'İnsan odaklı kurumsallaşma' ama nasıl?

  • GİRİŞ19.09.2013 09:36
  • GÜNCELLEME19.09.2013 09:36

İşten atılacak, ayrılması sağlanacak çalışanlara genellikle kullanılması âdettendir. İlla işaret parmağı havada, âmirane bir edayla söylenmesi gerekir.

Yani “sen de kim oluyorsun, sıradan bir cıvatasın, biri gider biri gelir, senden çok var” demeye getirilir.

Kurum denilen bünyenin gücüne sırtını yaslamanın güveniyle söylenir bu cümleler. Hele vasıfsızlığın yaygın bir hastalık, vasıfsız elemanların haddinden fazla olduğu günümüz dünyası bu güveni kibre dönüştürür… Biz tam tersini düşünmek ve dillendirmekle mükellefiz: “İnsan temel, kurumlar da insan içindir.”

Sözkonusu kurumsal gurur ve kibir karşısında insan daima ezilir. Aynı durumun zirvesi en büyük kurumsal organizasyon olan ‘devlet' yapılanması karşısında bir fert olarak insanın konumu için de geçerlidir.

Ferdin daima devlet için olduğu düşünülegelmiştir. Son zamanlarda olduğu gibi aksi söylense de uygulama tam tersidir. İnsan devlet karşısında daima ezilir, mağdur edilir, acziyetle baş başa bırakılır.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünde insanı devletin bir koltuk değneği, payandası gibi görmek yanılgısı daima vardır.

“İnsansız devlet bir hiçtir” şeklinde anlaşılması gerekirken, “devletin yaşaması adına, devletin bekası uğruna ikincil anlamda insanı yaşatmalıyız” biçimine dönüşme ihtimali baskın çıkmaktadır.

Yani insan özne, devlet nesne olması gerekirken, devlet özne insan nesne konumuna indirgenmektedir. 

Halbuki itikadi düşünme esaslarıyla baktığımızda kainat ağacının yaradılışından maksat bu ağacın aziz bir meyvesi, küçük kainat olan insandır.

Değil kurum ve kurumlar, değil devletler, kainatın yaradılış amacı bile bir yönüyle (tüm yönleriyle değil elbet) insandır.

Öyleyse insanın aziz oluşunu merkeze alan bir anlam dünyasına yaslanarak ‘insani kurumsallaşma' modelleri geliştirmek bugunün iş dünyasında boynumuzda bir borç ve vebaldir.

Mevcut kapitalist, pragmatist batıcı kurumsallaşma paradigmaları kurumlara insanı feda eden hatta kurban eden bir pratiği üretmiştir.

“İnsan ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklarınsa sınırlı olduğu” yönündeki meşhur iktisat tanımından hareketle öncelikle ‘ihtiyaçların sınırsızlığı' verili olarak kabullenilmiştir. (Halbuki ihtiyaçlar sınırlı, hırs, arzu ve istekler sınırsızdır.)

Bu ‘sınırsız' ihtiyaçları karşılama adına endüstri devrimiyle başlayan süreçte seri üretim, otomasyon sistemleri geliştirilmiş, tarlada çiftçi iken fabrikaya işçi olarak alınan insan da bu mekanik dünyanın insafına terk edilmiş, üretim sektörüne bağlı olarak gelişen hizmet sektörü de zamanla bu mekanizmaya ayak uydurmuştur.

Sınırsız bir açlık, vahşi bir kâr güdüsüyle kaynakları hoyratça kullanan, insanı makinanın zavallı bir dişlisi olarak görüp işlevselleştiren, araçsallaştıran bu mevcut anlayış her anlamda mutsuzluk, huzursuzluk hatta hastalık üretmektedir.

Bugüne kadar değişik biçimler alarak, farklı donanımlar kazanarak, tadilat ve tamirata uğrayarak gelse de insanı mekanik rutine feda eden kurumsallaşma mantığı değişmemiştir.

Bahsi  geçen zihniyet, kurum kaynaklı stres, depresyon, rutin yorgunluğu, aşırı mesai baskısı, psikolojik rahatsızlıklar, mobbing, kronik verimsizlik, gizli maliyet vs. açılarından günümüz kurumlarını hem yöneten hem de yönetilen açısından bünyeleri yiyip bitirmektedir.

Uzun yıllardır kurumsal eğitim ve iyileştirme çalışmalarıyla binlerce seminer çalışması yapmış biri olarak şunu net olarak söyleyebilirim ki mevcut kurumsal yapılanma zihniyeti hem özel sektörde hem kamuda iki yönlü yoğun problemler üretmektedir. Bu problemlerin tam göbeğinde ise ‘insan sorunu' yer almaktadır.

Çünkü, kurum demek bina, ekipman, eşya, imaj demek değildir, kurumları kurum yapan insandır. Huzurlu veya huzursuz kurumların kaynağında insan yer almaktadır. İnsanda ise çoğu sorunların kaynağı kişilik yapılanmalarıdır. Yani kurum=insan= kişilik diye bir korelasyondan bahsedebiliriz.

Peki bütün bu söylenenlerle nereye varacağız ve çözüm anlamında neler söyleyeceğiz? Bu bahiste uzun uzun, ince ince söyleşmek niyetindeyim… Sözün o kısmı için cumartesiyi bekleyelim…

Yusuf Özkan Özburun- Haber 7

ozkanozburun@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat