Trump’ın BM konuşması: Dünyaya verilen mesajlar ve çelişkiler
- GİRİŞ26.09.2025 08:53
- GÜNCELLEME26.09.2025 08:53
Birleşmiş Milletler’in 80. yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen Genel Kurul oturumlarında, ABD Başkanı Donald Trump’ın konuşması ve ardından yaptığı açıklamalar, yalnızca diplomatik çevrelerde değil, küresel kamuoyunda da tartışma yarattı. Trump’ın sözleri, hem ABD iç siyasetine dönük hesapların hem de uluslararası düzende giderek keskinleşen kırılmaların aynası niteliğindeydi.
ABD İç Siyasetine Yönelik Mesajlar
Trump’ın Ukrayna konusundaki açıklamaları, esasen Amerikan kamuoyuna dönük bir hamle olarak okunmalıdır. Putin ile kişisel ilişkilerinin “çözüm üretmediğini” kabul etmesi, kendi seçmenine verdiği bir mesajdır: Trump artık kişisel diplomasinin sınırlılıklarını kabul ettiğini göstermektedir. Bu söylem, seçim kampanyasında verdiği vaatlerin neden gerçekleşmediğini açıklama çabasının da bir parçasıdır.
Bu bağlamda, Trump’ın pozisyonu yalnızca dış politika tercihleriyle değil, aynı zamanda iç politikada “güçlü lider” imajını yeniden inşa etme girişimiyle ilişkilidir. Amerikan siyasal kültüründe dış politika başarısızlıklarının içerdeki seçim dinamiklerine etkisi tarihsel olarak güçlüdür. Dolayısıyla, bu açıklama bir geri çekilme değil, stratejik bir yeniden konumlanma olarak görülmelidir.
Rusya’nın Söylem Değişimi: “Operasyon”dan “Savaş”a
Trump’ın sözleri, Moskova’da da dikkatle takip edildi. Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov’un açıklamaları, Rusya’nın artık çatışmayı açıkça “savaş” olarak adlandırmaya başladığını gösteriyor. Bu, hem iç kamuoyunu konsolide etme hem de dış aktörlere yönelik stratejik bir söylem değişimidir.
Rusya’nın ekonomik kapasitesinin savaş koşullarına uyum sağladığı yönündeki vurgular, yaptırımların etkisi ve sosyal sorunların artışıyla gölgelenmektedir. Rus ekonomisinin uyum kapasitesi belirli ölçüde güçlü olsa da, uzun vadede toplumsal maliyetlerin daha görünür hale geleceği açıktır. Bu çelişki, Kremlin’in savaş söylemini güçlendirmesine rağmen, içeride artan toplumsal gerilim riskini azaltmamaktadır.
BM Kürsüsünden Gelen Mesajlar: Liberal Düzenin Reddi
Trump’ın BM konuşmasının daha geniş bağlamı, liberal uluslararası düzenin dayanaklarının reddini içermektedir. Konuşmasında üç temel unsur öne çıkmaktadır:
Çok taraflı kurumların işlevsizliği: BM’nin etkisiz olduğunu, yozlaşmış bir yapıya dönüştüğünü iddia etmesi, ABD’nin uluslararası örgütlere karşı giderek daha şüpheci tavrının göstergesidir.
Göçmen karşıtlığı: Trump, göç olgusunu “tüm kötülüklerin kaynağı” olarak sunarak, ulusal güvenliği merkeze alan bir yaklaşımı öne çıkarmıştır.
İklim değişikliğinin reddi: Küresel ölçekte üzerinde en geniş konsensüs sağlanan sorunlardan biri olan iklim krizini “aldatmaca” olarak nitelendirmesi, ABD’nin küresel liderliğinin sorgulanmasına neden olmuştur.
Bu söylem, ABD’nin çok taraflılıktan uzaklaştığını ve uluslararası meselelerde daha seçici bir angajman politikası benimsediğini göstermektedir.
ABD’nin Çelişkili Pozisyonu
Trump’ın söylemi, bir yandan ABD’nin küresel düzeni yönlendirme arzusunu sürdürdüğünü, diğer yandan bu düzenin kurumsal temellerini itibarsızlaştırdığını ortaya koymaktadır. Bu çelişki, kısa vadede Washington’a esneklik sağlayabilir; ancak uzun vadede öngörülemezlik riskini büyütmektedir. Özellikle stratejik silahların kontrolüne dair önerilerin görmezden gelinmesi, yeni bir silahlanma yarışının önünü açabilir. Bu durum yalnızca Rusya-ABD ilişkilerini değil, aynı zamanda Çin gibi aktörleri de içine alan daha geniş bir güvenlik krizine zemin hazırlayabilir.
Sonuç: Küresel Belirsizliğin Derinleşmesi
Donald Trump’ın BM kürsüsünden verdiği mesaj, tek bir liderin ani çıkışından ibaret değildir. Aksine, değişen uluslararası düzenin bir yansımasıdır. ABD, giderek daha seçici, çıkar odaklı ve ulusal güvenliği önceleyen bir strateji benimsemektedir. Bu durum, müttefikler açısından güven kaybına yol açarken, rakipler için yeni fırsatlar ve aynı zamanda riskler üretmektedir.
Asıl kritik soru şudur: ABD’nin bu “çekilme stratejisi”, uluslararası istikrarı koruyacak bir denge unsuru mu olacak, yoksa yeni belirsizlikleri tetikleyerek küresel düzende daha derin krizlere mi yol açacaktır?
Yorumlar2