Bakü ile Moskova arasında soğuk rüzgarlar
- GİRİŞ27.07.2025 15:20
- GÜNCELLEME29.07.2025 09:46
Aralık 2024’te Azerbaycan’a ait bir yolcu uçağının Rus hava savunma sistemi tarafından düşürülmesiyle başlayan kriz, son haftalarda yeniden alevlendi. Yekaterinburg’da 50 Azerbaycan vatandaşının gözaltına alınması, ikisinin ise şüpheli şekilde hayatını kaybetmesi, Bakü-Moskova hattındaki gerilimi zirveye taşıdı. Azerbaycan’ın Sputnik Bakü ofisine baskın düzenleyerek gazetecileri gözaltına alması ve Rusya ile kültürel ilişkileri askıya alması, tarafların artık yeni bir döneme girdiğini gösteriyor. Bu gerilimi yalnızca ikili ilişkiler bağlamında okumak eksik olur. Güney Kafkasya’daki gelişmeler, Rusya, Türkiye ve İran gibi bölgesel aktörlerin politikalarıyla doğrudan ilişkili olduğu kadar, Kollektif Batı’nın Rusya’yı çevreleme stratejisinin de bir parçası haline gelmiştir.
Gerginliğin Derin Kökleri
Bu kriz, yalnızca bugünün değil, 1990’lardan bu yana süregelen stratejik bir gerilimin ürünüdür. Birinci Karabağ Savaşı sırasında Rusya'nın Ermenistan’a verdiği askeri ve diplomatik destek, Azerbaycan’da kalıcı bir güvensizlik algısı yaratmıştır. Rusya'nın bölgede kurduğu üslerle Ermenistan lehine oluşan güvenlik mimarisi, Bakü’nün dış politikada daima dikkatli ve temkinli adımlar atmasına neden olmuştur.
Azerbaycan, bağımsızlığını kazandığı günden bu yana Türkiye ve Batı ile ilişkilerini geliştirirken, Rusya ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmayı tercih etti. Ancak bu denge siyaseti, özellikle 2018 sonrası dönemde yeniden şekillenmiştir. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın ABD ile yakınlaşması, Moskova-Erivan ilişkilerini zayıflatmış, bu da Azerbaycan açısından yeni fırsatlar ve riskler doğurmuştur. 2020 yılında başlayan İkinci Karabağ Savaşı’nda Rusya'nın Ermenistan’a doğrudan müdahale etmeyerek tarafsız kalması, bu değişimin sahaya yansıması olmuştur.
Yekaterinburg Olayı ve Diplomatik Gerilimin Tırmanışı
27 Haziran 2025 tarihinde Rusya’nın Yekaterinburg kentinde 50 Azerbaycan vatandaşının organize suç örgütü iddiasıyla gözaltına alınması ve bu kişilerden ikisinin—Ziyaddin ve Hüseyin Safarov kardeşlerin—gözaltı sürecinde yaşamını yitirmesi, krizi yeni bir boyuta taşımıştır. Rus yetkililer ölüm nedenini "kalp krizi" olarak açıklasa da, Azerbaycan adli makamlarının otopsi bulguları darp ve işkence izlerini ortaya koymuştur.
Bu gelişmenin hemen ardından Azerbaycan, 30 Haziran 2025’te Sputnik Bakü ofisine baskın düzenleyerek çalışanları gözaltına almış, bazı Rus vatandaşlarını ise kara para aklama ve dijital suçlar nedeniyle tutuklamıştır. Rusya bu adımları “provokasyon” olarak değerlendirmiş ve Azerbaycan'ın Moskova Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak resmî nota vermiştir. Aynı gün Azerbaycan da Rusya'nın Bakü Büyükelçisini Dışişleri’ne çağırarak insan hakları ihlali suçlamasında bulunmuştur.
Savunma Alanında Değişen Denge
Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde dikkat çeken bir başka boyut, askeri iş birliğinde yaşanan yön değişimidir. 2011–2014 döneminde Azerbaycan, Rusya’dan çok sayıda Mi-35M helikopteri, T-90S tankları, BMP-3 zırhlı araçları ve Smerch roket sistemleri satın almıştır. Ancak 2015 sonrasında, Azerbaycan savunma sanayisinde kaynak çeşitlendirmesine gitmiş ve Rusya'nın bölgedeki silah tekelini aşmıştır.
Bu süreçte İsrail, Azerbaycan’ın en büyük silah tedarikçisi konumuna yükselmiştir. 2015–2019 yılları arasında Azerbaycan’ın toplam silah ithalatının %60’ı İsrail’den gerçekleşmiş, Rusya’nın payı ise bu dönemde %31’e gerilemiştir. İsrail’den alınan insansız hava araçları, füze sistemleri ve elektronik harp donanımları, Azerbaycan’ın teknolojik kapasitesini önemli ölçüde artırmıştır. Bu gelişme, askeri teknik kapasitenin ötesinde, dış politika özerkliğinin güçlenmesine de hizmet etmiştir.
Enerji Politikası: Yeni Denge Arayışları
Enerji, Azerbaycan ile Rusya arasındaki stratejik gerilimin temel eksenlerinden birini oluşturmaktadır. Azerbaycan, özellikle 2000’li yılların başından itibaren enerji ihracatını çeşitlendirmeye ve Rusya’nın tekelini kırmaya yönelik hamlelerde bulunmuştur. Bu bağlamda Güney Gaz Koridoru’nun (Southern Gas Corridor) inşası, yalnızca bir ekonomik proje değil; aynı zamanda bir jeopolitik yeniden konumlanma stratejisidir.
Güney Gaz Koridoru’nun ana bileşenlerinden biri olan Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) ile Azerbaycan gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmakta; TAP (Trans Adriyatik Boru Hattı) ile bu bağlantı İtalya’ya kadar uzanmaktadır. Bu hatlar, Rus gazına olan bağımlılığı azaltmak isteyen Avrupa Birliği için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle Azerbaycan, enerji arz güvenliği açısından Avrupa'nın öncelikli ortaklarından biri hâline gelmiştir.
Bu gelişme, Rusya açısından iki yönlü bir tehdit oluşturmaktadır. Birincisi ekonomik boyuttur: Azerbaycan, Avrupa’daki doğal gaz pazarında Rusya'nın pazar payını kademeli olarak azaltabilecek bir alternatife dönüşmektedir. İkincisi ise siyasi boyuttur: Enerji hatları, sadece boru ve vanalardan ibaret değildir; aynı zamanda bölgesel etkinin taşındığı jeopolitik hatlardır. Rusya, enerji ihracatını tarihsel olarak yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda dış politika aracı olarak kullanagelmiştir. Ancak Ukrayna’daki savaş ve ardından gelen yaptırımlar sonrası bu kozun etkisi zayıflamıştır. Bu bağlamda Azerbaycan’ın Avrupa ile enerji alanında kurduğu stratejik ortaklık, yalnızca Moskova’nın ekonomik çıkarlarına değil, aynı zamanda dış politika alanındaki manevra kapasitesine de zarar vermektedir.
Ayrıca enerji sektöründeki Batı yatırımlarının artması—örneğin BP’nin Hazar’daki Şah Deniz sahasındaki payı—Azerbaycan’ı daha fazla Batı merkezli enerji piyasalarına entegre etmiş, bu da ülkenin dış politika yönelimini etkilemiştir. Bu tür yatırımlar, sadece sermaye değil, aynı zamanda diplomatik angajman da taşımaktadır.
Özetle, enerji meselesi Moskova-Bakü hattında yalnızca rekabet değil, doğrudan stratejik ayrışmanın da bir yansımasıdır. Bu nedenle enerji güvenliği, önümüzdeki dönemde iki ülke arasındaki ilişkilerde belirleyici rol oynamaya devam edecektir.
Türkiye’nin Rolü: Dengeli Yaklaşımın Sürdürülmesi
Türkiye, Azerbaycan-Rusya hattında yaşanan bu kriz karşısında dikkatli bir denge politikası yürütmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin hem Azerbaycan’la olan tarihsel ve stratejik bağlarını korumaya hem de Rusya ile olan ilişkilerini gözetmeye devam ettiğini göstermektedir.
Ankara’nın bu kriz sürecindeki konumu, geleneksel arabuluculuk ve dengeleme rolünün sürdüğünü ortaya koymaktadır. Ancak sahadaki değişkenlik ve bölgesel güç mücadelesinin artması, Türkiye'nin bu pozisyonunu sürdürmesini önümüzdeki dönemde daha zor hale getirebilir.
Sonuç: Bölgesel Gerilimden Jeopolitik Yeniden Yapılanmaya
Bakü ile Moskova arasında yaşanan kriz, ilk bakışta karşılıklı güvensizlik ve siyasi misillemelerin sonucu gibi görünebilir. Ancak daha dikkatli bir analiz, bu krizin çok daha geniş ve derin yapısal sorunların tezahürü olduğunu göstermektedir. Bu gerilim, yalnızca bir uçak kazası ya da diplomatik nota trafiğinden ibaret değildir. Ortaya çıkan tablo; Karabağ çatışmalarının tarihsel mirası, savunma sanayisinde yaşanan yön değişiklikleri, enerji hatları üzerindeki stratejik rekabet ve medya diplomasisinin sertleşmesiyle şekillenen çok katmanlı bir krizdir.
Azerbaycan, son yıllarda özellikle Batı ile enerji ve savunma alanlarında geliştirdiği ilişkiler aracılığıyla dış politika bağımsızlığını artırma yönünde önemli adımlar atmıştır. Bu durum, Rusya’nın bölgedeki mutlak nüfuzunu zorlayan bir çizgidir. Moskova ise bu gelişmeleri dikkatle izlemekte ve gerek güvenlik gerekse medya araçları üzerinden baskı unsurları yaratmaya çalışmaktadır.
Öte yandan, Güney Kafkasya sadece bölgesel güçlerin değil, küresel aktörlerin de çıkarlarının kesiştiği bir alandır. ABD, AB ve İsrail gibi aktörlerin bölgedeki etkinliği arttıkça, Rusya’nın “arka bahçe” olarak gördüğü bu coğrafyadaki hareket alanı daralmaktadır. İran ise, hem Azerbaycan’ın İsrail ile yakınlaşmasından hem de Kafkasya’daki Türk etkisinin artmasından rahatsızlık duymaktadır. Dolayısıyla Azerbaycan-Rusya gerilimi, bölgesel bir kriz olmanın ötesinde, çok taraflı bir jeopolitik rekabetin parçasıdır.
Bu noktada Türkiye’nin rolü kritik önemdedir. Hem Azerbaycan’la sahip olduğu stratejik ortaklık hem de Rusya ile süregelen enerji, ticaret ve güvenlik iş birlikleri dikkate alındığında, Ankara’nın dengeleyici bir aktör olarak pozisyonunu sürdürmesi beklenmektedir. Ancak Türkiye'nin bu pozisyonu sürdürmesi, taraflar arasında olası bir sıcak çatışma hâlinde oldukça zorlaşacaktır.
Gelecek dönemde Güney Kafkasya'da istikrarın sağlanabilmesi, bölgesel aktörlerin yapıcı bir diyaloğa yönelip, ortak güvenlik mimarileri oluşturabilmesine bağlıdır. Aksi takdirde bölge, yalnızca askeri değil; enerji, medya ve diplomasi alanlarında da keskinleşen bloklaşmaların içinde savrulma riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Yıldıran Acar / Haber7
Yorumlar6