Hani dindar insanlar ‘vergiden muaf’tı!..
- GİRİŞ22.08.2025 08:52
- GÜNCELLEME22.08.2025 10:51
Bu topraklarda son iki asırda “verginin sorun olmadığı” tek dönem, Sultan II. Abdülhamid devridir.
Osmanlı’yı “dünyanın en hür ülkesi” olarak tarif eden Rumen yazar Panait İstrati,
“Akdeniz” isimli romanında o dönemi şöyle tasvir eder:
“Abdülhamid’in Osmanlısı’ndan daha serbest bir ülke bilmiyorum… Hayat ucuz, vergi yok denecek kadar az…”
33 yıllık saltanatı boyunca kimseyi vergilerle ezmeyen, buna rağmen hem dış borç ödeyerek hem de inanılmaz yatırımlar yapan Abdülhamid Han’ı alçak bir darbe ile “hâl” eden ittihatçılar, onu tahttan indirerek sadece Osmanlı’ya zarar vermediler.
Onların kifayetsizliğinden dolayı halk ekonomik olarak da büyük bir yıkım yaşadı.
İttihatçıların bozduğu maliye politikası, Cumhuriyet Türkiye’sinde de sürdü.
Özellikle CHP tek parti diktasında “vergi” adeta bir “zulüm aracı” haline geldi.
Dâhil olmadığımız halde ülkemizi derinden etkileyen 2. Dünya Savaşı’nın Türkiye ekonomisine yönelik olumsuz etkisini azaltmak amacıyla 26 Ocak 1940’ta “Milli Koruma Kanunu”nu çıkaran CHP’nin ‘Milli Şefi’ İsmet İnönü, sosyal yaşamla ilgili sıkıyönetim ilan ederek, “yoksulluğun” ötesinde tam bir “sefalet dönemi” başlattı.
“Varlık Vergisi” adı altında yapılan düzenlemeyle, arazisi 40 dönümden az olan çiftçilerin “öküz”lerine el konulup, tarım ürünleri ellerinden alınırken, özellikle Trakya köylerinde “açlıktan ölenler” oldu.
Devlete verecek bir şeyleri olmayan binlerce yoksul vatandaş ise tahakkuk eden vergilerini madenlerde, devlete ait işlerde çalışarak, bedenleriyle ödemek zorunda bırakıldı.
CHP tek parti diktasının ardından; Demokrat Parti iktidarında, 1960 darbesinden sonra, 12 Eylül'de, ANAP hükümetinde de vatandaşları memnun etmeyen bazı vergi kanunları çıkarıldı.
Bülent Ecevit ise 1999 yılında meydana gelen depremin yol açtığı ekonomik zararı gidermek amacıyla “Deprem Vergisi’’ olarak anılan ve ilaçları bile “lüks tüketim” sayan ek vergiler alarak, halkın cebine el uzattı.
Gariban vatandaşlar yıllarca vergi yükü altında inim inim inlerken, “Devlete vergi verecek kadar enayi değiliz!” diyen üst tabaka ise daima “baş tacı” edildi.
Müesses nizama yakın sermaye sahiplerine “vergi muafiyeti” sağlandığı bu karanlık dönemde, Türkiye’de “vergi şampiyonu” olmak mesleği “terzilik” olan Ermeni kökenli Matild Manukyan’a kalıyordu.
Romanya’dan getirdiği küçük kızları önce İstanbul’daki müftülüklere götürüp “ihtida” törenleriyle Müslüman yapan, ardından bedenlerini Karaköy Zürafa Sokak’ta bulunan kendisine ait kerhanelerde pazarlayan Manukyan, devlet kontrolünde yapılan bu fuhuştan çuvalla para kazanıyordu.
Genelevlerden kazandığı paraları gayrimenkule yatıran Manukyan, tam 40 bina, 50 daire, 50 dükkân, 4 han, 4 yazlık, 38 genelev, 2 fabrika ve 5 otelin sahibi olmuştu.
Bu ülkenin kızlarının bedenlerinden elde edilen bu kazanç, Manukyan’ı 1986, 1987 ile 1990, 1991, 1992 ve 1993 yıllarında tam 6 kez açık ara vergi rekortmeni yaptı.
Kerhaneci Matild Manukyan’ın ardından vergi rekortmenliği o dönem “medya imparatoru” olan ve gazete satan Aydın Doğan’a geçti.
Türkiye’de sanayicilerin “vergi rekortmenliğini” ele geçirmesi ise 1997 yılında, merhum Necmettin Erbakan Hocamızın iktidarında gerçekleşti.
Suikasta kurban giden Özdemir Sabancı’nın oğlu Demir Sabancı, henüz 25 yaşında vergi rekortmeni olarak bu ayıba son verdi.
AK Parti’nin iktidara geldiği ve laikçi tahakkümün sürdüğü o yıllarda vergi şampiyonları listesinin ilk üç sırasında yine “Rahmi Koç”, “Aydın Doğan” ve “Hüsnü Özyeğin” gibi isimler yer alırken…
Malum kesimin kalemşörleri ise yıllarca “yeşil sermaye” diye dışladıkları mütedeyyin iş adamlarını bu defa “onlar vergiden muaf mı?” sözleriyle hedef alarak, itibar suikastına maruz bıraktı.
“Sol”un medya tetikçileri işte bu tür tezviratlarla bu ülkenin dindar iş insanlarını hedef alırken, Türkiye ise yepyeni bir başlangıca hazırlanıyordu.
Ülkenin ihtiyacı olan “insansız hava araçlarını” üretmek için yola çıkan Baykar’ın Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Bayraktar ile oğulları Haluk ve Selçuk, yazılımından tüm sistemlerine kadar yerli olarak geliştirdikleri pilotsuz uçakları ihraç ediyorlardı.
İşte o uçaklar gelişti gelişti ve “Bayraktar TB2” ile “Akıncı” adını alarak tüm dünyada satış rekorları kırdı.
Devletten tek kuruş nakit desteği almayan ve gelirlerinin yüzde 90’ını ihracattan elde eden Bayraktar kardeşler,
2021, 2022, 2023 ve son olarak 2024 yılında vergi şampiyonu listesinin ilk sırasında yer alarak, ülkenin en zengin ismi Rahmi Koç’u neredeyse 4’e katladı.
Koç, 757 milyon 755 bin 602 TL’cik vergi öderken…
“Damat” diyerek tahfif etmeye çalıştıkları Selçuk Bayraktar tam 2 milyar 767 milyon 587 bin 718 TL vergi ödeyerek dördüncü kez birinci oldu.
Ağabeyi Haluk Bayraktar ise 2 milyar 528 milyon 619 bin 921 TL ile ikinci sırada yer aldı.
Üstelik rakamların açıklandığı gün teknoloji devi Japonya’nın Savunma Bakanı da SİHA satın almak için BAYKAR tesislerini inceliyordu.
Böyle giderse, Bayraktar kardeşler seneye Koç’u vergide 5’e 6’ya katlayacaklar…
Yıllarca içtikleri içkinin vergisiyle imamların maaşını ödediklerini öne süren, “kadın satan” kerhaneci vergi rekortmenlerini gururla alkışlayan ve vesayet odaklarının boğmaya çalıştığı İslami sermayeyi ise “vergiden muaf” olmakla itham eden seküler yobazlar, umarım şimdi bu tabloya bakarak, hasetlerinden çatlıyordur…
Zekeriya Say / Haber7
Yorumlar43