En son deli de mahalleyi terk ettiğinde ...

  • GİRİŞ26.11.2010 14:56
  • GÜNCELLEME26.11.2010 14:56
Peşrev: Vefalı ve balık hafızası taşımayan okur yığınlarına sahip olsaydım, "Deli Ziya'yı kaç kişi unutabildi" diye başlardım bu yazıya....

Hasan Kaçan'ın Deli Ziya'sını kaç kişi hatırlıyor? Gırgır Mizah Dergisinde her hafta yeni macerası merakla beklenen ölümsüz çizgi karakterlerden Deli Ziya, Cinderesi havzasında yaşayan gerçek bir deliydi. Tıpkı karikatürlerdeki gibi; yaz-kış aynı paltoyla gezer, sessiz sedasız bulduğu irice taşlardan birinin üstüne "tüner", insanları seyrederdi.

İnsanlarla pek konuşmazdı, uzun beyaz sakallarıyla karizmasını konuşturmakla yetinirdi. Adı Deli Fehmi'ydi. Kendisiyle alay edenlere hiç bir şey olmamış gibi bakar, onları "yok sayar", eğlenmek için taş atan çocuklara ve kendisinden korktuğu için taşa sarılan cahillere gülmekte yetinirdi.  

Bir gün sessiz sedasız aramızdan ayrılıp gitti Deli Fehmi. Kimilerine göre vefat etmişti, kimilerine göre, üstü örtülen "bir edepsizliğe" kızdığı için paltosunu alıp gitmiş, başka mahallelerde "tüneyecek taşlar" aramayı tercih etmişti. Deli Ziya'nın "yittiği" günlerde, onun oturduğu taşlara "kurulan", "torbacılar" peydah oldu.  

Deli Fehmi'nin öz ağabeyi olan Deli Ziya o öldükten sonra çıkmıştı "sahneye"... Ağabeyine nazaran daha hırçın ve konuşkandı, hiç bir zaman ağabeyi kadar karizmatik olamadı fakat o da "zararsızlığıyla"  mahallenin delisi olarak sevilmeyi başardı.

Hasan Kaçan, "karşı mahallenin" çocuğuydu. Her iki mahalle arasında mekik dokuyan Deli Ziya'yı çizerken iki kardeşin hangisinden daha çok etkilenmiştir bilmiyorum ama karaktere birinin adını, diğerinin özelliklerini yansıtmış olmasından dolayı her ikisini de tanıdığını düşünüyorum...

Her mahallede hatta nerdeyse her sokakta bir deli yaşardı eskiden. Aileden biriydi onlar. Aç, biilaç kalmamalarına dikkat edilir, soğuktan donup-donmadıkları önemsenirdi. Bir yere giderken "kapıya pencereye mukayyet olmaları" istenirdi. Hatta işlerin yolunda gitmesi için "o masumların" duaları istenir, çaresiz kalındığında onlara "akıl danışılırdı"...  Deliler cennetiydi yurdum. En gözü pek cengaverinden, en radikal dervişlerine kadar gönül verdiği herkesi deli ilan eden halkımın her mahallede en az bir deli barındırmasını garipsememek gerekiyor...

Deli kaynayan o sokaklarda katiller, pezevenkler, fahişeler, ib..'ler barınamazdı. Halk içinde yaşatmaz, delisi olmayan sokaklara gitmeye mecbur ederdi onlardı. En fazla Osmanlı devrinden kalma "Ustura Kemal" artığı mahalle bıçkınları barınabilirdi o sokaklarda. Onların "icraatları", "mahalle kızlarının namusunu korumakla" sınırlanır, yan gözle bakanları mahalle sınırlarının dışına kadar dövmelerine izin verilebilirdi...  

Eli mahkum olup kirli işlere bulaşanlar da sessiz sedasız "kader kurbanı" damgasıyla başka diyarlara yelken açarak, onurlarını korumayı başarırlardı... 

Tırnakçılık ve yankesicilikle geçimini sağlayan Roman ailelerin arasında bile esrar kullananlar dışlanır, eroin işine bulaşana cüzzamlı muamelesi yapılırdı.

Ara Nağme: Vahşet ve kan lekesi o kadar uzaktı ki hayatımızdan; bir gariban, namusu uğruna gözü dönüp, eşini balta ile doğradığında "Kasımpaşa canavarı" şeklinde manşetlere çıkardı. Şimdi ölü sayısı 3'ü aştığı takdirde olay ancak haber değeri taşıyabiliyor... Testere fantezileri bile kesmiyor artık, sinemalarda insan etinin pişirildiği "muhteşem sahneleri" seyretmeye koşan insanlara...
"Bir kabadayı" devlet adına işlenen cinayete erkete olarak bulaşsa dahi "racona ihanet etmiş sayılır" yüzüne bakılmazdı, şimdi devlet adına kurşun sıkan her pislik "Polat Alemdar" namıyla alkışlanıyor...

Artık her mahallede bir deli yok. Olsa da mahalle sakinleri onların farkında değil. Ayaklarına dolaştığını düşünenler itip - kaktığı, psikopatlar sövmek için kullandığından dolayı deliler de "akıllı" taklidi yapmaya mecbur kalıyor artık... Mahalle delileri, bugün, çöp konteynerlerinden bulabildiği kırıntılarla doyabilmek için dahi kağıt toplayan "onurlu çete" mensuplarının işini bitirmesini beklemek zorundalar artık. Dayak yememek için, mecburlar bunu yapmaya...  

Deliler yok artık her sokakta ama bir kaç katil, bir kaç uyuşturucu taciri, bir kaç eli kanlı çete mensubu göğsünü gere gere caka satıyor... Halkın onları arasında "yaşatmaması" ne mümkün? Katillerle, mafya baronları ile kapı komşu olanlar, kendilerini daha emniyette hissetmek için zamanla onlarla daha sıkı - fıkı ilişkiler kurmak zorunda hissediyorlar kendilerini.

Koyun koyuna yaşamanın getirdiği mecburiyetler de var. Örneğin bir katil "imajını parlatmaya" ihtiyaç duyduğu zaman; birinden ricada bulunduğunda, o mahalle sakini,  "onur", "etik", "adab-ı muaşeret" kavramlarını aklının ucuna dahi getirmeksizin elinizdeki imkanları seferber etmek zorundadır. Pek büyük sorun da teşkil etmez, bu durum. Nasılsa onları koltuklarının altına almış "ağabeyleri/ablaları" "kahramanlık yapmış" gibi pazarlayacak yol ve yöntemler bulmakta mahirdirler... Öyle bir boya çekerler ki hiç kimse onun "kara savaşların" piyonu olduğunu anlamaz. İşin farkında olan "uyanık" ve olayın arka planından habersiz "sazan" cilacılar da bir iki kadife ve fırça darbesi ile parlattılar mı, o "piyon"a "kale" muamelesi dahi yapılır....

Hem diyelim ki "tezgah" anlaşıldı, ne gam! Nasılsa yığınla böyle "olağan icraat" ifa etmiş kişi olduğundan, "onlar daha beterini yapmıştı" diye sırıtır, kendinizi aklarsınız... "Herkesin" en az sizin kadar kirli olduğu bir camiada kimin gıkı çıkar ki? En fazla "onur", ahlak", "etik" diye vızıldanan "sivrisinek" hükmündeki bir deli "peydah olur", "kendi başını yiyene kadar" sizin kulağınızın keyfini kaçırır...  

 Ara Nağme: Fakir ilk yazılarından birine "kıyas kültürü" adını koymuş ve o yazıda "hayata gözlerini açtıklarında babalarınca pipileri ölçülen, pikniklerde yumurta tokuşturarak eğlenen çocuklar, büyüdüklerinde her icraatını niye bir başka icraatla aklamayı ihmal etsinki" mealinde "deli dolu" fikirler beyan etmişti...

***

Delilerin itibar gördüğü, "fakir" ama "onurlu" insanların yaşadığı mahalle ve sokak yaşamının artık "ütopya" olduğunu anlayacak kadar büyüdüm. Ama Deli Ziya'ya olan sevgi ve saygımı hiç yitirmedim... 

Üstünde kirli insanların ağırlandığı taşlara oturmak deliliğin şanına yakışmaz. Temiz taş bulmak umudu olmasa dahi, hiç değilse yüzüne tükürüldüğünde utanacak icraat yaptığını anlayıp, başını öne eğip susacak kadar onurlu bir kaç insanın kaldığı mahalleler arayarak deliliğin onurunu korumaktan yanayım... Sadece "kapıya pencereye mukayyet ol" diye emanet edilen yapıların ev sahiplerinin gelip emanetlerini teslim almalarını bekliyorum...

Okuduğunun özünü değil, şeklini önemseyen bir yığın okur arasından "derdini, sıkıntını, açık açık anlatsana be deli!" diyecek hayli akıllı çıkacaktır, şüphesiz... Delinin derdi kendi sıkıntısını önemsemek olsaydı, elinde imkan varken, her yazısını köşe bucaktan vermek yerine binanın duvarından sergilemez miydi, kimseyi incitmemek adına bir yığın isim verip "ününe ün" katmaz mıydı? Boş verin, her şeyi size izah edenler, bu konuyu da mantıklı şekilde izah edeceklerdir...

Ne diyordu o ünlü kızılderili şefi hatırlayalım; en son deli mahalleyi terk ettiğinde (...) "beyaz adam" anlayacak! Ya da umut delinin ekmeği işte...

Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com

Yorumlar16

  • kenan şahin 14 yıl önce Şikayet Et
    volkan kardesş. ben 90 sonunda ayrıldım fatıhten ama o zamna kadar cukurbostan balata kadar uzanan bır cok yerde vardı yavuz selım tarafında oturuyordum ama bır cogu da yerınde ıyıdı balatta az kalsın kaldırım tasını kafama fırlatıodu zat bırı yanı kısacası coktu tam hatırlayamasamda mutlaka gormuslugum vardır...saygılarla
    Cevapla
  • Ahmet Ar 14 yıl önce Şikayet Et
    BEYAN. Tuvad Nıdvaya katılıyorum. Yazarın ilk okunabilir yazısı...
    Cevapla
  • Hasan Seyre 14 yıl önce Şikayet Et
    Ziya ve Dilaverler. kim derdiki, millet elindeki tahta sandıkla..önündeki depeyi azcuk tırmandığında..karşısına çıkacak boğaz köprüsünü Bremen şehri sanacak..oraların köpekleri bile değişik havlardı..barg..barg..Milletin akıllısı ve delisiyle çıktığı sefer-i ecanibuyyin yolunda bizim dilaverin hali bir başkaydı.taşı toprağı altun diye çıktığı ve gözü kamaştığı şehirde.bir yerde ben edineyim iki paket marlboro satayım derken..yediği dayaktan aklını kaçırmıştı.sonraları gene bizim sokaktan geçerdi ve yine marlboro var derdi.!
    Cevapla
  • Metin Yazar 14 yıl önce Şikayet Et
    Tebdil-i mekanda ferahlık vardır. Olmuyorsa olmuyordur. Başka mahalle mi yok,başka taş mı yok? Kapıyı,pencereyi de merak etme.. Onlar bir mukayyet olan nasıl olsa çıkar. Meraklısı,taliplisi çoktur. Delinin zoruna bak:)
    Cevapla
  • dursunerbasan 14 yıl önce Şikayet Et
    Eyvallah.... Eyvallah elleriniz dert görmesin.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat