçe belediyelerinin çadır yerine mahallelerde, sokaklarda iftar programları düzenlemelerini ve ihtiyaç sahibi vatandaşların evlerine sıcak yemek götürmelerini ya da onlara konuk olup aynı sofrayı paylaşmalarının daha doğru olacağını düşünüyorum” demiş Babuşçu.
Gerçi "akabinde ve detayında", “Ramazan çadırları kaldırılsın demiyorum İnsan silkülasyonunun yoğun olduğu yerlere çadır kurulmalı." diyerek işi sıcak havalarla irtibatlandırmayı ihmal etmemiş. Ama "İstanbul’un her noktasına çadır kurma geleneğinden vazgeçilmesi gerekiyor" cümlesini de ekleştirmiş demecine...
|
ARA NAĞME: Siyasetçi tabi işi biliyor. Sorunun; kültür, onur, haysiyet kısmını önemseyerek, siyasi boyutunu ihmal eden ve “ayıptır, zulümdür, günahtır, israftır” diyen bencileyin 'salaklar' gibi eleştiri oklarına hedef olmayacak kadar ilmi siyaset sahibi olduğunu gösteriyor! |
Hatırladığım kadarıyla bu uygulamayı ilk kez Esenler Belediye Başkanı olduğu dönemde Mehmet Öcalan başlatmış ve çadır kurmamıştı! Bir sonraki Ramazanı Başkan olarak görmesi nasip olmadı garibin tabi! İşin ironisi bir yana gerçekten bu uygulama medeniyet adına ümit verici. Hele de dün karşı çıkan siyasilerin bile bugünlerde çadır üstüne çadır kurduğu bir dönemde çok daha önemlidir...
Sadaka taşları kültürü geliştirmiş bir medeniyetin evlatlarının sadakaya kitleler halinde koşar, bir çiklet için birbirini ezer hale getirilmiş olması utanç vericidir...
Velhasıl kan gölünün ve tükürük selinin ortasında yüz güldüren, umut vaat eden iki medeni damlacık "çadırımın" üstüne şıp diye damlayınca bu gün de güncel takılayım demekten kendimi alamadım.
Gerçi bana çadırımın değil uzay gemimin üstüne diğer dünyalardan düşen yağmur damları göbek attırabilir ama kültürümüz böyle yoldan çıkarıyor insanı neylersiniz...
"hey rampi rampi,
rampi rampi, rampi rampi, maşallah!" diyerek kaçarım ben...
Kızmayın canım, bu da Türk Çadır medeniyetinin mahsulü kültür mirası bir parça işte “nolcak ki”!
Hâ, “şu mübarek günde Allah ile pazarlık moduna girmişken olmaz ki kardeşim” diyorsanız başka...
Kandiliniz mübarek olsun…
Yaşar İliksiz – Haber 7
Yasar.iliksiz@haber7.com
Yorumlar1