‘Eve dönmek' ya da ‘fıtrat bayramı'

  • GİRİŞ08.08.2013 10:23
  • GÜNCELLEME08.08.2013 10:23

Şu oluş ve bozuluş -fakat daha çok bozuluş- âleminde insanın en büyük meselesi; yabancılaştığı, uzak düştüğü, dönüşüme maruz kalan fıtratının aslına dönüş meselesidir… Asl'a dönüş için fasılasız bir çaba…

Fıtrat, engellere ve bozucu etkilere iradî olarak maruz bırakılmasa, ‘su akar çatlağını bulur' deyişince mecraında akar.

Aldanışlar kitabının önsözünde ismi en başta geçen insanoğlunun bile isteye kendinde duvarlar inşa edişi, ‘kendine sarkıntılık ederek' aslına yabancılaşması ‘husr'anın tâ kendisini ifade ediyor…

Elbette hilkat, fıtrat, tıynet, şahsiyet, cibilliyet, natura bambaşka incelikleri işaretler. Genel anlamda hilkat, tüm mahlukatın ortak kıvamda yaratılışı, fıtrat ise özel ve özgün yaratılışı dillendirir.

Özgün ve özel yaradılış formunun bozulması, genelleşme, bayağılaşma, özdeki gizli cevherlerin açığa çıkma yollarının tıkanması ile ilgilidir.

Bu meyanda, ruh ve beden arasındaki dengenin bozulması bir yönüyle sebep, bir yönüyle sonuçtur.

(Ruh ile beden arasındaki münasebeti, Allah ile âlem arasındaki münasebetle ilişkilendirerek akla yakın etmeye çalışan ârifi hatırlıyorum.

Yaratıcının aynı anda tüm varlıkla ilişkili oluşunu, örneğin ayağımızın serçe parmağına bir  diken battığında aynı  anda tüm bedenimizin hissetmesiyle benzeştirmek mümkündür.   Teşbihte hata olmaz, adı üstünde teşbih…)

Fıtrata dönüş hareketinde kırılma noktası, ruhun mu bedene, bedenin mi ruha tâbi olduğu noktasıdır.

Kadim hikmet bize ruhun bedenin peşinden sürüklenmesini hüsran, bedenin ruhun bineği olmasını felah olduğunu söylüyor…

Kendisinde nice âlemlerin dürülü bulunduğu insanın da bedeninden ruhuna geçişte, bozulmuş fıtrattan ‘fabrika ayarlarına geçişte' kimi imkanlar önümüze serili duruyor.

Yani Nasreddin hoca'nın kar kış kıyamette bir köye girerken köpeklerin saldırısına uğraması karşısında yerdeki taşlara uzandığında taşların donmuş olduklarını görüp, ‘Yahu burası nasıl bir memleket ki köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar' diye feryad ettiği çaresiz durumda değiliz…

Hayli dağdağa ve fırtınanın koptuğu şu dünya diyarında, fıtrata saldıran onca ‘maddî ve manevî köpek' karşısında hepten savunmasız, korunmasız değiliz.

İşte gidişiyle çoğumuzu hüzne boğan Ramazan bu anlamda bir ‘köpeksavar' ve ‘fabrika ayarlarına dönüş' uygulamasıdır. Ruh sultanı beden askerine hakim olur, askerin beden iklimine darbe yapmak suretiyle hakim oluşundan kaynaklanan arızalar, hür iradenin kuvvetlenmesi, özdenetim ve öz yönetimin gelişmesi, nefs ve dürtüselliğin terbiyesi ile bertaraf edilir…

Kontrolden çıkmış kimi azalar denetlenir, hepten gemi azıya almış olanlar ise hapsedilerek zapt u rapt altına alınır. Yani fıtratın gümrah nehrinin önüne konulmuş kayalar değişik metodlarla (tazelenen iman, tekrarlanan salih amel, çoğaltılan hakkı ve sabrı tavsiye)  yoldan kaldırılır, nehrin kendi asli mecraında akışının önü açılmış olur…

Nehrin bereketli suları, susuzluktan kavrulan ovanın ücra noktalarına ulaştıkça, hayat, canlanma, verim, üretim, bereket başlar. Ölü hükmündeki toprak canlanır. Aynen böylece, fıtrat nehri maddî ve manevî varlığımızın kurumuş-kavrulmuş-solmuş-pörsümüş yörelerine ulaştıkça uyanış, diriliş, hürleşme ve ‘insanlaşma' başlar. İşte eve dönüş, işte fıtrata dönüş… Ne dersen de…

Bu nedenle Ramazanın sonunda ‘fıtır sadakası' (fıtrat sadakası) veririz, şükür ve şükran kasdına… Tam da bu yüzden ‘ıydu'l fıtr'ı (fıtrat bayramını) günlerce kutlar, tebrik eder, ruhanî bir şölen gibi telakki ederiz, etmeliyiz…

“Bayram o bayram ola” demeyeceğim, bayram o bayram zaten: Ev yerinde duruyor, ya sen nerdesin?

“Deliye her gün bayram” değil, bayrama her gün deliyiz: İyi ruhların şölenine merhaba, eve dönenlere mübarek ola…

Not 1: Bayramın manevî asaletini haleldar etmesin diye ‘Ergenekon kararları'yla ilgili yazımı yazmadım. Yazacak ne çok şey vardı oysa. Şu kadarını söyleyeyim ki toplumların da fıtratı vardır ve onlar da bozulur. Asl'a dönüş için bazen (şahsî merhamet duygusu bir yana)  ciddi cerrahi ameliyatlar gerekir. Cerahat akıtılmazsa, kanserli hücreler kazınmazsa ateş, sancı, hastalık devam eder…

Not 2: Ah be paşam, “Bunlar boru” dedin… Hep ‘boru' olmasını istedik, akla rağmen böyle temenni ettik. Fakat nihayetinde anladık ki “BORU DEĞİLMİŞ BE PAŞAM!!!”

Yusuf Özkan Özburun- Haber 7

ozkanozburun@hotmail.com

Yorumlar1

  • Başar 6 yıl önce Şikayet Et
    Yaziniz inşaallah herkesin öze donus icin ilham kaynağı olur. Icimizdeki cami herkesi kapsar ve herkes tek bir cami altinda toplanir.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat