Bir kararda durmayalım

  • GİRİŞ28.07.2012 09:31
  • GÜNCELLEME28.07.2012 09:31

“Bir kitle hareketinin yek vucut yapısı içinde kişisel bağımsızlığımızı kaybettiğimiz zaman yeni bir hürriyete kavuşuruz. Bu hiç utanmadan ve vicdan azabı çekmeden nefret etme, yalan söyleme, işkence yapma, adam öldürme ve ihanet etme hürriyetidir. Bir kitle hareketinin çekiciliği kısmen bu gerçekte yatmaktadır. Orada biz ‘başkalarının namusunu lekeleme hakkı’ buluruz ki bunun, Dostoyevsky’ye göre, büyüleyici bir cazibesi vardır.”

Küçükken babası kendisine, “bu budala çocuktan ne hayır gelir ki!” dediği için Dostoyevski”nin “Budala” adlı eserini rafta görür görmez satın aldığı rivayet edilen, Eric Hoffer‘in hamallık yaparken düşünerek pişirdiği ünlü eseri Kesin İnançlılar‘dan kısa bir kesit yukarıdaki paragraf.

İnsanoğlu, ister kesin inançlı, ister kesin inançsız olsun; bir hedefe kilitlendiği ve ne pahasına olursa olsun hedefe varması gerektiğine karar verdiği anda yukarıda tanımlanan “hürriyete” ulaşır!

İnsan kesin karar vermeye görsün. O anda elde edilen “hürriyet” en mümin insana bile takvanın yerine fetvanın vicdanıyla hareket etme imkanı sunar! Her fetvanın bir akıl ürünü olduğu da göz ardı edildiği an Eric Hoffer‘in “hür insanları” hedeflediği cenneti araken ortalığı cehenneme çevirebilirler!

İnsanın kesin karar verdiği an, başarıya koşullandığı andır. Başarı elbette güzeldir ve herkes o güzelliği tatmak ister. Ama inançlı insanın sınavı; hedeflediği başarıya değil, verdiği kararların doğruluğunu her aşamada kontrol etmesine bağlıdır.

Bazı hallerde insan sınavı geçmek için verdiği kararı aklıyla tartıp yanlışlığına karar getirdiği anda başarıya ulaşabilir. Bu da hedeflediği başarıdan feragat etmesi ve nefsine kararının koşullandırdığı mağlubiyeti kabul ettirmesi demektir!

Kesin karar vermek ve sonuna kada o kararda diretmek akla boyunduruk vurmak ve imanı hedefe kilitlenen silah haline getirmek demektir. Karar veren insanın aklı, farklı açılımlara kapanır ve sürekli verdiği karar için çalışmaya zorlar.

Akıl, insanın dışındaki tüm etkenleri sabitleyerek kesin kararı oluşturmaktadır. Oysa verilen karar sonrası atılan her adımda insanın önündeki dünya baştan ayağa yenilenmektedir. İnançlı insanın imanı, aklı sürekli canlı tutacak maya özelliğini yitirdiği anda dogmalaşır ve akıl donmuşluğun verdiği fırsattan istifade evreni sabitleyerek kesin kararlar verdirir.

Hz. Ömer ile Ebu Cehil’i birbirinden ayıran ince fark bu ayrıntıdır. Her ikisi de aklıyla ulaştığı kararı yerine getirmek için çalışır ama biri aklını dondurup hedefe kilitlenirken, diğeri attığı her adımda değişen koşullar ışığında kararını gözden geçirecek kadar aklını canlı tutmayı başarır.

Eric Hoffer gibi hamallık yaparken düşünce üreten Yunus Emre‘ninBir kararda durmayalım, gel gidelim dosta gönül” davetine dikkat!

Dosta gitmek için bir kararda durmamak! Felsefecilerin yığınla kitap yazarak ulaşmaya çalıştığı hakikatin, bir inanç hammalının şiirinde teferruat gibi durması boşuna değil!

Belki Hacı Bektaş Veli’nin kesin kararlı Yunus Emre’yi hamallık yapmaya göndermesinin hikmeti de bu ince nüansı yakalatma hedefiydi!

“Adem’in Ademliği; akıl, hâya ve ilim iledir” diyerek insanoğluna kesin inançlığı engelleyecek sacayağını sunan Hacı Bektaş Veli, uyarmayı da ihmal etmez: “Hamı pişiremezsen bari pişmişi ham etme!

Yaşar iliksiz - Haber 7
yasar@yasariliksiz.com
@yasariliksiz
www.yasariliksiz.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat