Akıllı Gücün Coğrafyası: Türkiye'nin 2015–2025 Balkan Politikası

  • GİRİŞ28.11.2025 09:42
  • GÜNCELLEME28.11.2025 09:48

1. Çok Kutuplu Sistem ve Balkanların Yeniden Önem Kazanması

2015–2025 dönemi, uluslararası sistemin yeniden şekillendiği bir geçiş evresini temsil etmektedir. ABD’nin küresel liderliğindeki dalgalanmalar, Avrupa Birliği’nin iç bütünlük sorunları ve Rusya ile Çin’in giderek daha iddialı jeopolitik açılımları; orta büyüklükteki devletlere beklenenden daha geniş manevra alanları açmıştır. Türkiye bu süreçte dış politikada daha özerk ve daha esnek bir yönelim geliştirerek Balkanlar’daki varlığını hem görünür hem de çok boyutlu bir düzeye taşımıştır.

Balkan coğrafyası, yalnızca tarihsel hafızayla değil, aynı zamanda Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisinin geleceği açısından da Türkiye'nin stratejik önceliklerinden biri hâline gelmiştir. Bu dönemde Ankara, yumuşak güç ile sert gücü birlikte kullanan karma bir dış politika modelini sahaya taşımış ve Balkanlar’da giderek daha etkin bir aktör hâline gelmiştir.

2. Türkiye’nin Orta Büyüklükte Güç Olarak Yükselişi

Türkiye’nin dış politikasında 2015 sonrasında ortaya çıkan en belirgin eğilim, özerklik arayışıdır. AB üyelik sürecindeki tıkanma, ABD ile ilişkilerde yaşanan güven sorunu ve NATO içinde ortaya çıkan gerilimler; Ankara’yı alternatif ilişki ağları oluşturmaya yöneltmiştir.

Bu diplomatik çeşitlenme Balkanlar’da belirgin şekilde hissedilmiştir. Türkiye, Avrupa-Atlantik blokuyla bağlarını koparmadan sürdürürken aynı zamanda Rusya, Çin ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini çeşitlendirerek çok kutuplu rekabetin içinde kendine özgü bir konum elde etmiştir.

3. Akıllı Güç Yaklaşımının Balkanlara Yansıması

Türkiye’nin Balkan politikasının temel özelliklerinden biri, Joseph Nye’ın geliştirdiği “akıllı güç” kavramsallaştırmasıyla uyumlu bir stratejik çerçeve izlemesidir. Nye’ın tanımına göre akıllı güç, sert gücün sağladığı kapasiteyi yumuşak gücün cazibesiyle birleştiren, uyarlanabilir ve çok boyutlu bir dış politika aracıdır. Türkiye’nin 2015–2025 döneminde Balkanlar’da yürüttüğü faaliyetler, bu teorik çerçevenin sahadaki somut tezahürlerinden biri olarak değerlendirilebilir.

Bu bağlamda Türkiye’nin yumuşak güç unsurları; kültürel etkileşim kanalları, toplumsal bağları güçlendiren programlar, ekonomik işbirlikleri, eğitim alanındaki temaslar ve sosyal kalkınma girişimleri üzerinden şekillenmektedir. Bu araçlar, Türkiye’nin bölge toplumlarında görünürlüğünü yalnızca kültürel bir yakınlık üzerinden değil, kurumsal bir çerçevede pekiştirmesini sağlamıştır.

Öte yandan sert güç unsurları; güvenlik işbirliği mekanizmaları, askeri eğitim faaliyetleri, savunma teknolojilerinin paylaşımı, saha tecrübesine dayalı askeri danışmanlık ve NATO görevlerine aktif katılım yoluyla kendini göstermektedir. Böylece Türkiye, Balkan güvenlik mimarisinin hem diplomatik hem de operasyonel düzeyde bir bileşeni hâline gelmiştir.

4. Balkanlar’da Güç Rekabetinin Derinleşmesi

Balkanlar 2015–2025 döneminde AB/NATO, Rusya ve Çin arasında giderek keskinleşen çok katmanlı bir rekabet alanına dönüşmüştür. AB’nin genişleme politikasındaki yavaşlama, ABD'nin bölgeye yönelik dönemsel ilgisizliği ve Rusya’nın Sırbistan üzerinden yürüttüğü stratejik konumlanma; bölgeyi yeniden büyük güç mücadelesinin bir sahası hâline getirmiştir. Çin ise altyapı yatırımları ve kredi mekanizmaları yoluyla Balkan ekonomilerinde kalıcı bir yer edinmeye başlamıştır.

Bu karmaşık ortamda Türkiye, güç rekabetini dikkatle okuyarak hem Avrupa-Atlantik blokuyla uyumu koruyan hem de farklı güç merkezleriyle ilişki geliştirmeye açık bir diplomasi yürütmüştür. Bu esneklik, Ankara’nın Balkanlar’da “dengeleyici aktör” olarak öne çıkmasını sağlamıştır.

5. Rusya–Sırbistan Ekseni ve Türkiye’nin Denge Arayışı

Rusya’nın Balkanlar’daki en önemli dayanağı Sırbistan’dır. Moskova, Sırbistan üzerinden hem Avrupa güvenlik düzenine karşı bir baskı alanı oluşturmakta hem de Kosova meselesini Batı’ya karşı stratejik bir araç olarak kullanmaktadır.

Bununla birlikte Rusya’nın yaklaşımı, bölgedeki demografik ve siyasi gerçekliklerle zaman zaman uyumsuzluk göstermektedir. Özellikle Kosova bağlamında jeopolitik söylem ile yerel toplumsal dinamikler arasındaki ayrışma, akademik literatürde sıkça tartışılan bir başlıktır. Türkiye ise bu tabloyu dikkatle okuyarak bir yandan Sırbistan ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini güçlendirmekte, diğer yandan Kosova’nın devlet kapasitesini destekleyerek Priştine ile yakın işbirliği yürütmektedir.
Bu iki yönlü politika, Ankara’ya bu hattın en güvenilir denge aktörlerinden biri olma niteliğini kazandırmıştır.

6. Türkiye’nin Ülke Bazlı Etki Alanları

Sırbistan’da Ekonomik Temasların Derinleşmesi

Türkiye, Sırbistan ile artan ticaret hacmi ve sanayi yatırımları üzerinden Balkanlar’daki ekonomik nüfuzunu genişletmiştir. Bu ilişkiler, Belgrad’ın dış politika esnekliğini artırırken Türkiye’nin bölgedeki görünürlüğünü güçlendirmiştir.

Bosna-Hersek’te Kurumsal Destek ve Kriz Yönetimi

Bosna-Hersek’in çok katmanlı siyasi yapısı, Türkiye’nin arabuluculuk kapasitesinin sıkça devreye girdiği bir alan hâline gelmiştir. Ankara, dönemsel krizlerde gerilimi azaltıcı girişimlerde bulunmuş, siyasi aktörler arasında iletişim kanallarının açık kalmasına katkı sağlamış ve ülkenin kurumsal işleyişine destek vermiştir.

Kosova’da Güvenlik Ortaklığı ve Savunma İşbirliğinin İlerleyişi

Kosova, Türkiye’nin Balkanlar’daki güvenlik odaklı angajmanının en belirgin örneklerinden biridir. Türkiye’nin Kosova güvenlik sektörüne verdiği destek; eğitim, kapasite geliştirme ve kurumsal modernizasyon alanlarında uzun süredir devam etmektedir. Ancak son yıllarda bu işbirliği niteliksel olarak daha stratejik bir boyuta taşınmıştır.

Bu çerçevede Türkiye ile Kosova arasında gerçekleştirilen Bayraktar tipi insansız hava araçları tedarik anlaşması, Priştine’nin savunma kapasitesini modernize etme hedefinin önemli bir bileşeni hâline gelmiştir. İnsansız hava sistemlerinin Kosova envanterine girmesi, ülkenin bölgesel güvenlik yapısına entegrasyonunu güçlendirirken Türkiye’nin Balkanlarda savunma teknolojileri alanındaki etkisini de artırmıştır.

Türkiye’nin aynı dönemde Sırbistan ile diyaloğunu koruması ise Ankara’nın bu alanda yürüttüğü politika setini özgün ve dengeli kılan bir unsur olarak öne çıkmaktadır.

Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile Stratejik Uyumluluk ve Gelişen Savunma İşbirlikleri

Arnavutluk ile ilişkiler özellikle güvenlik ve savunma alanlarında derinleşmiş; askeri eğitim, kapasite geliştirme ve savunma teknolojilerine dayalı işbirlikleri bölgesel istikrar açısından önemli bir çerçeve sunmuştur. Arnavutluk’un savunma envanterinde Türkiye’den tedarik edilen insansız hava araçlarının yer almaya başlaması, bu işbirliğini daha stratejik bir seviyeye taşımıştır.

Bu gelişme, hem Arnavutluk’un NATO içindeki uyum kapasitesini artırmış hem de Türkiye’nin savunma teknolojileri üzerinden Balkanlarda artan etkinliğinin somut bir göstergesine dönüşmüştür.

Kuzey Makedonya ile yürütülen güvenlik işbirlikleri ise Türkiye’nin bölge ülkelerinin Avrupa-Atlantik mimarisine entegrasyonuna verdiği desteği yansıtmaktadır.

7. Ekonomik Bağımlılıklar ve Stratejik Sınırlamalar

Türkiye’nin Balkanlar’daki diplomatik kapasitesi son yıllarda artmış olsa da ekonomik bağımlılıkların oluşturduğu yapısal sınırlamalar devam etmektedir. Türkiye’nin dış ticaretinin hâlâ büyük ölçüde AB ve ABD’ye bağlı olması, aynı zamanda Çin ve Rusya ile ekonomik ilişkilerin hızlı genişlemesi; Ankara’nın Balkanlardaki özerk politika arayışını zaman zaman sınırlandırmaktadır.

Bölgedeki diplomatik esneklik ile küresel ekonomik bağımlılıklar arasındaki bu karşılıklı etkileşim, Türkiye’nin dış politikasının sürdürülebilirliği açısından kritik bir önem taşımaktadır.

8. Sonuç: Türkiye Balkanlar’da Kalıcı Bir Denge Unsuru Olabilir mi?

Türkiye 2015–2025 döneminde Balkanlar’da çok yönlü, esnek ve akıllı güç odaklı bir strateji yürütmüş; hem Batı ile uyumlu hem de çok kutuplu sistemin gerektirdiği esneklik kapasitesine sahip bir aktör olarak öne çıkmıştır. Bu politika, Ankara’nın bölgedeki nüfuzunu kültürel ve tarihsel bağların ötesine taşıyarak stratejik bir nitelik kazanmasını sağlamıştır.

Bununla birlikte Türkiye’nin bu konumunu sürdürebilmesi; ekonomik dayanıklılık, Avrupa Birliği ile daha rasyonel bir ilişki zemini kurulması ve çok kutuplu sistemin doğuracağı risklerin dikkatli yönetilmesine bağlı olacaktır.

Türkiye’nin Balkanlar’da kalıcı bir denge unsuru hâline gelip gelemeyeceği, önümüzdeki dönemde izleyeceği diplomatik adımların niteliğiyle şekillenecektir.

Yıldıran Acar
Siyaset Bilimci

 

Yorumlar3

  • Samet Yüce 1 saat önce Şikayet Et
    Tebrik Ediyorum Yıldıran Bey
    Cevapla
  • Bülent DUMAN 1 saat önce Şikayet Et
    geçnişten gelen köklü bir mazimiz var.temiz bir mazi
    Cevapla
  • Alp Çekiç 2 saat önce Şikayet Et
    Çok kapsamlı ve ufuk açıcı bir analiz olmuş. Türkiye’nin 2015–2025 döneminde Balkanlar’da geliştirdiği akıllı güç stratejisini sade ve anlaşılır şekilde ortaya koymuşsunuz. Bölgedeki çok kutuplu rekabeti, Türkiye’nin dengeleyici rolünü ve özellikle Kosova–Sırbistan hattındaki politikaların önemini net bir çerçevede anlatmışsınız. Kaleminize sağlık Yıldıran Bey
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat