Huylu huyundan vazgeçerse

  • GİRİŞ26.07.2010 16:30
  • GÜNCELLEME26.07.2010 16:30

Çok zaman oldu yazamayalı.

Birkaç yurt dışı seyahat; kısa da olsa bir izin derken günler akıp geçti.

Türkiye’de yaşayınca bu kadar sürede o kadar konu birikiyor ama siz yazana kadar da çoğu rafa kalkmış, gündemden bile düşmüş oluyor…

Türkiye artık referanduma kilitlendi.

Bütün partiler yavaş yavaş ağırlığını sadece bu konuya verecek.

AK Parti ve CHP mitinglerle açılışları yaptı bile.

Bu sırada fonda terör saldırıları sürüyor.

Beklenti, maalesef PKK’nın referandum sonuçlarına yönelik olarak ülkeyi ve iktidarı olumsuz etkilemek amacıyla saldırılarını sürdüreceği yönünde.

İnegöl’de yaşanan hadise de sonuçta terörün gerdiği bütün bir toplumun yaşamaktan kaçamadığı hadiselerden birisi. Bu açıdan Marmara ve Ege bölgesinde özellikle dikkatli olmak; milletin kardeşliğine halel getirecek provokasyonlardan uzak durmak şart.

 

NÜKLEER ENERJİ…

CHP, Rusya ile yapılan nükleer santral anlaşmasıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne gitti.

Bu gürültüde bu başvuru çok önemsenmedi ama artık CHP’nin bu huyundan vazgeçmesi gerekiyor.

Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin geleceğinde en çok etkili olacak bir iş için karar vermek zorunda bırakılmalı mı?

CHP, ülkemizin tam 55 yıldır nükleer santral yapamadığını bilmiyor mu?

1950’de yardımına gittiğimiz; perişan, fakir Kore’nin yarısı olan Güney Kore’nin tam 27 nükleer santral inşa ettiğini; ekonomisinin Türkiye’nin 2 katı olduğunu bilmiyor mu?

Aradan geçen 50 yılda biz ancak buraya kadar gelebildik. Yabancıların deyimiyle tam “take off” yani kalkışta olduğumuz bir anda bu başvurunun anlamı nedir?

Türkiye Cumhuriyet tarihi, hatta son 200 yılda kaç defa böyle kalkış anları yakalayabildi? Nükleer santrallerle ilgili etik, bilimsel tartışmalar başka bir şey, bu başvuru gerekçelerindeki gibi işi yokuşa sürmek başka bir şey.

CHP, gelecekte enerji ihtiyaçlarımız ve politikalarımız için nükleer dışında alternatifler savunur, projelerini açıklar buna ancak saygı duyulur. Ama hiçbir projeksiyon, alternatif, proje, çare önermeden olana itiraz etmek ancak huylunun huyundan vazgeçmediği anlamına gelir.

 

KURTULMUŞ-KILIÇDAROĞLU FARKI…

Peki, büyük umutlarla genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye sinmiş bu tutumdan vazgeçemeyecek mi?

Kimseler dikkat etmedi belki ama, Başbakan’la görüştükten sonra 26 defa “sayın başbakan” hitabını kullanıp, ertesi gün mitinglerde tekrar Recep Bey”e dönmek Kılıçdaroğlu’na yakışmadı.

Belli ki, Kılıçdaroğlu partinin patronunun Önder Sav ve onun ideolojisinin belirlemesine ses çıkaracak güç ve cesarette değil henüz. Seçimden sonra ya bu tutumunu sürdürür ve Türk siyasetine hoş bir sada bile bırakamadan veda eder; ya genel başkan değil lider olduğunu ispatlayacak bir hamle yapar.

Saadet Partisi’nde yaşananlar Numan Kurtulmuş ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki liderlik farkını göstermeye yetti.

Kılıçdaroğlu’nu Kılıçdaroğlu yapan kendisi, Baykal’ın başına gelen operasyon kadar Gürsel Tekin faktörüydü. Tekin’in Ankara’da kızağa çekilmesine göz yumarak büyük hata yaptı. Yerine Sav’ın atadığı Berhan Şimşek tahmin de edildiği gibi davranmaya, konuşmaya başladı. Tıpkı sinemadaki performansı gibi kendisinden burada da parlak bir kariyer beklemediğim Şimşek, daha şimdiden Gürsel tekin dönemi politikalarını eleştiriyor.

Sonuç, Sav otoritesinin Kılıçdaroğlu-Tekin ekibine karşı sürmesi ama karşılığında başarısız bir İstanbul olur.

Razılarsa bana göre hava hoş…

Ama mesele CHP’nin kendi iç çelişkileriyle sınırlı kalmıyor maalesef. Nükleer santralle ilgili başvurularında olduğu gibi bütün ülkeyi, bizzat hepimizi, geleceğimizi, torunlarımızı etkileyecek iptallere kadar büyüyebiliyor.

 

ANLAŞMANIN DETAYLARI…

Nükleer santral meselesini neden bu kadar önemli olduğu Türkiye’nin enerji alanındaki büyüyen ihtiyaçları ve neredeyse bütün enerjiyi büyük paralarla ithal ediyor olmasından kaynaklanıyor.

Nükleer santraller, açığı ve maliyeti büyüyecek ülkenin geleceğinde buna karşı alternatif olarak tasarlandı. Merhum Başbakan Menderes’in darbe ile indirilmesiyle rafa kaldırılan girişimden itibaren Türkiye defalarca boşa giden girişimde bulundu.

Bu sefer bu fırsatı kaçırmamalıyız.

Rusya ile ticaret ilişkilerimizde ilginç bir boyut var. Soğuk Savaş’ta karşı kutuplarda olmamıza rağmen tuhaftır, hep ağır sanayinin en önemli kuruluşlarını ya İngilizler ya onlar yaptı.

Bugün de 55 yıldır yapamadığımız bir şeyi yine onlar inşa edecek gibi.

Eğer bir aksilik çıkmazsa…

Üstelik, anlaşmayı imzalayan taraf olarak, yarım asır sonra işi bitmiş, atıkları ortadaki bu işletmenin ortadan kaldırılıp götürülmesini de yine biz talep ediyoruz. Yani, torunlarımıza hurda bir nükleer santral ve onun atıklarını da bırakmayacağız. Ruslar işi biten santrali söküp götürecek atıklarıyla birlikte.

Aynı talebi Güney Kore’ye de şart koştuk.

27 santral inşa etmiş Koreliler bugüne kadar hiç karşılaşmadıkları bu maddeye şaşırdılar.

Kabul ederlerse ederler, etmezlerse diğer alternatiflere bakılacak.

Yani, bugün nükleer santral kurmak için uğraşan irade, yarın torunlarına bile hurda ya da zehirli madde bırakmamak için, bugüne kadar kimsenin talep etmediği şartlarda uluslararası anlaşma yapmaya çalışıyor.

CHP bunları biliyor mu acaba?

 

YAZ VE KİTAP…

Herkes için yaz ayları okumaya biraz daha fazla fırsat bulma zamanıdır biraz da. Her ne kadar Türkiye’de gazeteciler kaç yıldır yaz diye bir şey görseler de iç politikada 12 ay süren aşırı yoğunluktan bunu tatile çeviremiyor ama yine de yeni başladığım ve henüz bitiremediğim bir kitabı şiddetle tavsiye etmek istiyorum. Efil Yayınları’ndan çıkan Ali A. Allawi’nin “İslam Uygarlığının Buhranı” kitabı, daha bitirmediğim halde tavsiye etmek için acele ettiğim bir kitap.

İnşaat Mühendisliği okuyup ekonomistliğe geçen; İngiltere’deki en önemi okullarda öğrencilik ve hocalık yapan Allawi, işgal sonrası Irak’ta 3 ayrı bakanlık görevinde bulundu.

Kişisel deneyimleri, gözlemleri ve eğitimini birleştirdiği kitap şu anda yaşamakta olduğumuz can yakıcı sorunlara bütün yönleriyle tartışarak cevap arıyor. Bitince önerilerini de yazarım ama Allawi’nin birikimi ve kitaptaki yöntemi köşe yazısıyla aktarılabilecek gibi değil.

En iyisi kendiniz okuyun.

Hazır havalar gittikçe ısınıyor; hazır Ramazan ayı geliyor.

Görmezden gelmeye çalıştığımız kültürel, inanç buhranının canımızı yakması için daha iyi hangi zaman olabilir ki?

Gecenin sizin ve sevdiklerinizin beraatine vesile olmasını içtenlikle dilerim.

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat