Peçevi’den ağır bir sigara eleştirisi...

  • GİRİŞ18.01.2020 15:05
  • GÜNCELLEME18.01.2020 15:05

Şu tütün işine ne zaman bulaştığımızı görme merakıyla eski kaynaklara yöneldiğimde, karşıma meşhur tarihçimiz Peçevi İbrahim Efendi (1574-1650).  Kendine has tatlı üslubuyla sigaranın Osmanlı’ya nasıl geldiğini ve nasıl yaygınlaştığını anlatıyor…

Olayı Peçevi Türkçesinden okumak, şüphesiz büyük bir zevktir, ancak bu Türkçeyi anlayacak insan sayısı çok sınırlı olduğundan, özelliğini çok fazla bozmamaya çalışarak, günümüz insanının anlayabileceği hale getirmek zorundayım. 

Buyurun, bir Osmanlı tarihçisinin, “tütün denen illet”e bakışını okuyun…

“Tütünü, Hicrî 1009 (Miladî 1600’ler) sonunda İngiliz kâfirleri getirdiler… Bazı hastalıklara iyi gelir diye sattılar… Keyif ehlinden bazı kimseler keyif verir diye müptelâ oldular. Hatta ulemanın (âlimlerin) kibarı ve ashâb-ı devletten (devlet büyüklerinden) niceleri o iptilâya uğradılar (tütün tiryakisi oldular). Kahvehânelerde reziller ve külhanbeyleri o kadar çok kullanırlardı ki, kahvehaneler, tütün dumanıyla dolup içinde olanlar birbirlerini göremez hâle geldiler. Sokaklarda bile lüle (taş veya demirden yapılmış küçük boru, ağızlık) ellerinden düşmez oldu. Birbirinin yüzüne ve gözüne ‘puf puf’ diyerek duman üflediklerinden, sokakları ve mahalleleri dahi kokuttular. 

“Bazı ahbap ile kaç defa münakaşa çıktı: ‘Bunun pis kokusu hemen adamın sakalını ve sarığını ve sırtındaki gömleğini, hususan içinde kullandığı zaman evini kötü kötü kokuttuğundan başka, halı, keçe gibi şeyleri ve evindeki yatağı yakabileceği, külü ve kömürü ile ortalığı kirlettiği ve uyuduktan sonra beyne çıkan pis kokusu ve boyuna kullanıldığı takdirde insanın kazançtan ve elleri işten kaldığı ve buna benzer nice aşırı zararları var iken, safası ve faydası nedir?’ diye sordukda, ‘Bir eğlencedir, safası zevke dairdir’ demekten gayri bir cevap vermediler.

“Hâlbuki bundan ruhanî bir safa ihtimali yoktur ki, zevke dair ola. Bu cevap, cevap olamaz. Sırf ağız kalabalığıdır. Her şey bir yana, İstanbul›da kaç defa büyük yangınlara sebep olmuştur. Nice yüz bin âdem o ateşe yanmış, yakılmıştır. 

“Ancak olsa olsa forsa gemilerde, vardiyanlar kullanırsa, bir miktar uyku kaçırdığı için, forsa bekçiliğine faydası olduğu inkâr olunmaz ve rutubeti def edip kurutur. Amma bu kadar az fayda için bir sürü mazarratı (zararlar) göze almak aklın câiz göreceği bir iş değildir. 

“Hicrî 1045 (Miladî 1635) tarihine gelindiği zaman, tütünün yaygınlığı ve şöhreti o kadar arttı ki, anlatılamaz…

“Cenâb-ı Hak, Saadetlû Padişahımız hazretlerinin ömr-ü devletlerini, adalet ve insaflarını ziyade eylesin ki, memlekette bütün kahvehaneler kaldırılıp, yerlerine münasip dükkânlar yaptırdılar ve ‘tütün mutlaka içilmesin’ buyurdular. 

“Bu bapta nice fukara ve zengine, merhamet ve şefkatinin fazlalığından öyle büyük ihsanlarda bulundular ki, kıyamete kadar şükretseler yine bir şey yapmış sayılmazlar.”

 Ancak tütün Peçevi’nin sayıp döktüğü zararlarından dolayı değil, sigaradan çıkan bir yangınla İstanbul’un harabeye dönmesinden dolayı yasaklandı. Sultan IV. Murad ve Sultan I. İbrahim şiddetli cezalar uyguladılar. 

Sultan I. İbrahim’in tütün yasağının sebebi ise balmumudur. Malum: Saraylar mumla aydınlatılır bu yüzden Manisa ve Biga bölgesinden hatırı sayılır miktarda balmumu getirilirdi. 1610 yılında da sipariş edilmiş ancak bir gram bile gelmemişti. Sebebi araştırıldığında, bölgede ekilen tütünün böceklenmemesi için balmumu kullanıldığı ortaya çıktı. Bunun üzerine Sultan I. İbrahim Biga ve Manisa bölgesinde tütün ekilmesini ve içilmesini yasakladı (Başbakanlık arşivi 80 numaralı mühimme defteri). 

Kısacası, tütün ve tütün mamulleri ile tarih boyu başımız dertte!

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat