İnsan, inşa ve hayal

  • GİRİŞ27.12.2019 11:55
  • GÜNCELLEME27.12.2019 11:55

Ülkelerin en büyük zenginliği gençliğidir!

Bizim gibi genç nüfusa sahip ülkelere kurulabilecek en büyük tuzak, gençlerin hayallerini çalıp gayesiz ve hayalsiz bırakmaktır.

Gençlerin hayallerini çalanlar, onların heyecanını ve dinamizmini kullanıp, rahatlıkla yanlışa yönlendirebilirler! Bunun için kimileri dini duyguları kullanır, kimileri milli duyguları, etnik kökenleri, vs…

PKK/PYD/YPG/DAEŞ ya da FETÖ, hem gençlerimizi çaldılar, hem de gençlerimizin hayallerini: Kimi dağa kaldırdı, kimi uçak kaçırtıp Büyük Millet Meclisi’ni bombalattı!

Ülkenin gençliğin bünyesinde derin yaralar açtılar: Bugün Türkiye’nin devlet ve millet olarak yaşadığı süreç budur! Bu süreçte hem insan kaynaklarımıza, hem de ekonomimize büyük zararlar verilmiştir.

Bundan sonrası için Türkiye, hayali ve gayesi olan gençler yetiştirmek zorundadır: Bu da milli eğitimin, kültür politikalarının ve ailenin yeniden gözden geçirilmesini zaruri kılar.

Dünyaya “ayak izi” bırakan insan değil, yüreklere “yürek izi” bırakan insan yetiştirilmesi amaçlanmalıdır.

Madem söz kendiliğinden buraya geldi, iki tip insandan söz etmemiz lâzım:

Ayak izi bırakan insan;

Yürek izi bırakan insan…

Yürek izi bırakmanın (yani öldükten sonra da yaşamanın) birinci şartı, “hayal eden insan” olmaktır.

Keşifler/icatlar başta olmak üzere, ilim-irfan ve her şey, “hayal eden insan”ların ürünüdür: İnsan ancak hayalleri kadar var olabilir!

Hz. Hacer’i hatırlayalım: Oğlu İsmail ile birlikte terk edildiği çölde yalnızdır. Su bitmiştir. İsmail henüz bebektir ve susuzluktan dudakları çatlamıştır. Buna dayanamayan ana yüreği, çölde en bulunmayacak şeyi (su) bulmayı hayal edip Safa ile Merve tepeleri arasında koşmaya başlar…

O sırada Hz. Hacer’i gören biri, “Bu kadın çölde boşuna su arıyor!” Ama buldu: Çöl Zemzem oldu!

Tamam, her arayan aradığını bulamayabilir, ama bulanlar sadece arayanlar arasından çıkar!

Sözün burasında yine “iki tip insan”dan daha söz etmek durumundayım:

Hayal eden insan…

Alay eden insan.

Yıllar önce bir Başbakan çıkıyor, “Topkapı’dan bakınca Aksaray görünmeli” diyor, Vatan ve Millet caddelerini açmaya başlıyor.

Muhalefet bas bas bağırıyor: “Bu kadar geniş caddelere ne gerek var, Menderes uçak mı indirecek?”

Başka bir Başbakan çıkıyor, “Fırat’ın üstüne barajlar yapacağım” diyor, adını “Yedi Küpeli Gelin” koyuyor.

Muhalefet alay ediyor: “Demirel kurbağalara göl yapıyor!”

Yine çıkıyor: “Boğaz’ın üstüne asma köprü yapacağım” diyor.

Muhalefet yine alay ediyor: “Siz önce Zapsuyu’nun üstüne köprü yapın!”

Zaman içinde başka Başbakanlar çıkıyor:Boğaz’ın üstüne iki köprü daha yapılıyor… Sonra bir köprü Yalova’ya, bir köprü de Çanakkale’ye…

Avrupa ile Asya, Boğaz’ın altından da birleştiriliyor: Avrasya Tüneli ve tüp geçit yapılıyor… Muhalifler, bu kez “pahalı” diye bağırıyor.

İstanbul’a dünyanın en büyük havalimanlarından biri inşa edilirken, muhalefet, “Havalimanı yapılmadan çöktü” dedikodusu çıkarıp aklınca alay ediyor.

Şimdi de “Kanal İstanbul” devrede: Muhalefet de bildiğiniz havada: “Bunlar felaket projeleridir!”

Oysa en büyük felâket hayalsizlik, gayesizlik, vizyonsuzluk ve misyonsuzluktur!

Kişi, siyasi parti, cemaat, tarikat, dernek, vakıf hiç fark etmez: Hayalleri olmayanlar, ne kendileri ilerleyebilir ne de yönettikleri kurumları ileri götürebilirler.

Kural şudur: Hayal edemeyenler alay eder ve helâk olurlar: Nuh’un gemisini unutmayın!

Bitiş spotu Bediüzzaman’dan: “Gaye-i hayal olmazsa, ezhan (zihinler) enelere döner!”

Sonunda içinize tıkanır, kendinizle kavga eder durursunuz. 

Yeni Akit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat