Sağlam solcular, süzme salaklar…

  • GİRİŞ26.06.2011 09:30
  • GÜNCELLEME26.06.2011 09:30

İnternet yokken, çocukluğumuzdaki bilmeceleri, beyin fırtınalarımızı hatırladım…

Mesela:  On adet “S”:

Sayın Sevgilim Seni Saat Sekizde Samsun Saray Sineması Salonunda Selamlayacağım…

Yeni tanışmalar sonunda daha sonra görüşmek istiyorsa, “o elektrik” alınıp- verilmişse oluşacak dostluğun ilk adımıdır kartvizit değiş tokuşu…

 Muhabbet ilerler, koyulaşır; “Bu benim özel numaram, eğer bana o numaradan ulaşamazsanız bu numaradan her zaman ulaşabilirsiniz…

 

Hey gidi günler hey…

 

Mahallede tek telefonun Bakkal Şükrü Amcada olduğu günler…

İstanbul’dan Samsun’a telefon etmek ya da telefon beklemek başlı başına istisnai bir durumdu…

Bugünün şartları ile mukayese edildiğinde, o zamanlar Samsun için santral memuresine yazdırılan normal, acil ya da yıldırım bağlantılar…

Normal bağlantı en az üç en saat sürdüğünden Şükrü Amcanın bakkalına en yakın bir arsa üzerine adeta kamp kurulur, çaylar börekler, hele bir de mevsimlerden yaz ise, telefon beklemek şölene dönüşürdü…

Yoldan geçenler selam verdikten sonra; “hayırdır” sorusu sorulurdu…

Telefon bağlanana kadar geçen süre içerisinde bugününün şartlarında kendi arabanızla Samsun’a gidersiniz, anlayın gayri…

Yıldırım, bağlatmak tuzlu ( pahalı) olduğundan, mahallemizde kimsenin ‘yıldırım’ bağlattığını hatırlamıyorum…

Telefon bağlanır ama sağlıklı görüşme ne kadar yapılırdı bilemiyorum. Gırtlaklar yırtıla yırtıla bağırılarak konuşulduğundan tüm mahalle konuşmaları duyardı…

İki – üç kelimede bir “Adana çık aradan”, “İzmir çık aradan” uyarıları konuşmaların karıştığının göstergesiydi…

 

Şükrü Amca gece demez gündüz demez telefonu gelene haber verirdi…

Mahalleli başka birine telefon numarası vermesi gerektiğinde haliyle verilecek numara belliydi… Şükrü Amcanın telefonunu, kendi özel numarasıymış gibi sormadan verirdi…

 

Haliyle ülkenin kaosta olduğu dönemler…

Mahallemizin ve benim “SS” olduğum yıllar…

..

SS;

Yok, yok…

Hitler Almanya’sı ile uzaktan yakınan alakası yok…

Seni Seviyorum, demek de değil  SS..

Sinkaf içerikli de değil açılımı…

SS, Sağlam Solculuk!  

 Hala SS’ler var!!..

Teknolojinin her türlü imkânından faydalanırlar, köşeyi döndüklerinden altlarındaki arabalar, ellerindeki telefonlar, teknolojinin en son ürünüdür…

Kelaynak kuşları gibi sayıları tükenen marjinal solcuları saymazsak, eski SS’lar yine güya sağlam SS olduklarını ifade etmekten geri kalmazlar…

 

Anayasa’nın 141 ve 142 maddesinden yıllarca mahpus damlarında işkence gördükten sonra çetele hesabı ile salıverilenler, hala özgürlük, demokrasi, eşitlik havariliği yapmaktan geri kalmazlar…

Buyurun alın size hem de resmi yasalara uygun kurulmuş TKP (Türkiye Kominist Partisi)….

Yasaksız, Kavgasız…

Kaç oy aldı Türkiye genelinde?

 

SS’nin biri elinde o gün aldığı internet bağlantısı olan son model telefonundan arkadaşına mesaj geçiyor… “Duydun mu Türkçe Olimpiyatlarında Sinan Çetin ne dedi?”, diyor...

Karşıdaki ne cevap verdi bilmiyorum, ama sosyal paylaşım ağlarında özellikle “Sağlam Solcu” olduğunu söyleyenler  “Süzme Salak”  birkaç marjinali gaza getirme derdine düştüler…

Süzme Salaklara, Sağlam Solculuk ayağı yapan, kıtırı atan; kapitalistlerden daha kapitalist yaşayan ve teknolojinin ve dünyanın her türlü nimetlerinden faydalandığı halde hala nankörlük eden entel-dantel takımı; Sinan Çetin kadar başınıza taş düşsün…

 

Eşitlik, özgürlük sadece sizin ve sizin gibilerin boğazda balık rakı kadehi tokuşturmak ve balık yemekse kalsın…

Süzme Salaklar her şeyin hesabını sormaya kalkalar da Sağlam Solculara servetlerinin kaynağını sormayı neden akıl etmezler…

 

Nazım Hikmet’i “Vatan Hasreti” ile yakan zihniyeti, yerden yere vurular da,  Fetullah Gülen’i memleketine hasret bırakan zihniyeti alkışlarlar…  Sinan Çetin’e en galiz küfürleri ederler de, bir zamanlar elinde projelerle şu anda eleştirdikleri insanların kapılarına yüz sürdüklerini unuturlar ki Sinan Çetin’i tanımam, Çetin’in Gülen Cemaatinden bir çıkar, bir beklenti içinde olduğunu düşünmüyorum…

Düşünenler de “ Sağlam Solcular”dır…

***

- “Şükrü amca Ankara’ya bir “Yıldırım”  yazdırır mısın?”                  

- “…”

 - “Alo Ankara! İki sene önce Türkçe Olimpiyatlarına bende katıldım, o zaman demiştim ki….  Alo! “Sağlam solcular çıkın aradan!”

- “…”

-“Alo, alo! Ankara sesim geliyor mu?”

-“Evet,  diyorum ki; Türkçe Olimpiyatları 23 Nisan Çocuk Bayramı ile birleştirilmeli…” 

Alo, alo!... Süzme Salaklar aradan çıkar mısınız!”

Yavuz Nufel - Haber 7
 yavuznufel@live.nl

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat