Bediüzzaman’ın Atatürk’e mektubu
- GİRİŞ09.01.2011 13:13
- GÜNCELLEME09.01.2011 13:13
Tabii “Amerika’yı yeniden keşfetmek” gibi bir durum doğdu.
Hâlbuki mektubun içeriği, başta kendi tashihinden geçmiş “Tarihçe-i Hayatı” olmak üzere, çeşitli yazarların kaleme aldığı Bediüzzaman biyografilerinin hemen hemen tamamında yer almıştı (beyannamenin bir özeti, yıllar önce yayınladığım “Bediüzzaman Said Nursi” isimli kitabımda mevcuttur).
Bu yüzden “Amerika’yı yeniden keşfetmek” ifadesini kullandım.
“Malumu ilan” da diyebiliriz.
İçerik malum olduğuna göre, farklılık, Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal’e hitabında odaklanıyor. Manşetlere çekilen de zaten budur...
Vay!.. Bediüzzaman Atatürk’ü övmüş...
Atatürk’e “İslam âlemi kahramanı Paşa Hazretleri” demiş...
Dahası var: “Ey şanlı gazi!” diye iltifatta bulunmuş...
Peki ne yapacaktı?..
Mustafa Kemal (o zamanki tanımlama) Meclis Başkanı... Said Nursi ise dönemin en etkin (özellikle de Doğu’da) âlimlerinden biri. Bu kimliğiyle defalarca Ankara’ya davet edilmiş. Sonunda Ankara’nın havasını koklamaya gelmiş. Samiin (dinleyici) locasından Meclis oturumunu izlerken, bazı milletvekilleri tarafından Meclis Başkanlığına sunulan bir teklifin kabulü üzerine, çok da teamül olmadığı halde, Millet Meclisi kürsüsüne çıkmış. Vekiller onu “hoşamedi” (yani “hoşgeldiniz” merasimi) ile karşılamışlar.
Ankara’da kokladığı hava onu endişelendirdiği, özellikle namaza karşı vekillerin ilgisizliğini gözlemlediği için on maddelik bir “beyanname” neşredip milletvekillerine dağıtmış. Bu beyanname, Mustafa Kemal’e yazdığı mektubun, başlık kısmı hariç, bire bir aynısı...
Belli ki, ya Mustafa Kemal’e önceden yazdığı mektubu “beyanname” haline getirmiş, ya da “beyanname”yi mektuba dönüştürmüş...
Bu çok da önemli değil. Neticede aynı görüşleri dile getiriyor. Öncelikle ve özellikle de namazın ehemmiyetini vurguluyor.
Hocaların yöneticileri ikaz etmesi, bir Devr-i Saâdet geleneğidir ki, en çarpıcı örneği Hz. Ömer’e “Yoldan çıkarsan seni kılıcımızla doğrulturuz” diyen sahabedir...
Bu gelenek aynen Osmanlı devletine de geçmiş, Osmanlı uleması, yöneticileri uyarmaya son derece ehemmiyet vermiştir...
O kadar ki, zaman zaman ulema sert üslup dahi kullanmış, meselâ Bursa Kadısı Molla Fenari, dönemin padişahı Yıldırım Bayezid’in mahkemede şahitlik yapmasını kabul etmemiştir...
Yorumlar3