Başkaları sevinsin diye

  • GİRİŞ07.11.2014 10:17
  • GÜNCELLEME08.11.2014 11:57

cMeğer heybede 17-25 Aralık operasyonları varmış ve o dershane meselesi bunun açılışıymış sadece.

Nihayetinde o yazılarda işin sonunun gelip devlet kararına dayanacağına vurgu yapıyordum.

İşte bugün geldiğimiz yer dershane ve 17-25 Aralık meselelerinin de müsebbiplerinin de etkili olduğu her yerden, zeminden ilişkileriyle birlikte bıçak gibi kesilip atıldığı noktadayız; devlet kararıyla üstelik.

6/8 Ekim Olayları süresince de yapılanların ve ısrarın sonunun kimse için hayırlı bitmeyeceğini anlatmaya çalıştım.

Bugün o günlerde yaşanan şiddet büyük oranda azalmış olsa da tortusu dibe çöktü; ilişkilerdeki gerginlik hâlâ belirsiz bir seviyede sürüyor. Her an nereden nasıl yeniden çatlayacağını kestiremediğimiz bir sürecin içinde yol almaya çalışıyoruz.

Üstelik, bu sefer, Paralel Yapı'da yaşandığı gibi zamanla oluşacak bir bilinç, tecrübe, algı söz konusu değil; devletin teröre karşı hassasiyeti ve onunla mücadele pratiği yerleşik ve oturmuş bir tarihselliğe sahip.

O yüzden bir şey yaşanınca cevabı da onun kadar sert ve hızlı oluyor.

İçine girdiğimiz gri hava da bunun daha hızlı ve daha sert olmasını kolaylaştıracaktır.

Dershane tartışmasının taraflarının güvendiği güç neymiş, kısa sürede anlaşılmıştı ve bugün belirli oranda tasfiye edildi. Tasfiye sürecinin kesintisiz daha uzun süre devam edeceği de ortada.

Kobane üzerinden 6/8 Ekim'i yaşatanların güvendiği güz de 35 yıldır biliniyor; silahlı bir örgüt.

Kaçtır bu konuyu yazmaya beni mecbur eden de madalyonun diğer yüzünü görmek istemeyenlerin körlüğü.

Madalyonun öteki yüzünde de devletin kendi tecrübesi var.

Üstelik bu tecrübe 35 yıldan çok çok daha eski.

Askeri, emniyeti, istihbaratı, politikacısı, sivil bürokratı, diplomatı belki 19. yüzyılda Balkanlar'dan bu yana karşı karşıya kaldığı gayrınizami harp yöntemlerini kurumsal olarak hafızasında tutuyor.

Uluslar arası ilişkilerin, bağlantıların nasıl her seferinde gelip kendi içindeki ilgisiz bir sorunu kaşıdığını defalarca gördü.

Bulgar meselesinin İngiltere'deki Osmanlı tahvillerinin değerinin düşmesi nedeniyle üzerimize nasıl haksızca 'katliam' gibi yapıştırıldığından Musul'a kadar onlarca örnek dün gibi duruyor.

Dolayısıyla bir şey yaparken haklı bile olunsa zamanı, yöntemi, bağlantıları, başka meselelerle denk gelmesi, uluslar arası çıkarlarla örtüşmesi gibi onca faktör sonucu ve onun nasıl algılanacağını dahası nasıl karşılık bulacağını da belirliyor.

Meselenin göbeğindeki Irak'ın son 12 yıldır, Suriye'nin 4 yıldır yaşadıklarını unutmak mümkün değil.

Önce herhangi bir araştırma kuruluşunun Suriye topraklarındaki güç dengelerini harita olarak gösterdiği çizimlere bakın sonra Türkiye'de hayal kurun.

En son söylenecek o basmakalıp cümleyi şimdiden söyleyeyim; bu işin sonunda Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bir Kürdistan bölgesi kurmak amacı varsa bu olmayacak.

Bu ülkede Türkü Kürdü bir arada yaşamaya, kendi aralarına sınırlar çizmeden yaşamaya devam edecek.

Fakat olmayacak bir şeyi zorlamanın karşılığının neye mal olacağı ise çok açık: bu zorlama boyunca herkes ve Türk, Kürt hepimiz kaybedeceğiz.

Yok amaç gerçekten silah bırakmak ama bununla birlikte Öcalan'ın durumu, ana dil, eşit yurttaşlık gibi başlıklarsa yaşadıklarımızın ve yapılan açıklamaların bu hedefe hizmet etmek şöyle dursun zarar verdiği ortada.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat