Uzadığında buda, kuruduğunda sula siyaseti

  • GİRİŞ05.05.2022 10:51
  • GÜNCELLEME05.05.2022 10:52

ABD, Ukrayna sahasında ‘Putinsiz Rusya’ hedefine ulaşma stratejisini sahaya sürdü. Rusya ise işgalin başladığı 24 Şubat’tan bu yana konvansiyonel bir harekâta dair limitlerini tüm dünyaya sergilemeye devam ediyor. Rusya’nın komuta-kontrol, emir-komuta, Rus ordusunun askerî sosyolojisi, kullandığı teknoloji, lojistik ve harekât, plan ve koordinasyon yetenekleri askerî uzmanlarca hem not alınıyor hem de dersler çıkarılıyor.

Mermi namluyu terk ettikten sonra harplerin nereye yöneleceğini kestirmek oldukça güç olsa da görünen o ki Rus ordusu büyük zayiatlar vermeye devam ediyor.

Ukrayna’nın ölümü ABD-İngiltere stratejisine hayat veriyor

Ukrayna’nın işgali Avrupa savunmasının sorunlu alanlarını da ortaya çıkardı. Yine de Ukrayna’nın işgalinde Rusya’nın dağınık görüntüsü ve konvansiyonel harekâta dair yeteneklerinin limitleri, Avrupa’nın tehdit algısını tespit etmesi açısından son derece önemli.

Almanya’nın savunma bütçesine tahsis edeceği 100 milyar avroluk ilave kaynağın, Alman silahlı kuvvetlerine önemli yetenekler kazandıracağı muhakkaktır. Keza, Baltık ve Doğu Avrupa ülkelerinin hava savunma sistemlerini geliştirme ve savunma konseptlerini güncelleme isteklerini önümüzdeki süreçte sıklıkla konuşup tartışacağız.

Askerî yetenekleri törpülenmiş bir Çin

ABD, Putin ve hırslarından kopartılmış Rusya vizyonunu hayata geçirmede muvaffak olursa, askerî hırslarından arındırılmış ve üretmek ile iktifa eden bir Çin stratejisini de hayata geçirmenin adımlarını atacaktır. Bunun için Tayvan krizini de Hindistan’ı da devreye sokmaktan imtina etmeyecektir.

Güneydoğu Asya ve Afganistan-Pakistan coğrafyasının ölümü, şayet ABD stratejisine hayat verecekse bundan asla imtina edilmeyecektir.

Hindistan bunu hissetmiş olmalı ki attığı adımlarını son derece dikkatli atmaya ve Rusya’ya yönelik uyguladığı siyasette dengeyi muhafaza etmeye olağanüstü gayret gösteriyor. Ayrıca Çin’in çevrelenmesi siyasetinde hegemon gücün elinde kullanışlı bir aparat olmak istemediğini belli ediyor.

Pakistan’da olan biteni ibretle ve hep birlikte izlemeye devam ediyoruz.

Putin’den ve Putinizm’den arındırılmış Rusya, askerî kapasitesi söndürülmüş ve sadece üreten bir coğrafyaya dönüşmüş Çin’den sonra sıra kimde derseniz tereddütsüz Türkiye derim.

Türkiye’nin kendisine çizilen alana rıza göstermeyip gücü ile orantılı bağımsız bir siyaset ortaya koyması, uzunca bir süredir hem ABD’yi hem Batı’yı son derece rahatsız ediyor. Bu açıdan Türkiye’nin tekrardan belirlenmiş alanına çekilmesi, ABD ve Avrupa siyasetinin en öncelikli ajandası olacaktır.

Bugüne kadar özen ile tasarlanarak teşkilat ve personeli dahi tahsis edilmiş vesayet yapısı ortadan kaldırılınca, ‘uzadığında budanan, kuruduğunda sulanan Türkiye’ ellerinden kaydı gitti. Terörden jüristokrasiye, darbe süreçlerinden bürokratik oligarşiye varana kadar zabt-u rabt altına alınan vesayet sisteminin ipini elinde tutanların, Gezi davası sonuçlarına karşı paranoyak tepkiler vermesi, işte bu hâl üzerinden okunmalıdır.

Yoksa Türkiye’nin kendi vatandaşını yargıladığı bir dava Alman devletinin ayarlarını neden bozsun?

Türkiye’yi nasıl sınırlandıracaklar?

Bugüne kadar istikrarsız hükümetler, jüristokrasi, medya, patronlar kulübü ve askeri darbeler eliyle ülkeyi mümkün olduğunca kontrol altında tutmayı başardılar. Vesayetin tüm kritik noktalarına özel yetiştirdikleri herkesi yerleştirdiler.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu boşuna mı ‘tarlamızı sürmüşler’ dedi.

Ama ilk defa bu kadar çaresiz durumdalar.

Terör sonlandırılma noktasına geldi, şehit cenazeleri üzerinden cami avlularında hükümet taşlatamıyorlar, jüristokrasinin önü alındı, askerin otonom alanı olması gereken noktaya getirilmiş durumda.

Yoksa, ‘Türkiye’de adalet yok’ diye naralar atanların Genelkurmay koridorlarında brifing aldıklarını bilmiyor muyuz?

Şartlar böyle olunca, her şeyi yeniden eski noktasına getirmek için gönüllü mümessil olmaya can atanlar, istikametlerini sefaretler sokağında aramaya devam ediyorlar.

Tam böyle bir ortamda Yunanistan’ın sırtını sıvazlamaya başladılar.

Son zamanlarda Batı’nın ileri karakolu haline dönüşmüş Yunanistan’ın provokatif eylem ve söylemleri artarak devam ediyor. Yunanistan söz konusu olduğunda elbette bu provokasyon şaşırtıcı değil, lakin mezkûr ülkenin tepeden tırnağa ABD tarafından silahlandırılması istisnai bir durum.

Ellerindeki tüm vesayet kartlarını yitirmiş olanların Rusya’yı Ukrayna sahasında, Çin’i muhtemelen Tayvan boğazından Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada yıprattıkları gibi Türkiye’nin karşısına da Yunanistan’ı çıkartabilirler.

Yunanistan’da cereyan eden siyasi tartışmalar Yunanistan’daki siyasi aklın Batı’nın satranç tahtası olmaya son derece teşne bir zihniyete sahip olduğunu gösteriyor.

Türkiye bu konuda son derece temkinli davranarak uluslararası hukukun norm ve kurallarını sürekli hatırlatarak yoluna devam etse de bazen siz istemeseniz de sizi paçanızdan tutarak sıcak bir çatışmanın içerisine çekebilirler.

Türkiye’nin uyguladığı özgün ve bağımsız siyasete ket vurmak için Türkiye’yi erken doğuma zorlayacak böylesi bir kışkırtma, hegemon oyun kurucu açısından son derece faydalı telakki edilmiş olabilir.

Unutmamaları gerekir ki her şey planladıkları gibi gitmeyebilir.

Mermi namluyu bir kere terk ettikten sonra olaylar nereye tebdil olur kestirilemez.

Atina yönetimi başta ABD ve Avrupa’yı arkasına alarak bugüne kadar olduğu gibi büyük kazanımlar elde edeceğini düşünüyorsa, büyük bir yanılgı içinde olabilir.

Batı kendi stratejik geleceğine alan açabilmek için Ukrayna’nın ölümünden nasıl hayat buluyorsa, Atina’nın ölümünden de hayat bulmak isteyebilir. Ukrayna sahasında ateşi eli ile tutmamaya son derece kararlı olan Batı, söz konusu ülke Yunanistan olunca tavır değişikliği mi gösterecek?

Eski zamanlarda Yunanistan’ın bağımsızlığı için can-ı feda edecek Lord Byron’lar bulmak kolaydı, ama geldiğimiz noktada yeni Byron’lar bulmak o kadar kolay olmayacak.

Yusuf Alabarda / Türkiye Gazetesi

Yorumlar5

  • Semendire 3 yıl önce Şikayet Et
    Sayin Alabarda çok güzel bir tesbit yapmışsınız. Yazılarınızdan cok istifade ediyoruz. Kaleminize saglik.
    Cevapla
  • Mehmet 3 yıl önce Şikayet Et
    Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Juristokrasi, fonskiyon gaspı ile de tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokrasi'de yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır. Türkiye'de 411 kaosa kalkan eller diye başörtüsü meselesinde Meclise posta koymuşlardı. Güzel yazı teşekkürler.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • kulplu halil 3 yıl önce Şikayet Et
    Juristokrasi falan diyorsunuz biz anlamıyoruz Türkçe kelimeler kullansanız
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • şahin avcı 3 yıl önce Şikayet Et
    anlamayanlar anlayanlara sorsunlar...
  • Ali 3 yıl önce Şikayet Et
    Şu elinizde tuttuğumuz cihazdan faydalanmayı bir keşfedebilseniz. Hem Döviz açığımızın kapanacağı yola girmiş oluruz.
    Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat