Diyanet sadece “Tuvalet kâğıdına” fetva versin istiyorlar!

  • GİRİŞ11.08.2025 08:53
  • GÜNCELLEME11.08.2025 08:53

Birilerinin dedeleri, Yunan askerlerini İzmir’de “Hoş geldiniz” yazılı pankartlarla karşılarken...

“Hilafet ve saltanatı kurtarmak için gayreti diniye ile” cami kürsülerinden halkı milli mücadeleye teşvik eden,  cephelerde askerlerle omuz omuza çarpışan din adamlarının da gayretiyle kazanılan İstiklal Harbi’nin sonunda “Cumhuriyet” ilan edildi.

Cumhuriyet’in ilanından 5 ay sonra, yani 3 Mart 1924’te, sözde “Devrim Yasaları” kapsamında Hilafet ilga edilerek “Diyanet İşleri Riyaseti”, günümüzdeki ismiyle “Diyanet İşleri Başkanlığı” kuruldu.

Bizzat Atatürk’ün kurduğu bu kuruma hiçbir “ruhani nitelik” ve “yetki” verilmezken, başına ise aynı zamanda “CHP Ankara İl Başkanı” olan Mehmet Rıfat Börekçi getirildi.

“Kukla Başkan” Börekçi, göreve gelir gelmez CHP iktidarına yaranmak için büyük bir yıkıma imza attı.

1924’te sadece İstanbul’da 970 dersiam, vaiz ve kürsü şeyhi bulunurken, 1928 yılına gelindiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı resmi vaiz sayısı bütün Türkiye genelinde 94’e düşürüldü.

Bütün Anadolu’da din hizmetlisi sıkıntısı yaşanırken, cenazeleri yıkayacak kimse dahi bulunamıyordu.

Bu laik vahşetten Kur’an kursları da payını almıştı.

1930 yılındaki resmi rakamlara göre Türkiye’de kilise merkezli eğitim veren azınlık okullarının sayısı 4 bin 24, toplam öğrenci sayısı da 427 bin 669 iken…

Anadolu’da din eğitimini gizli veya açık yapan hemen hiçbir yer kalmamıştı.

1932 yılında, resmi izinle ilk kez Kur’an öğretimine başlayan Hafız Ömer Ödem Efendi ise sadece 24 talebe okutuyordu.

Eğitimleri “Kur’an okuma” ve “namaz sûrelerini ezberleme” ile sınırlı tutulan bu talebelerin 10 tanesi Hacı Evliya Camii’ndeki, 14’ü de Fatih Camii’ndeki derslere katılıyordu. 

1940 yılına gelindiğinde ise Kur’an kurslarında okuyup diploma alan öğrenci sayısı tüm Türkiye genelinde 287 idi.

“On yılda 15 milyon genç yaratmakla” övünen CHP tek parti rejimi, 16 yılda sadece 287 kişinin Kur’an okumayı öğrenmesine müsaade etmişti.

1945 yılında CHP’nin hocaları cezalandırmaya başlamasıyla bu rakam yeniden yarı yarıya düşmüştü.

Tam 17 yıl boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan CHP’li Rıfat Börekçi, “Arapça ezan okuyan, okunmasına göz yuman ve bu konuda tereddüte düşen tüm din görevlilerinin şiddetle cezalandırılacağını” ilan eden skandal genelgeyle, ilahi çağrımız “Ezan-ı Muhammedi”yi cebren Türkçe okutturarak, müezzinleri “Tanrı Uludur” diye bağırttırdı.

İşte bu zulüm fırtınasının estiği dönemde Türkiye’de “Yüksek Komiser” rütbesi ile görev yapan ABD’li Amiral Mark Lamber Bristol, “Diyanet”in kuruluşundan iki gün sonra kaleme aldığı fakat 12 Mart 1925’te Washington’a gönderdiği raporda o meş’um süreci şöyle anlatıyor:

“Şeyhülislamın bakanlık seviyesindeki ofisinin kaldırılması ile birlikte devlet bütün din işlerine el koyuyor. Zaten hükümet bu yasanın geçmesinden sonra hocaların çoğunun türban ve cübbe giymesini yasakladı. Cuma vaazlarında halife yerine cumhuriyete dua edilmesini onlara tembihledi. Din adamı konusundaki bütün atamaların devlet tarafından yapılacak olması devletin din adamlarını tamamen kontrol altına almak arzusu olarak görülebilir.  Yakında gelecek olan Ramazan ayında da camilerde vaaz vereceklerin polisten izin alma zorunluluğu söylentileri ortalarda dolaşıyor.”

Evet!

Sözde “Din-i mübin-i İslam’ın itikat ve ibadete dair bütün hükümlerini uygulamak” için CHP eliyle kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, aslında “Dini, devlete tabi kılma aracı” haline getirilmişti.

Din adamlarının kılık kıyafetinden, vaazlarına kadar her şeyi kendileri belirleyen CHP’liler,

10 Mayıs 1946’da gerçekleşen “CHP Büyük Kurultayı” için hazırlanan raporda yer alan;

"Kur’an ve din tatbikatı öz Türkçe olarak yapılmalı, ibadet usul ve zamanları yeniden tanzim edilmeli, ibadet yerleri halk evlerine benzer bir şekle sokulmalı, sarık, cübbe ve din tatbikatında kullanılan her nevi kıyafet ilga edilmeli ve Diyanet İşleri Reisliği kaldırılmalı" şeklindeki ifadelerle gerçek niyetlerini beyan ettiler.

Ezansız, Kur’an’sız, imamsız, camisiz hatta Diyanetsiz bir Türkiye inşa etme rüyası gördüklerini açıkça dile getirdiler.

Fakat bu hevesleri 1950’de yapılan ilk demokratik seçimle milli iradeye takılarak, kursaklarında kaldı.

Bir dönem CHP’lilerin istek ve siparişlerine uygun fetvalar yayınlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 1961 Anayasası ile “anayasal bir kurum” haline dönüştürülerek, “İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek ve ibadet yerlerini yönetmek” şeklinde yeni bir görev tanımı yapıldı.

Tabii bu anayasal tanım sonrası Diyanet’te başlayan değişim birilerini rahatsız etti.

Laikçilerin “hocası” Zekeriya Beyaz, MGK için hazırladığı bir raporunda, “Diyanet 1974 yılından sonra meşru yoldan çıktı’’ ifadeleriyle bu değişimi bizatihi dile getirdi.

Dönemin CHP Milletvekili Celal Paydaş ise 1979 yılında, bir yakınına torpil yapmadığı için Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç'ın makamını basarak, silah çekti.

14. Diyanet İşleri Başkanı ve eski Devlet Bakanı Mustafa Sait Yazıcıoğlu ise 1993’te yayımlanan bir röportajında, “Hatırlıyorum, bir Devlet bakanı vaazında bir şey söyleyen din görevlisi için ‘Ben onun kafasın koparırım’ gibi sözler söylemişti” diyerek, Hakk’ı haykıran Diyanet personeline yönelik tehditleri aktardı.

Malum zihniyetin sözünden çıkmayan dönemin Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz bile sırf “Başörtüsü sembol değil, dinî vecibedir” dediği için DSP iktidarıyla karşı karşıya geldi.

Bülent Ecevit’in “manevi oğlu” olarak bilinen ve “Samba, Rock and Roll, Twist” danslarındaki yeteneğiyle “Dans Kralı” olarak anılan dönem Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı olan Hüsamettin Özkan zamanında ise tam 5 bin 620 Diyanet personeli hakkında soruşturma açıldı.

*

Diyanet İşleri Başkanlığı “Tuvalet kâğıdı kullanmak caizdir!..” şeklinde fetva versin ama İslami hakikatleri anlatmasın isteyen CHP zihniyeti, AK Parti döneminde ise “kurmakla” övündükleri bu kuruma adeta savaş açtı.

Kur’an Kurslarından ve hafızlık icazet merasimlerinden rahatsızlık duyan, minik yavrulara yönelik eğitimleri “Orta çağ zihniyeti” olarak yaftalayan CHP yönetimi…

Diyanet’i kurduktan iki gün sonra, yani 5 Mart 1924'te bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlayarak, “Bundan sonra hutbelerde isim zikredilmeyecek” diyen Mustafa Kemal’in adı hutbelerde okunmuyor diye din adamlarına demediğini bırakmadı.

Göreve gelir gelmez, “sekülerizm kıskacında debelenen insanlığın” dertlerine çare bulmaktan söz eden mevcut Başkan Ali Erbaş döneminde ise CHP ve avanesinin Diyanet hazımsızlığı adeta tavan yaptı.

Ayasofya’da “kılıç hakkını” anımsatarak namaz kıldıran,

Ankara Hacı Bayram Camisi’nde, “eşcinselliğin lanetlenmiş sapkın bir fiil olduğunu” hatırlatan…

Yaz aylarında ilkokul çağındaki çocuklara yönelik başlattığı “Yaz Kuran kursları” ile takdir toplayan…

ÇEDES projesiyle, öğrenciler ile diyanet personelinin kaynaşmasını ve şuurlu nesiller yetişmesini sağlayan…

Doğal afetler sonrası bölgelere giderek “manevi yaraları” saran ve son olarak dün Balıkesir’de meydana gelen 6.1’lik depremin ardından “geçmiş olsun” mesajı yayınlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ı “Son siyasi aktör” yaftasıyla hedef alan CHP ile arka bahçesi konumundaki karanlık odalar, fondaş gazeteler ve paralı troller…

Şimdi de…

Kadınların giyiminden, gençlerin erken yaşta evliliğe teşvik edilmesine ve insanların tatiline” yönelik hutbelerle “toplumun kuşatıldığını” öne sürerek Diyanet’e yönelik topyekûn bir karalama kampanyası başlattılar.

Çünkü “din karşıtlığını” tam bir asırdır parti politikası haline getiren CHP ve avaneleri, İslam’ın özünün Müslüman Türk halkına anlatılmasını istemiyorlar.

Zira!..

Dinini, diyanetini gerçek manada öğrenen insanların, kendileriyle asla barışmayacağını çok iyi biliyorlar.

Bu yüzden Diyanet vazifesini yapmasın, “sokakta çıplak gezmek, tatilde içki içmek” bu milletin mayasında var sanılsın istiyorlar!

Zekeriya Say / Haber7

Yorumlar61

  • MUCİBÜRRAHMAN 3 saat önce Şikayet Et
    O doymak bilmeyen nefsinize KURBAN ettiniz HAYA hissini,HAMİYET, ADAMİYYET hissi ULVİ hislerin hepsini.Bu hissizlikle,AHLAKSIZLIKLA BEŞERİYYET,İNSANLIK yaşar derlerse pek yanlış bir millet göster ölmüş AHLAKIYLA, ölmüş MANEVİYATIYLA sağ kalmış
    Cevapla
  • BURHANEDDİNRABBANİ 3 saat önce Şikayet Et
    Osmanlıların BAŞARILARI batmakta ALÇAKLARIN GÖZLERİNE.ACIRIZ TÜKÜRÜKLERİMİZE BİLLAHİ TÜKÜRSEK YÜZLERİNE.Kızlarımızın İFFETLERİ,NAMUSLARI batmakta ALÇAKLARIN ve NAMUSSUZLARIN gözlerine.Acırız TÜKÜRÜKLERİMİZE BİLLAHİ TÜKÜRSEK YÜZLERİNE!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Kadir KAŞIKCI 5 saat önce Şikayet Et
    Diyanet işleri başkanlığı, laik demokratik sistemin Batı'dan ithal edildiğini dolayısıyla İslam'a göre haram olduğunu açıklasın... Ve Müslümanları birleştirecek, şeri ahkâmı tatbik edecek Hilâfet'in ilan edilmesi de farzdır fetvasını vermesini bekliyoruz...
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Halil Gümüş 5 saat önce Şikayet Et
    Güzel yazı olmuş yüreğinize sağlık... Diyanet İşleri Başkanlığı dini ihya için kurulmadı imha için kuruldu normal ilk seçimle bu avaneler topluluğu güme gitti tabii. Hamdolsun.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Köylü 5 saat önce Şikayet Et
    Şimdi bu rejimin o zamanki reisleri hadisi şeriflerde işaret edilen dini yıkacak olan süfyan değilde nedir. Hala mehdi deccal mi bekliyorsunuz 100 yıl önce geldiler mücadeleyi verdiler bile siz hala bekleyin
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat