Bu sefer beklediğim Balkon İcraatı.

Madem çok partili hayatın en uzun iktidarı başında çok güçlü bir lider olmasına rağmen on bir yılın sonunda bir cemaat eliyle uçurumun kenarına kadar geldi...

Sadece o değil hepimiz, bütün ülke, bütün millet uçurumun kenarına geldi.

O zaman 30 Mart gecesi balkonda yapılacak olan konuşmanın diğerlerinden farklı olması gerekiyor.

Madem 7 Şubat'ta 'Devletin Kürt sorunu konusundaki çözümüne karşıyım, benim dediğim olacak' diyenlerin mini operasyonu gerektiği gibi algılanmadı...

Ve madem 'Darbeler konusunda kimseden öğrenecek bir şeyimiz kalmadı' dediğimiz bir anda 17 Aralık darbe girişimi yaşandı...

Kucaklayıcı bir balkon konuşmasından fazlasına ihtiyacımız var.

Madem, küresel güçlerin yeni çatışma alanı olarak belirlediği Pasifik'te silahlanma yarışı dünyanın gerisine fark atarken; bu yazı yazılırken Kırım'dan, Kiev'den, Moskova ve NATO'dan birbirine ters açıklamalar gelirken biz bu konularla boğuşuyoruz...

Madem daha yapılacak onca iş varken her şeyi alt üst eden, gerileten, israf eden bir darbe girişimi hâlâ yapılabiliyor...

Madem milletçe ağzımızın tadı kaçtı... bundan çıkarılacak dersler büyüktür.

O yüzden sadece konuşma yetmez, o konuşma içinde kısa sürede hayata geçirilecek icraatların, reformların da yer almasını beklemeliyiz.

Tıpkı 16 Kasım 2002'de açıklanan Acil Eylem Planı gibi.

Takvimi belli olan; kısa, orta, uzun vadeli olarak icraatlarının sözünü vermişti AK Parti daha çiçeği burnunda iktidar olarak.

Seçimlere hâlâ üç haftadan fazla süre var ve çoğu üzerinde zaman zaman ciddi şekilde çalışılmış onlarca dosyayı Balkon Konuşması'na yetiştirmek hiç güç olmayacaktır.

Hızla bakınca bile siyasi partiler ve seçim kanunları, Alevi Açılımı gibi sosyal siyasal kültürel başlıklar...

Ya da asgari ücretten vergi alınmaması, fakir ve dar gelirlinin lehine zenginin aleyhine vergi düzenlemeleri, şeffaflık, yolsuzlukla mücadele konularında daha keskin yasalar gibi ekonomik başlıklar masadaydı zaten.

Cemaat'in darbe girişimi ve operasyonları sadece yasal boşlukları göstermedi geç kalınmış ya da yeterince eğilinememiş konuları da su yüzüne çıkardı.

Bir yandan da, dedim ya, milletçe ağzımızın tadı kaçtı.

Kamplaşmalar keskinleşti.

Emniyet ve yargıya olan güven ve onların bugüne kadarki bir çok büyük icraatlarına da gölge düşürdü.

Velhasıl, 30 Mart gecesi yapılacak Balkon Konuşması aslında bazı yaraların yeniden kaşınamamasını sağlayacak ciddi önlemler kadar millet olarak asgari müştereklerde olsun bütün olmamızı hatırlatacak bir konuşma da olmak zorundadır.

30 Mart gecesi Başbakan Erdoğan'ın balkonda yapacağı konuşmada açıklayacağı icraat takvimiyle umarım ülkeyi uçurumun kenarına getiren zihniyet o balkondan aşağı atılmış olur.

Değil cemaat, bu ülkede bir daha kimse kimseye bunu yapmaya kalkamaz.

Hiçbir kurum, kuruluş, kişi veya cemaat devlete el koymayı aklının ucundan bile geçirmez.

Yoksa, bir on bir yıl daha geçse bile, bugün tartıştığımız noktada oluruz.

Çok yazık olur.

...

'Dur hele bakalım, 30 Mart gecesi Balkon Konuşması olacak mı ki?' diye soranlar veya ümit edenlere anketler, sokak ve meydanlar cevap veriyor.

Cemaat eliyle yapılan akla hayale gelmez operasyonların gücü belli oldu. Sarıgül gibi yeni aktörlerinin de tekelci burjuvazinin eski aktörlerinin de icad edilmiş koalisyonların toplamının neye tekabül ettiği de ortada.

PKK yeniden silaha sarılmıyor; Nizam-ı Alem sokağa dökülmüyor.

TÜSİAD'ın yıllarca deneyip pes ettiği şeyi TUSKON'dan beklemenin beyhudeliğini tartışmıyorum bile.

Ne yapsalar olmuyor.

Yazımı bitiriyordum ki Cemaat kalesine bir gol daha doksandan takıldı; Anayasa Mahkemesi eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tahliye edilmesi anlamındaki kararını açıklıyor.

Mahkeme, Başbuğ için 'kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin haklarının ihlal edildiğine' kararını veriyor.

Görünen o ki, bir yanıyla bütün bir devletin, milletin hürriyet ve güvenliğine yapılan son saldırı bizzat halk tarafından sandıkta cezalandırılacak.

Yazının tamamı için tıklayınız