BAE ile yol yürümek ne kadar mümkün?

.

  • GİRİŞ25.11.2021 11:37
  • GÜNCELLEME25.11.2021 11:40

Türkiye dün Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed el-Nahyan’ı (MbZ) Ankara’da ağırladı. Orta Doğu coğrafyasının hemen her noktasında Türkiye’nin karşısına çıkan bir ülke liderinin Ankara’ya gelmesi elbette çok önemli.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası gerginleşen ilişkiler, Katar’a uygulanan blokaj ve ambargo, Somali, Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya’ya kadar büyük sorunları ihtiva ediyor.
Orta Doğu’da halkların yaşadıkları her zulmün, akan kan ve gözyaşının altında BAE siyasetini görmek mümkündür. Arap Baharı denilen olgunun gelip kapılarını çalmasının korkusu ile bölge coğrafyasında halklara dayalı her meşru hareketin zor kullanılarak bastırılmasında BAE koçbaşı olarak kullanıldı.

Mısır’da Mursi’nin devrilmesinde, Katar’a yönelik ambargo kararının alınmasında, Sudan’daki askerî darbede, Libya’da savaş baronu Halife Hafter’in desteklenmesinde, FETÖ’nün kullandığı bazı medya kanallarının desteklenmesinde hep bu ülkenin ismi geçiyor...

Peki o zaman ne oldu da ilişkilerde bir yumuşama ortaya çıktı?

Türkiye, Katar’ın ambargolar yolu ile boğulmasını ve Katar’da bir askerî darbenin sahneye konulmasını engelledi dersek yanılmış olmayız.

Katar daha sonra kendisine uygulanan ambargoyu aşmak ile kalmadı, Türkiye’nin Libya ve Suriye siyasetine de destek verdi.

BAE, Katar siyasetindeki başarısızlığının hemen sonrasında Libya’da karşımıza çıktı. Fransa, Yunanistan, Mısır ile birlikte Trablusgarp hükûmetini askerî güç ile ortadan kaldırmak istedi.

Bu uğurda elinden geleni de ardına koymadı.

Lakin ne Trablusgarp hükûmetini yıkabildi ne de Watiya ve Tarhune gibi bölgeleri elinde tutabildi. Bugün Libya’da Aralık 2021 tarihinde bir seçim olma ihtimali varsa, BAE’ye rağmen Türkiye’nin çabaları sayesinde vardır.

Türkiye’nin ne Katar’da ne Libya’da ne de Somali’de elini bükemeyen BAE, şimdi Biden yönetiminin ortaya koyduğu siyaset ile ilintili olarak Türkiye ile masaya oturuyor.
Kuşkusuz masaya oturma noktasında Türkiye de istekli.

Nedir BAE ve Türkiye’yi ilişkileri yumuşatmaya sevk eden?

Öncelikli olarak yukarıda kabaca izah ettiğim üzere, coğrafyada dirençli bir siyaset sergileyen Türkiye’ye rağmen coğrafyada büyük başarılar elde etmek oldukça güç ve maliyetli. BAE yönetimi bunu çok net olarak okuyor.

Türkiye açısından, enerjisini gereksiz yere tüketmeden hedeflerine ulaşma imkânının doğması yabana atılır bir husus değildir. Başta Libya olmak üzere gerilimin yüksek olduğu alanlarda iş birliği imkânlarının doğması Türkiye’ye hem zaman kazandıracaktır hem de enerjisini muhafaza etmenin kapısını açacaktır.

BAE’nin coğrafyada yeni oluşan gerçeklikler doğrultusunda İran ile baş başa kalması yakın gelecekte bir tehlike arz etmese de orta vadede bir tehdit olarak ortaya çıkma ihtimali mevcuttur. Bölgede Türkiye gibi bir ülke ile ilişki içerisine girmesi BAE’yi kuşkusuz bu anlamda rahatlatacaktır.

Ayrıca İsrail’in yeni Başbakanı Naftali Beneth ile Erdoğan’ın telefonda görüşmeleri, Türkiye’nin hassasiyetlerini muhafaza etmekle birlikte iki ülke arasındaki buzların erimesinde önemli bir başlangıç olabilir.

BAE’nin Türkiye’ye karşı maddi destek sunduğu FETÖ yanlısı medya oluşumlarından elini çekmesi de sanırım masada konuşulan hususların başında gelmiştir.
BAE’nin başta savunma sanayii olmak üzere Türkiye’de yatırımlar yapmak için istekli olması her iki ülke açısından da değerli bir kazançtır. Böylelikle hem Türkiye ülkeye girecek doğrudan yabancı yatırımlardan istifade edebilecek hem de BAE, Türkiye ekonomisi gibi dünyada önemli bir üretim üssü olma yolunda ilerleyen bir ülkede kazanç elde edebilecektir.

Yine de arada yaşanan bu kadar gerilimli dönemden sonra, her iki ülkenin de tüm sorunları bir kalemde çözebileceklerini ve dünden bugüne her şeyin mükemmel bir forma girebileceğini düşünmemek lazım. Lakin yine de iki ülkenin geliştireceği diplomasinin, önümüzdeki süreçlerde önemli mesafeler alınmasının kapısını aralayacağı ve bunun bölgeye mutlaka olumlu yansımalarının olacağı aşikârdır...

Piyasalar toz duman 

Malum son yazımda da piyasa istikrarına vurgu yapmış ve bunun bir an evvel sağlanmasının önemine işaret etmiştim. Yaşanan kur kaynaklı dalgalanmanın istikrarsız hâle getirdiği alanlardan birisi de tarım ve hayvancılık. Kur fiyatlarındaki artışın gübre ve yem fiyatlarına bindirdiği maliyet, çiftçinin tam da kritik bir zamanda ekim ve dikim yapmamasına sebebiyet verirse, önümüzdeki yıl gıda fiyatlarında anormal artışlar ile karşı karşıya kalabiliriz.

Bu tüm dünyada gıda ve enerji kaynaklı sıkıntının içine girildiği bir dönemde, ülke açısından tedarik zincirlerinde sıkıntıların da oluşmasının temelini oluşturabilir. Anadolu’da köy ve kasabalarda yaptığım temaslarda sürekli olarak bu konudan kaynaklanan şikâyetlerin varlığı, üzerine hassasiyetle gidilmesi gereken bir durum...

Türkiye Gazetesi

Yorumlar1

  • Trabzon 2 yıl önce Şikayet Et
    Sayın Alabarda tahlilleriniz yerinde ve yol gösterici anlayana. Açık olarak ifade ettiğiniz gibi tarım ve hayvancılık alanında biraz özverili çabayla gelecek yıllarda sıkıntı yaşamamızı önleyecektir. Allah cc yar ve yardımcımız olsun
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat