Keşke, bir kız bana emmi diyeydi!
- GİRİŞ12.03.2012 12:20
- GÜNCELLEME12.03.2012 12:20
"Son zamanlarda yazdıklarınızda bir hüzün seziyorum" diyen dost mektubunu, “bir hüznün lafı mı olur” diye hafife almıştım lakin dün gece misafir olduğum dostlar da "Çok hüzünlü gördük seni" dediklerinde “hım” diyerek elimi çeneme atmak zorunda kaldım.
"Keşke, Aylin Atalay ve Candan Erçetin'in de sizin gibi dostları olsaydı da 'Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca… Çok mu kalender gördünüz derdimi paylaşmayınca' sözlerini yazmasalardı" diye mırıldandım. İnsanlar güzel bir şarkıdan mahrum kalırdı, orası ayrı, ancak en azından iki kişi, gamlı hayatın içinde, göründüğü gibi kalma, mutluluğunu yaşardı.
Günümüz kadınlarının sorunlarını; “yasa”, ideoloji ve inanç tabanlı tartışanlar, biraz “duyargaçlarını” zorlayıp, günümüz kadınlarının duygularını, gömdükleri mısralardan emmeyi deneseydi keşke... Mutlaka empati şansları daha yüksek olurdu...
Örneğin gidip sorsalardı, Yasemin Göksu'ya; "Kalsın geride bu aşk, anma adımı / Eğdirme başımı, yar sana ben kendim kurban edeyim / Mal etme özümü, sevdamı sineme gömüp giderim" mısralarını nasıl doğurduğunu.
Keşke şiirlerinden okuyarak çözebilselerdi, "Bir zambağın kendini açma arzusuyla, kapanma isteği arasında geçen an"ın farkını fark edebilen Bejan Matur'u, kah emniyet güçlerine methiye dizdirmek, kah dağla ova arasında ip cambazlığı yaptırmak zorunda bırakanlar…
Heyhat! Biliyorum ki akıllarına gelse bile çoğu bunu yapmazdı. Çünkü kadınların derdi, onların "yazı hayatı"nda "bir basamak"tan başka anlam ifade etmiyor. Onların kadına merhameti, ya ticari kazanç miktarı ya da mesleki başarı şansı kadardır... Daha da kötüsü bir kısmı için kadının adı zaten yok! Ancak yanında erkek koyunca kadının anlamını fark edebilenler de yok değil ya, neyse….
Bunlar, beni bağlamayan, “anlamlandırılma sorunlu” kadınlar ile “anlamlandırma sorunlu” kadın uzmanları ve kadın hakları uzmanları arasındaki meseleler. Söz dertten açılmışken değinivermiş bulunduk…
Biz asıl bu fakiri hüzünlü gösteren derde gelelim. Derdim, hitap ve muhatap meselesi. Estetik yönden bakınca “Şu, Karacoğlan’a “bana kara diyen dilber” dedirten hal” de denilebilir belki… O kadar basit mi bilmem ama bu fakirin derdi, “Karacoğlan'dan da beter” dostlar....
Önceki gün Taksim meydanında gezinirken yanlışlıkla metronun giriş merdiveni yerine arka kısımdaki kullanılmayan kör merdivenlere yönelmiştim...
"Hey amca, yanlış yere gidiyorsun, bak metro girişi burada!" diyen sesi duyunca fark ettim yaptığım hatayı.
Minnettarlıkla, "teşekkür ederim!" diyerek sesin sahibine dönünce "bana amca diyen dilber" demek geçiverdi içimden. Amca sözüne alışığım uzun zamandır. Artık otobüste ve metroda "buyur amca" diye yer veren genç sayısı ayda 4'e 5'e kadar yükseldi. Gençlerin yaşlılara saygı duymadığı ve toplu taşıma araçlarında yer vermeye bile tenezzül etmediklerine dair şikayetlerin havada uçuştuğu bir ülkede bu ortalama benim gibi henüz 47 yaşında ve yaşıtlarından genç gösteren birisi için hayli yüksek sayılır...
| Ara nağme: Metro haydi neyse de, otobüs ve minibüste gençler, yaşlılara yer vermek "zorunda mılar?" Araç işletmecileri ve polislerin, yasaları görmezden gelerek, ayakta yolcuyu "meşrulaştırdığı" araçlarda; niye kimse "yasalara göre ayakta yolcu alamazsınız kardeşim, bu ne rezalet?" diyemiyor da; önüne gelen, yarış atları gibi koşturulan, yük ve eşya taşıma aracı muamelesiyle "ben zaten her acının tiryakisi olmuşum" moduna sokulan gençlere çatıyor! |
Beterin beteri var derler ya! Karacoğlan yatsın kalksın şükretsin haline!
Elinde "sipsi"yi andıran sigarasıyla 40-45 yaşlarında, kılığıyla "Pasaklı Sally"i andıran bir hanım!
Öyle ki bir kız bana emmi dese zerrece üzülmezdim. "Bir yiğide emmi demek güç olur" denilecek çağda değilim ama "emmi" diyenden diyene de fark var, değil mi?
"İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama..." diye Veli’ce geçiştiriyorum hali ama daha beter muhatap ve hitaplara maruz kalanları da düşünüyorum ister istemez...
Yiğidi gam, insanı muhatap edilen hüzünlendiriyor bazen...
40-45 yaşlarında bir kadın; 47 yaşındaki adama amca diyorsa, mutlaka bir hikmeti olmalı!
Say ki dipnot: "Ülkenin onca meselesi arasında seni Karacoğlan'dan beter hissettiren derdin lafı mı olur birader" diyerek Molla Kasım'a rahmet okutacaklar da var içinizde malumunuz. Onlara sorarsanız daha da büyük dertler var. Örneğin, Karacoğlan'ın bu yazıya ilham veren mısralarının bulunduğu şiire "sokulan" "Elbistan yanaklı güzelin" "Kürt kadını mı", "Türkmen kadını mı?" olduğu meselesi... Kendisine daha da önemli mesele arayan varsa, "On beş yaşında kırk beş bölüklü" kimliksiz kızcağıza önce kimin, hangi maksatla kimlik tecavüzünde bulunduğunu dert edinebilirler...
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
Yorumlar1