Vahşiden ve ehl-i hayvandan melûlüm
- GİRİŞ29.11.2010 12:58
- GÜNCELLEME29.11.2010 12:58
"Nalbant olmayan şehirde, aşk atına nal sorduğum" için Pir Dede dün gece yine Nida Tüfekçi aracılığıyla uzun uzun ayıpladı beni. "Kulağa sağır dilsize, iklim iklim yol sorma" diye de bilmem kaçıncı kez uyardı.
Gün boyu "bu dünyayı alıp satanlara bak"mış; "üç arşın bez giyip kalandan geçmiş"lerle, "altını gümüşe katanlar"ın arasında, sadece yaşadıkları mekanlarda değil, son nefesini verdikten sonra "yatmaları"için hazırladıkları mezarlarda bile "dağlar kadar" fark olduğunu görmüştüm. O ruh hali ile "Pir Dede'yi beğenmeme"ye karar vermiştim.
"Bu sokakta beladan gayrısı yok mudur?" diye sorunca Şövket Elekberova aracılığıyla Fuzuli'nin cevabı geldi: "Ne kar bulabilirsin ki sedadan gayrı!"...
Hey koca şeyh, "bu dünyada bir hoş seda bırakmak" için kopsaydı keşke bunca gürültü. Hiç değilse, böylesi amaçlar için eziyor ve boğazlıyor olsaydı insanlar birbirlerini! Artık hoşluğu dahi önemsenmiyor çıkarılan sesin! Bunca gürültü arasında "ben de varım" diyeyim de nasıl diyebiliyorsam öyle diyeyimin derdinde insanlık! Böyle rahatlatabiliyorlar çünkü bedenlerine sığmayan benliklerini...
Bırakalım şeyhleri, pirleri bir yana; o gürültücüler, sadece bir kaç dakika Metallica'ya bile kulak kesilebilseydi öğrenebilirlerdi, "tünelin ucundaki sakinleştirici ışığın, üzerine doğru gelen yük treninden başka şey olmadığı"nı...
Metallica'nın ne dediğinden bile habersiz olanlar, "özgür doğ, özgür yaşa, özgür kal" diyen Matt Monro'yu nereden bileceklerdi. Özgür doğmak ve özgür yaşamak özgür kalabilmekten daha büyük olasılık artık şu dünyada. Özgür kalmayı denemek, delilik, bunu herkes biliyor ama "Belki ben, belki sen, değiştirebiliriz dünyada bir şeyi" diye seslenen "Akrepler"i duyma şansı olan kaç kişi var?
Tünelin içindekiler üzerlerine gelen yük treninin ışığından medet ummayı sürdüredursunlar, ben, kendimi rahatlatacak ışığı Tahereh Salmassi sayesinde Mevlana'da bulabildim dün gece.
Besteci Keyavash Nourai'nin Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin sözlerini düzenleyerek yaptığı besteyi dinleyince rahatladım ve "işte bunu arıyordum" diyerek gözlerimi kapattım. Ayaklarımı uzattım, ellerimi ensemde kilitledim ve gökyüzünde bir haftadan daha az sürede kendisini yenilemeye hazırlanan ay parçasına bakarak tekrar tekrar mırıldandım bu güzel güfteyi...
|
Ara Nağme: Neden "Bir kişi anlayacak olsa dahi" eğer ihtiyacı varsa o bu ışıktan mahrum kalsın ki diyerek o besteyi sizlerle paylaşmaya karar verdim:
|
Dün gece şeyh, elinde çerağla dolanıyordu şehrin çevresini:
Dediler “Bulunmaz, çok aramıştık biz”
Dedi “O ki bulunmaz, işte odur arzum”
“Bir elde bâde kadehi ve bir elde yârin zülfü”
“Raks etmektir böyle ortasında meydanın, arzum”
“Bu ağlayıp sızlayan şikayetçi 'halk'tan usandım
“O hû çekmesi ve narasıdır sarhoşların, arzum”
“Vahşiden ve hayvan ehlinden usandım ve insandır arzum”
***
Neden sonra odama geçtim. Necmettin-i Daye'nin Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad'a ithaf ettiği Mirsadü"l İrad'ın sayfalarını karıştırdım. Klasik Yayınları'nın İslam Medeniyeti Araştırmaları dizisi çerçevesinde, "Siyaseti Yeniden Düşünmek" başlığla neşrettiği serinin ikinci kitabı olan "Sufi Diliyle Siyaset" adlı eserde daha önce altını çizmiş olduğum Farsça beyit üzerinde uzun uzun düşündüm:
"İlaç hastalığın sebebi oldu
Şu halde ümit nerdedir?"
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
Yorumlar4