Yurtta ‘abiler’ konseyi

  • GİRİŞ14.08.2016 10:17
  • GÜNCELLEME14.08.2016 10:17

Gizlilik şartları nedeniyle hücreler 3 ve en çok 5 üyeden oluşur. Bir işletmede, büyük fabrikalarda, birkaç ayrı ayrı hücre kurulabilir. Sıkı konspirasyona uyarak bunları yönetecek, üst örgütle bağ sağlayacak, üç üyeyi geçmemek şartıyla bir komite atanır.”

http://www.t-k-p.net/yayinlar/cek-al/orgut/IS%20CEKAL_tkp%20davasi%20iddianamesi%20III_0982.pdf

Hafi (Gizli) Türkiye Komünist Partisi’nin tüzüğünden bu satırlar. 80 yıl yeraltında ve gizlilik içinde faaliyet göstermiş Türkiye’nin en eski partisiydi TKP. Görünüşte ortada bir parti ve örgüt yoktu.

İleri Demokrasi isteyen, barış kampanyaları yapan, 141 ve 142’nin kalkması için imza toplayan demokrat insanlar, DİSK içinde örgütlenip sonunda DİSK’i ele geçiren işçiler, sendikacılar, İlerici Kadınlar, İlerici Gençler vardı.

Halbuki çıkardıkları gazetenin kâğıdı bitince Boğaz’dan geçen Rus gemilerinden kâğıt balyaları atılan, Moskova’da parti okulunda eğitimler alan, içinde pusula saklanabilen çakmaklar ve kâğıtlar taşıyan, şifreli mesajlaşan Sovyetlere bakmadan tek adım atmayan çok disiplinli ve yaygın örgütlü bir partiydi TKP. Hatta 12 Eylül darbesini ilk haber alan bazı parti üyeleri ordudaki arkadaşlarının devrim yaptığını dahi zannetmişti.

Parti bunca yıl çözülmeden, deşifre olmadan varolmasını ise hücre tipi ya da üzüm salkımı misali örgütlenmesine borçluydu. 2 ve 3 kişilik hücreler biçiminde örgütlenmişlerdi, herkes kendi hücresini ve üstünü tanıyordu, kim kimin parti üyesi olduğunu pek bilmiyordu.

O yüzden de bir kişi yakalandığında partinin tamamı deşifre olmadı. Hatta 12 Eylül darbesine rağmen parti o yüzden tam olarak çözülemedi. Hâlâ daha Türkiye’nin en eski, en yaygın, en örgütlü sol partisi hakkında 80’lerden sonra açık siyaset yapmalarına rağmen çok az şey biliyoruz.

Cemaatçi darbeci subayların ifadelerini okurken ise bu tarz hücre tipi örgütlenmenin dünya tarihindeki en başarılı örneğiyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyor insan. Çözülmesinin de on yıllar alacağını...

Birkaç ifadeye bakalım. En dikkat çekici olanı Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan’ın ifadesi;

“Askerî lisedeyken önce iki yıl Serdar abi, sonrasında da Musa abi benimle ilgilenmişti. Askerî lise döneminde cemaatten abilerim bana herhangi bir görev vermediler. Ben de cemaat adına herhangi bir faaliyette bulunmadım. ‘Tek göreviniz ifşa olmamak’ diye öğretiyorlardı…”

Bir Yarbay’dan bahsettiğimize göre 20 yıldan fazla sessizce o gün için beklerken süren “ilgilenmenin” neleri kapsadığını ise şu cümle anlatıyor:

“Açıkçası o tarihte bir müddet ben de kendimi sorguladım. O tarihte kız arkadaşlarım vardı. Bu duruma cemaatten abiler kızıyorlardı.”

İfadedeki bu cümlelerse kurulan alternatif emir komuta zincirinden daha mühim bir şeyi anlatıyor; aynı yerde çalışan cemaat mensuplarının dahi birbirlerinden haberi olmayabildiğini, farklı talimatlar alabildiklerini:

“Ben, Genelkurmay Başkanı değiştiğinde, Hulusi Akar’ın emir subayı olduğumda ses kaydı işini bıraktım. Murat abi bana emir subayı olduktan sonra ‘Dinleme cihazını sen bırakmayacaksın’ dedi. Birkaç ay sonra öğrendim ki aynı işi Serhat ve soyadını bilmediğim Şener isimli başçavuşlara yaptırmışlar. Serhat ve Şener başçavuşların ikisi de Hulusi Akar Paşanın emir astsubaylarıydı.”
 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

Yorumlar2

  • vatandaş 7 yıl önce Şikayet Et
    cumhurbaşkanı 1923 de tanımlandığı varsayılan cumhur tanımına uymadığı müddetçe ona [o gözle bakanlar] tarafından darbe ve başka tehlikeler nefes aldıkca devam edecek gözüküyor
    Cevapla
  • Yusuf 7 yıl önce Şikayet Et
    Bu kansızları ancak kan tahlili ile bulabiliriz. Bilim adamları çalışma yapmalı, örneğin 100 tane fetöcü ile 100 tane normal insanın kanını karşılaştırmalı. Aradaki farkları incelemeli. Buna göre ayıklama yapılmalı. Çok ironik oldu değil mi?
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat