Bundan tam 96 yıl önce, dünya tarihinin gördüğü en büyük ekonomik kriz yaşandı.

Avrupa ile Amerika’da başlayan ve “Büyük Buhran” adı verilen dünya çapındaki bu ekonomik krizde milyonlarca insan işsiz ve evsiz kaldı.

Krizin derinden etkilediği Almanlar ise ısınabilmek için karşılıksız bastıkları paraları yaktı.

Dış ticaretteki daralma nedeniyle zor günler geçiren çiçeği burnundaki Türkiye ise çareyi “devletçi iktisat politikalarını” uygulamakta buldu.

Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi'nin programına da giren “devletçilik” ilkesiyle ekonomide devletin rolü artırılırken, halk da “yerli malı” kullanmaya özendirildi.

Bizzat Mustafa Kemal öncülüğünde, bütün “yurtta yerli malı kullanma seferberliği” başlatıldı.

Yurdun her köşesinde “Yerli malı Türk'ün malı, her Türk bunu kullanmalı” sloganları yükselirken…

Yeni ekonomi politikasının halka benimsetilmesi görevini üstlenen “Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti” de tam 157 yıl yaşayan Zaro Ağa’yı “reklam yüzü” olarak kullandığı bir kampanya düzenledi.

Ön yüzünde iki yabancı kızla samimi pozlar veren Zaro Ağa’nın resmi bulunan kartpostallar bastıran cemiyet;

“Kim Zaro Ağa gibi Türk üzümü ve fındığı yerse, zeytinyağı ve İzmir inciri ile sindirim sistemini harekete geçirirse ve Türk tütünü içerse onun gibi o yaşlarda bile sağlıklı olur” yazdırarak, halkı yerli malı kullanmaya teşvik etti.

Bu seferberliğe destek veren dönemin İstanbul Üniversitesi öğrencileri ise 4 Nisan 1929 günü “Yerli Malı Kullanma ve Koruma” konulu bir konferans düzenleyerek, “bütün ihtiyaçlarını memleket eşyası ile karşılayacaklarına” yemin etti.

Böylece, yerli malı kullanımını teşvik amacıyla düzenlenen bu etkinlikle Türkiye’de ilk kez “Yerli Malı Haftası” kutlanmış oldu.

*

Aradan yıllar geçti ve önce Türkiye’de “Yerli malı” kampanyasının başladığı tarih değiştirildi.

Cumhurbaşkanı olduktan sonra Atatürk’ün resmini paradan bile kaldıran CHP’nin ‘Milli Şef’i İsmet İnönü, 12 Aralık 1929 tarihinde TBMM’de yaptığı “ulusal ekonomi, yerli malı ve tutumlu olma” temalı konuşmayı referans alarak, 1946 yılından itibaren “12-18 Aralık” tarihleri arasını “Yerli Malı Haftası” olarak ilan etti.

Akabinde…

1947’de hayata geçen “Marshall Planı” çerçevesinde ABD’den yardım dilenmeye başlayan CHP tek parti diktası, “zarar ediyor” bahanesiyle fabrikaları kapatarak, “yerli üretime” ağır darbe vurdu.

1990'ların başına gelindiğinde ise Amerika’nın verdiği süt tozu ile büyüyen laikçi kuşak, “yeşil sermaye” terimini yürürlüğe sokarak, İslami hassasiyetleri vurgulayan ve büyük kuruluşlara dönüşmeye başlayan şirketlere yönelik bir yıpratma süreci başlattı.

28 Şubat post modern darbesinin yaşandığı 1997 yılında ise “irtica ile mücadele” bahanesine sığınan dönemin Genelkurmay Başkanlığı yönetim kademesi, muhafazakâr esnaf, şirket, holding, işadamı ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik ambargo ve boykot çağrısı yaptı.

Tüm birliklere gönderilen bir emirle İslami şirketlerin ürünlerine alışveriş yasağı konuldu ve bu şirketlere ihale yasağı getirildi.

Dönemin kartel gazeteleri de karargâhtan aldıkları emirle liste liste “yeşil sermaye” markalarını yayımlayıp, bu firmalara karşı boykot çağrısı yaptılar.

Patronları kayıtlı CHP üyesi olan ve 1997 seçimlerinden önce çıkardıkları derginin kapağına “Türkiye laiktir, laik kalacak” yazan bir firma, sırf Ankara'da Kocatepe Camii'nin altında mağaza açtı diye “İslami sermaye” ilan edilerek, boykot listesine eklendi.

Her dönem vesayetin yanında yer alan CHP ise darbeci paşaların, İslami sermayeli şirketlerin mal ve hizmetlerine yönelik başlattığı boykota açık destek verdi.

Dönemin CHP İzmir İl Başkanı Memiş Yıldırımcan, “Laiklik yerine şeriat düzenini ülkemize getirmek isteyen kuruluşlar” diye nitelendirdiği ve sayısı 81'i bulan şirket ve kuruluşların mal ve hizmetlerinden alınmaması için boykot çağrısı yaptı. Hazırlanan listeler il ve ilçe başkanlıkları ile bütün CHP üyelerine dağıtıldı.

O dönem iktidarda olan DSP ise Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ile ortak listeler yayınlayarak, özbeöz Anadolu sermayesi ile kurulan firmaların ürünlerinin “gericilik” bahanesiyle boykot edilmesini istedi.

“Ergenekon Terör Örgütü”nün (ETÖ) yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan E. Orgeneral Şener Eruygur’un evinde çıkan bir belgede;

“Halk Otobüslerinden tutun da pastane ve lokantaların bile ‘şeriata’ destek olduğu gerekçesiyle fişlenip, kara listeye alındığı” ifşa oldu.

Aynı kafa, yakın dönemde yaşanan “kur operasyonları” sırasında da devredeydi.

Türkiye’nin parası değer kaybetsin ve AK Parti iktidarı zorda kalsın diye elinden geleni yapan bu kafa, dolar 18 liradan 14 TL’ye düşünce; “Bu fiyat geçici, yine yükselecek, bu bir alım fırsatı” diyerek, yandaşlarına döviz almaları tavsiyesinde bulundu.

*

Bugün ise takvimler 4 Nisan’ı gösteriyor…

Türkiye’nin “Yerli malı” kavramı ile ilk kez tanıştığı ve dönemin İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin, “bütün ihtiyaçlarını memleket eşyası ile karşılayacaklarına” and içtiği bu kutlu günde tam tersi bir tablo ile karşı karşıyayız.

İstanbul Üniversitesi’nden aldığı diploması bile “sahte” çıkan İBB eski Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “yolsuzluk”tan tutuklanmasını bahane eden CHP’liler ve onların dümen suyuna giren bazı öğrenciler, yerli ve milli markalara yönelik boykot çağrısıyla gündemdeler…

4 Nisan 1929 tarihinin üzerinden geçen 96 yılın ardından dönüp, kendilerini “Atatürk’ün varisi” olarak ilan eden ve ülke ekonomisini çökertmeye çalışan bugünkü CHP’lilere baktığımda, maalesef ortada hiçbir yerlilik ve millilik göremiyorum.

Hatta içimden, “Eğer bunlar yerli ve milli ise ben de şimendiferim” demek geçiyor!

Zekeriya Say / Haber7