Emîr Timur mu Âl-i Osman mı?

.

  • GİRİŞ25.08.2022 08:49
  • GÜNCELLEME25.08.2022 08:49


Hafta içinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Esad yönetimi ile Türkiye arasındaki diyalog sürecine dair açıklamalarda bulundu. Malum, Sn. Çavuşoğlu’nun ‘Suriye muhalefeti ile rejimi uzlaştırmalıyız’ açıklaması sahada birçok provokasyonun kapısını aralamıştı.
 
Çavuşoğlu Suriye rejimi ile yapılacak görüşmelerin belirli bir amacı olması gerektiğini vurguladı ve bu amaçları da sınırların terör örgütünden temizlenmesi, sığınmacıların güvenli bir şekilde evlerine dönebilmeleri ve Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün muhafazası olarak sıraladı.
 
Benim açımdan tüm röportajdaki en kayda değer kısım "Birbiri ile kavga eden, birbirine düşman olan ne kadar ülke varsa bizim harekâtımıza karşılar. ABD de karşı, İran da karşı İsrail de karşı. Bu, bundan sonra yapacağımız harekâtların da ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor" dediği bölümdü.
 
Bu neden önemli?
 
Çünkü Türkiye’de iflah olmaz bir kesim Esad ile el sıkışıldığında sınırlarımızdaki terör koridorunun ortadan kalkacağına ve tüm Suriyelilerin güven içerisinde evlerine dönebileceğine inanıyor.
 
Bunun neden kolayca mümkün olamayacağını daha konu sıcaklığını korurken ve romantizm dolu anlatımlar ekranlarda paylaşılırken pişmiş aşa su katarcasına bu köşede "İddiasından vurulanların dünyası" isimli yazıda(*) kaleme aldım...
Dileyen tekrar göz atabilir, burada tekrara girmeyeceğim ama bu yazdıklarımdan Suriye’deki Esad rejimi ile görüşülmemeli anlamı da çıksın istemem.
Bir de İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesi durumunda Suriye’deki İranlı gruplara ve terör örgütlerine karşı birlikte hareket edebileceğimizi iddia edenler var ki Allah hepsine şifa versin.
 
İşte tam bu tartışmaların devam ettiği bir ortamda Çavuşoğlu’nun ülke ismi zikrederek birinci ağızdan gerçekleri dillendirmesi son derece önemliydi.
Neden Türkiye söz konusu olduğunda birbirleri ile amansız bir rekabet içinde olan birçok ülke yan yana bize karşı birleşebiliyorlar?
Dilerseniz bu sualin cevabını Timur ve İbn Haldun üzerinden verelim.
 
Emîr Timur’un Halep’i zapt ettiği haberleri Kahire’deki Memlük Sultanı Ferec’e ulaşınca, Sultan Ferec derhal ordusu ile yanına İbn Haldun’u da alarak Şam’a intikal etti. Tam bu esnada Kahire’de bir ayaklanma başlayınca Sultan Ferec geldiği gibi Kahire’ye geri döndü lakin Emîr Timur’un ismini çokça duyan Haldun, Timur ile görüşmeyi çok istedi ve bunda muvaffak da oldu.
 
Timur ise, ömrünün 24 yılını Tunus’ta, 26 yılını Cezayir, Fas ve Endülüs’te, son 24 yılını da Kahire’de geçiren İbn Haldun’dan Kuzey Afrika’yı (Mağrib) bolca dinlemek istedi. Haldun, Timur’a meşhur asabiyet teorisini ve tarih felsefesini anlattı, kendisine 12 sayfalık bir risale ile El Busri’nin Hazreti Muhammed’e (aleyhisselam) yazdığı El Burde şiirini hediye etti.
 
Kendisini Semerkant’a götürmek isteyen Timur’un elinden binbir güçlükle kaçabilen İbn Haldun, İbn Hacer’in yazarak bizlere naklettiği "kehanet" yüklü hükmünü bildirdi: ‘Mısır mülkü için İbn Osman’dan daha büyük bir tehdit yoktur!..’
Yani Timur bir fırtınadır gelir geçer ama Memlük toprakları için asıl tehdit Osmanoğlu’dur.
Dediği de oldu.
 
Ya bugün?
 
Bugün kimsenin toprağında gözü olmayan, hatta komşularının toprak bütünlüğü için çırpınan bir Türkiye olsa da bölgeyi kendi dünya tasavvurları doğrultusunda formatlayanlar ve onlar ile hareket edenler için asıl tehlike ne terördür ne Suriye’dir ne Mısır ne Suud ne de İran.
Peki kimdir asıl tehlikeli olan?
 
Kurdukları tüm vesayet mekanizmalarını darmaduman eden ve kim olduğunu idrak etme noktasında çok büyük bir ivme yakalayan Türkiye!
 
İçeride ve dışarıda yürütülen dezenformasyonun da Türkiye’yi kuşatma siyasetinin de yegâne amacı bu vesayetçi yapıyı ne pahasına olursa olsun içeride tekrardan ihdas etmeye matuftur. Mahcup bir eda ile, önüne "güçlendirilmiş" sözcüğü ekleyerek allayıp pullayıp tekrardan tedavüle sokmaya çalıştıkları "parlamenter sistem" tartışmaları tam buradan okunmalıdır.
 
Bu vesayetçi zihniyete karşı verilen olağanüstü mücadele olmasaydı, Türkiye’nin başta Rusya olmak üzere Afrika’dan Türkistan coğrafyasına kadar geliştirdiği siyaseti uygulamaya sokan hükûmetler çoktan gönderilmiş ve yeni "Nihat Erim hükûmetleri" kurulmuştu bile...
 
Evet, biz kendimizi el yordamı ile tanımaya çalışıyoruz ama onlar bizi bizden daha iyi bildikleri için, baş başa kaldıklarında zulüm ve kan üzerine kurdukları mülklerine ve düzenlerine en büyük tehdidin halklara ilham veren Türkiye siyaseti olduğunu korku filmindeki seyirciler gibi sürekli birbirlerine fısıldıyorlar.
TÜRKİYE GAZETESİ

Yorumlar1

  • Vurucu 1 yıl önce Şikayet Et
    Güzel tespitler, kaleminize sağlık...
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat