Bak Oğul, beni incit...

  • GİRİŞ11.10.2012 10:03
  • GÜNCELLEME11.10.2012 19:37

Ancak TRT'ye Damgaların Göçü hazırlayan ekip kadar, değerli tarihi veriler yakalayıp,  onları kullanabileceği en kötü haliyle sunan belgesel ekibi görmedim...

"Taştaki Türkler"in izini süren ekip, aslında Anadolu arkeolojisinin en önemli keşiflerinden birine imza attıklarının farkındayken, sunumda evrenselliğe katkı yerine köken yüceltmeyi ön planda tutmayı tercih edince,  Ankara ve Ordu'da gerçekleştirilen çekimler izleyenleri oturdukları koltuktan zıplatmaya yetmedi. Ekibin emeğine ve ortaya koydukları işe saygım var ama o değerli verileri sunum aşamasında danışmanları yanlış seçtikleri ortada. Velhasıl eldeki ettikleri önemli tarihi veriler için kendilerini kutlarken, sunumdaki başarısızlıklarından dolayı da teesüflerimi sunuyorum. Oysa Türklük söz konusu olduğunda sadece Doç. Dr. Osman Karatay'ın, (özellikle İran ile Turan eserinde somutlaşan)  bilimsel terminolojiyi ön planda tutan üslubu öen alınmış olsaydı dahi belgesele çok şey katardı.

Her şeye rağmen, İskitlerin Türklüğü tartışmalarını bir yana atarsak, söz konusu belgeselin; Türklerin Anadolu'da ilk kez yaklaşık 5-6 bin yıl önce göründüğünü ispatlayan işaretlerle, ideolojik  amaçlarla içeriği belli yönlere kaydırılan bilimsel tartışmaların yatağını doğru zemine çekmede önemli rol oynacağını umuyorum.

Ve konuyla ilgili şahsi görüşlerimi 26 Haziran tarihli Türkiye Cumhuriyeti'nin Ufku başlıklı yazıda oldukça somut şekilde ortaya koymuş olmanın rahatlığıyla söz konusu belgeselden söz etmeme neden olan vakaya dönüyorum.

Söğüt'te altı asırdan fazla ömür süren Osmanlı Devleti'nin temellerini atan Kayı Boyu Aşiretine ait  iki ok ve bir yaydan oluşan damganın M.Ö 3 binli yıllarda Anadolu'ya nasıl ve kaç kişilik oba tarafından getirildiği, ehil kalemlerde,  oldukça ilginç tarihi roman öyküleri ve film senaryoları doğurabilir...

Ertuğrul Gazi Türbesi'nde Kayı Boyu armasını gördüğümde aklımdan ilk bunlar geçti. Çünkü daha önce de ısrarla vurguladığım gibi "kan bağını" değil "oba ahalisi" eksenli birliği temel alan göçebe yaşam tarzı; çok kültürlü Anadolu'da hemen her "dondan" insana ait çadırın obaya dahil olmasından rahatsızlık değil, memnuniyet duymuştur....

 

Bir önceki yazımda dikkat çektiğim üzere o yaşam tarzı, kendi inancından ve soyundan olmayanların yüreklerini dahi kendilerine ısındırmanın yollarını aramış ve insan ekseninde siyaset yapmıştır.

Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'e nurunu yansıtan kaynatası Şeyh Edebali, "insanı yaşat ki devlet yaşasın" diyerek evrensel yönetim formülü sunuyordu.

Ertuğrul Gazi, bu formülü sunan insanı o kadar önemsiyordu ki "Bak Oğul! Beni incit, Şeyh Edebali'yi incitme!" vasiyetinde buluyordu....

Tüm bunlara rağmen Anadolu ölü insan ve incinmiş yürek kaynıyor.

"İncinsen de incitme"  buyuran Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin nefesinin değdiği topraklarda, insanı yaşatmak bu kadar zor olmamalı!

Yaşar İliksiz - Haber 7
@yasariliksiz
www.yasariliksiz.com
yasar@yasariliksiz.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat