Karanlığın meşaleleri!

  • GİRİŞ03.07.2012 01:29
  • GÜNCELLEME03.07.2012 11:32

"Ey aşk, ey aşk
ben, sen ve Tanrı'nın
beraber hazırlık yapıp
yeni bir dünya inşa etmesi mümkün mü?"

Karmaşık Hindu mitolojisinde, "tanımlanması güç" meşhur kahramanlardan Radha-Krishna'nın ağzından yansıtılır yukarıdaki şiirsel yakarış. Yeryüzündeki varlığı antropolojik bulgulara göre neredeyse şimdiden 40 bin yıl geri götürülebilen Ademoğulları'nın "Yeni bir Dünya kurma" özlemlerinin en az 5-6 bin yıllık olduğunun edebi örneklerindendir bu şirin mısralar.

Oysa ölü ve diri medeniyetlerin tarihi seyirlerine baktığımızda dünyanın defalarca "yeniden kurulduğuna" tanık oluyoruz... 

M.Ö. yaklaşık 18. Yüzyılda tablete kazınmış ilk tufan metni Atra Hasis'te insanoğlu'nun yeryüzünü bir tufanla temizlenerek yeniden kurulmaya mecbur bırakılacak kadar kirlettiği anlatılır...  Ki aynı tablette adı geçen Kral Gılgamış efsanesinin yer yer Hz. Musa kıssası ile örtüşür özellikleri vardır.

Tahrif edilmiş Tevrat'ta yer alan tarihi zinciri ve İsrailiyat bulaşmış 'İslami' peygamberler tarihlerini baz alırsak yeryüzünde birden fazla Tufan vakası yaşandığını iddia etmek zorunda kalırız. Tarih ve mekan vermeyerek Tevrat bazlı tarihin karanlık noktalarını aydınlatan Kuran'ı Kerim'de ise tek Tufandan söz edilmektedir. Bu birden fazla tufan yaşanmamış olduğunu ispatlamaz ama tarihi okurken ana ekseni gözden kaçırmamamıza yardım eder.

Kutsal kitabında arkelojik buluntuların yorumlanmasına yönelik önemli bilgiler barındıran İslam medeniyeti bilginlerinin  Arkeolojiye mesafeli durması hazindir.  

Arkeolog Andrew Colin Renfrew, Dinin Arkelojiisi (Archaeology of Religion) adlı eserde yer alan makalesinde "dine yönelik arkeolojik bir çalışma genelde karmaşık meseledir. Tabu sayılarak çoğu zaman bundan kaçınılır ya da ritüel gibi herşeyi içeren, tanımlanması güç bir başlık altında bu gizlenir" der.

Batılı Bilimadamları, arkeolojik ve antrepolojik çalışmaları, her ne kadar ırkçılığa alet olmaktan kurtaramasalar da; son derece haklı sebeplerle, dinden ayrı düzlemde, laiklik prensibine bağlı kalmaya çalışarak sürdürmeyi tercih etmektedirler.

Bugün İslam Aleminin bilimsel anlamda ortaçağı yaşadığını gözden kaçırmazsak, laikliğe batıdan daha çok gereksinim duyan (yazılarımda sık sık vurguladığım gibi laiklik siyasi alanın değil bilimselliğin konusudur ve siyasi söylemin rayından çıkardığı laik mantığın konumuzla hiç ilgisi yoktur.) Müslüman alimlerin kaçak güreşmeleri meydanın şarlatanlara kalmasına neden olmaktadır.

Oysa bir zamanlar Arap Yarımadasında zulüm mimarlığı yapan Emevilerin torunlarının "yeni bir dünya kurmayı başardığı" Endülüs'te yeşeren bilim fidanlarından Said b. Endelüsi bakın ne diyordu: "Alimler karanlıkların meşalesi, doğru yolu gösteren noktalardı. İnsanların hocaları, ulusların seçkinleriydiler. Yaradan'ın kendilerinden ne istediğini ve kendileri için belirlenen hedefi anlamışlardı".

Yaşar iliksiz - Haber 7
yasar@yasariliksiz.com
www.yasariliksiz.com

Yorumlar1

  • mete bilge 13 yıl önce Şikayet Et
    sade arkeoljiye mi uzak kbırakıldık. mantık felsefe ye uzak bırakıldık. sanki mantık felsefe dinin baş düşmanıymı gibi felsefe dediniz mi mantıkd edin mi, yok kardeş derler hemen islam da felsefe yoktur. peki yokta mevlanın yaptığı nedir?tasavuf ekollerinin yaptıkları nedir. mantık işin içine girerse , amtık dışılık uzaklaşacağı için, mantık şeytandandır deyivermişler, şeytanda mantık olsa idi alalhın tercihine karşı durabilir miydi? demekki en büyük mantıksız bizatihi iblisin kendisiymiş. mantığı reddedenler kimin yanındadır acaba?
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat