Önce Vildan, şimdi H.K.G.

  • GİRİŞ28.09.2023 08:04
  • GÜNCELLEME28.09.2023 08:04

“Tarih 11 Eylül 1995...

Saat “gece 02.00” civarı!..

Beyoğlu Emniyet Amirliği’nden Mehmet Kutlular’a bir telefon gelir;

“Kızınız Vildan, eroin komasına girmiş!.. Beyoğlu Sıraselviler Caddesi Hocazade Sokak’ta baygın halde bulunmuş!.. 

Çevredeki vatandaşlar tarafından bir taksiye bindirilip hastaneye götürülürken yolda hayatını kaybetmiş!”

Evet, Mehmet Kutlular; 

11 Eylül 1995 gününün gece yarısında alır bu acı haberi...

Her baba gibi, o da yıkılır!..

Ateş düşer bağrına...

Kızıyla ilgili her şey, bir film şeridi gibi geçer gözlerinin önünden...

Hayır, “kızının uyuşturucu kullandığına” dair, herhangi bir “bilgi” ve “emare”ye sahip değildir...

Vildan, en son o gün akşama doğru; “Bir arkadaşıma gidip-geleceğim... İki saat içinde dönerim” demiş ve çıkmıştır evden!..

Bunun haricinde; kızının “uyuşturucu müptelâsı” olduğuna dair hiçbir “bilgi” ve “emare” yoktur elinde!..

O gece; sadece “Kutlular ailesi”nin değil, aynı zamanda “Nur Cemaati’nin bağrına ateş düştüğü bir gece”dir!..

Olaydan sonra açıklama yapan yetkililer, “2’si kadın, 4 kişi gözaltına alındı” derler...

Gözaltına alınan bu kişilerden biri olan Hayri Adıgüzel, sorgusundan sonra tutuklanır ve hapse atılır!..

Olay, bir “uyuşturucu vak’ası” mıdır, yoksa “Kutlular’a bir operasyon” mu çekilmiştir, üzerinde pek duran olmadı...

Oysa Mehmet Kutlular, daha sonra yaptığı açıklamada şöyle diyecekti:

“Hedef kızım değil, benim!”

Peki, Mehmet Kutlular’ı kim hedef seçmiştir ve kızı Vildan’ın “uyuşturucuya alışması” ve sonunda “altın vuruş”la ölmesi için Hayri Adıgüzel adlı şahsı kim ayarlamıştır?

Ve en önemli soru:

“İşin içinde Paralel Yapı var mıydı?.. Mehmet Kutlular’ı kızı Vildan üzerinden mi vurmak istemişlerdi?”

Niye olmasın!?!..

Öyle ya;

Paralel Yapı’nın “güç ve destek” bulabilmesinin önündeki “en büyük engel”lerden biri Mehmet Kutlular’dı!..

Mehmet Kutlular, hem “büyük bir kitle”nin, yani “Nur Cemaati”nin, hem de bir “gazete”nin başındaydı!..

Öyle bir “operasyon” yapmalıydılar ki; hem Mehmet Kutlular, hem de Nur Cemaati töhmet altında kalsın, kafalarını kaldıracak mecal bulamasınlar!..”

FETÖ’nün, babaları “yumuşak” karnı olan kız evlatlarından vurma taktiği, Çapa Tıp Fakültesi’nden KHK ile ihraç edildikten sonra açtığı özel muayenehanesine gelen kız çocuklarına uyuşturucu ilaçlar vererek onları ailelerine ‘tecavüz’ iftirası atmaya zorlayan FETÖ’cü Prof. Dr. Süleyman Salih Zoroğlu ile bir kez daha deşifre oldu. 

Bu ibret verici hadise, “Mesiyanik” bir cemaat olan FETÖ’nün, “altın nesil” diye tanıttığı militanlarının esasında nasıl “pikopat ruhlu” olduklarını…

“Allah bizi vazifelendirdi” diyerek, örgüt menfaatleri için neler yapabileceklerini…

Para ve militan devşirmek adına minik kızların bilinçaltlarına, aile bireylerinin onlara tecavüz ettiği fitnesini bile hiç çekinmeden nasıl zerk edeceklerini bir kez daha göstermiş oldu. 

İşte bu süreçte, benzer özellikler barındıran H.K.G. davası yeniden gündeme geldi.

Paralel şeytanlar, daha önce masum babaları biricik kızları üzerinden nasıl vurdularsa…

İslami cemaatleri adeta çocuk istismarcısı birer sapık gibi göstermek isteyenler de…

Belli ki Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’i aynı şekilde hedef almıştı..

Hamileliğinin 5. ayında çocuğunu düşüren H.K.G.’nın yaşadığı psikolojik sorunları fırsat bilenler, fırsat bu fırsat diyerek baba Gümüşel’e hayatı zindan etmişti.

Hasılı…

Müslüman babaların, kız evlatları üzerinden hedef alınması yeni değil…

Dolayısıyla, gerçeğin ortaya çıkması için H.K.G.’nın hangi psikiyatrlarla görüştüğü, verilen teskin edici ilaçların içeriğinin ne olduğunun bir an önce belirlenmesi hayati önem arz ediyor…

Bu bilgiler, hem H.K.G’nin “6 yaşında evlendirildiği” safsatasına nasıl ikna edildiğini aydınlatacak… 

Hem de mağdur aileye kurulan tuzağı boşa çıkaracaktır. 

Bu nedenle, daha önce ailenin “ilaçların tespit edilmesine” yönelik taleplerini reddeden mahkeme heyeti derhal bu yanlıştan dönüp, konuyu derinlemesine araştırmalıdır.

Aksi halde, bu tür hadiseler aydınlatılmadıkça, İslami camiaya daha çok “Vildan”ını zalimlere kurban verecektir.

YENİ AKİT

Yorumlar4

  • Hasan 7 ay önce Şikayet Et
    Hülasası şu ki abim Kutlular nur cemaatinin başı değildir. bizim başımız Üstaddır Risalei nurdur ve her kararımız meşveretledir emir komuta zinciri asla yoktur. Ve şu an Yeniasya yoldan çıkmıştır... inşallah görürsün bu yazımı
    Cevapla
  • Hasan 7 ay önce Şikayet Et
    Kızının başına gelenlerde fetönün yada derin devletin mutlaka parmağı var. ama kutlular üstada ve talebelerine ve onca nur talebesine muhalif olarak siyasetle iş tutmaya çalıştı. ve çizgiden sürekli saptı ve en sonunda başında olduğu yeniasya grubu ki -40 bin kişi yoktur koca ülkede- tam bir erdoğan düşmanı fetö sevici olup çıktılar. devamm....
    Cevapla
  • Hasan 7 ay önce Şikayet Et
    Nur cemaati farklı görüşler neticesinde farklı kollara ayrıldı. üstadın varisim dediği talebeleri hep ana gövdede durarak ayrılan dalları muhafaza yolunu seçtiler. bu ayrılan dallardan biride yeniasya dır. başında ise kutlular. sadece bir dalın başıdır kutlular tüm cemaatin değil. bunu bilmen lazımdı abi şaşırdım. kızının başına gelenler gerçekten üzücü...devam...
    Cevapla
  • Erkan Harp 7 ay önce Şikayet Et
    Kumpas olduğunu yazınızla yeni anladım.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat