Zamanlaması manidar “baş açma” eylemleri!
- GİRİŞ01.09.2025 08:33
- GÜNCELLEME02.09.2025 08:40
Normalde…
İlk milli “uçak bombası” fabrikasını kuran ve 500 ila1000 kiloluk uçak bombaları üreterek; Polonya, Mısır hatta Yunanistan gibi ülkelerden sipariş alır hale gelen Şakir Zümre’yi, “sobacı” olmaya icbar eden CHP’li büyükleri gibi…
Doğrudan “Savunma Sanayi”ndeki yatırımları hedef alamadığı için “Sinop Test Merkezi'ni taşıyın füze seslerinden balıklar ürküyor” şeklinde akıllara durgunluk veren bir açıklama yaparak, Roketsan’ın ürettiği milli füzeleri hedef alan CHP lideri Özgür Özel’i yerden yere vurmak istiyordum ama…
Son günlerde devreye alınan başka bir “psikolojik harekâtı” ele almayı uygun gördüm.
O halde başlayalım…
Bilindiği üzere;
Peygamber Efendimiz, ilk savaşını Kaynuka Yahudilerine karşı ilan etti.
Gerekçesi ise başörtüsüydü.
Hicretin ikinci yılında, Medine'de, Yahudi bir kuyumcunun dükkânına giden Müslüman bir kadının başörtüsü, kuyumcu ve arkadaşları tarafından zorla başından alınmak istenmişti.
O sırada dükkânda bulunan bir mümin, Yahudi kuyumcunun üzerine atılarak, onu oracıkta gebertmişti.
Yahudiler de o cesur Müslüman’ı şehit ettiler.
Hz. Muhammed (s.a.s) ise meseleyi duyar duymaz Kaynuka Yahudileri’ne savaş açtı ve onların kalesini kuşattı. Kuşatmaya 15 gün dayanabilen Yahudiler sununda teslim oldular ve bir daha geri dönmemek üzere Medine'den sürüldüler.
*
Benzer bir hadise, asırlar sonra topraklarımızda yaşandı.
Takvimler 31 Ekim 1919’u işaret ediyordu.
Günlerden Cuma’ydı ve vakit akşamüzeriydi.
Bir gün önce Maraş’ı işgal eden Fransız askerleri, Uzunoluk Caddesi'nde üçer-dörder kişilik gruplar halinde şehri çarşı-pazar dolaşıyorlar, Müslümanlara hakaretler edip onlara sataşıyorlardı.
Derken!
Fransızların gözüne caddeden geçen birkaç tesettürlü hanım ilişti.
Zafer sarhoşu bu arsız Fransızlardan biri kadınlara yaklaşarak;
“Burası artık sizin değildir. Fransız memleketinde peçe, çarşafla gezilmez” diyerek Müslüman hanımların peçelerini çekip yırttı.
“Başörtüsü”ne el uzatan Yahudilere haddini bildiren bir Peygamberin ümmeti olan ve bu saldırıyı gören Sütçü İmam da öylece duracak değildi elbet…
Belinden çıkardığı tabancasındaki tüm mermileri bu örtü düşmanlarının üzerine boşalttı…
*
Cumhuriyet’in ilanından sonra iktidarı elinde bulunduran CHP tek parti yönetimi ise bazı gardırop devrimleriyle kadınları sistematik olarak tesettürden uzaklaştırdı.
O yıllarda başörtüsünü muhafaza edebilenler genelde işçi ve köylü kadınlardı. Onlar da İslami şuurdan ziyade güneşten ve tozdan korunmak için örtü kullanıyorlardı.
60’lı yılların sonuna doğru başlayan İslami uyanış ile paralel şekilde yayılan örtünme arzusu ise özellikle laik cenahı rahatsız etti.
1968’de, Ankara İlahiyat Fakültesi’nde okuyan Hatice Babacan’ın “başörtüsü taktığı” gerekçesiyle fakülteden atılmasıyla fitili ateşlenen “yasaklar”, 28 Şubat sürecinde ayyuka çıktı.
Okula alınmadıkları için kendilerini demir parmaklıklara zincirleyen, ‘İkna odaları’nda psikolojik şiddete maruz bırakılan, polis amcaları tarafından sopalarla darp edilen kız öğrencilerin acı çığlıkları hala kulaklarımızda çınlıyor…
İşte o meş’um süreçte, başları örtülü olduğu gerekçesiyle laikçi baskıya maruz bırakılan kadınlara destek için bir yazı kaleme alan merhum Hasan Karakaya, sanki bu günleri 30 yıl önceden hissetmiş gibi, bir yazısına;
“Biriniz bile açarsa başını hakkımı helal etmem!” şeklinde başlık atmıştı…
Bugün geldiğimiz noktada, “bin yıl sürecek” dedikleri “Laikçi zulüm” Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’ın “dirayeti” ve AK Parti iktidarının “gayretiyle” sona erdi ermesine ama sorunlar bitmedi.
Şimdilerde birileri ısrarla İslam’ın emri olan başörtüsünü “moda unsuru” haline getirmeye ve içini boşaltmaya çalışırken…
Sosyal medyada örgütlenen bazı kadınlar ise zaman ayarlı bir “baş açma” akımı başlattı.
Kimsenin inancına ve tercihlerine elbette karışacak halimiz yok ama...
“Başörtüsü özgürlüğü” için verilen destansı mücadeleyi itibarsızlaştırmayı amaçladığı gün gibi ortada olan bu kampanyada bazı kadınların, örtülü ve örtüsüz hallerine ait görseller paylaşarak;
“Kendimiz için aldığımız yolu kimseye yedirmeyiz” şeklinde ifadeler kullanması oldukça dikkat çekici…
Belli ki…
Bunu bir “kişisel tercihten” ziyade, birilerine veya bir rejime karşı verilen mücadelenin sonucu gibi lanse etmeye çalışıyorlar.
Sosyal medyadaki bu akım özellikle kafası karışık kızlarımızı zehirlemeyi sürdürürken…
Kendilerini “ilahiyatçı” ve “yazar” olarak pazarlayan bazı tanıdık simalar da sözde “protesto” adı altında benzer eylemelere hız verdi.
Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan Cuma Hutbesi'nde “tesettür” konusunun işlenmesini bahane eden feminist yazar Berrin Sönmez’in, 23 yıllık iktidarında toplumun her kesimini kucaklayan AK Parti’ye “başörtüsü zorunluluğu getirecek” iftirası atıp, başını açmasının ardından…
İlahiyatçı(!) Emine Yücel de “sokak köpeklerinin toplatılmasına ilişkin yasa”yı gerekçe göstererek, hem de canlı yayında başörtüsünü çıkardı.
Tam da…
“Tesettür” bilincini toplumun tüm kesimlerine aşılamak için bu ülkede “yeniden dirilişin şulesini yakan” ve 28 Ağustos 2019’da ruhunu Rahman’a teslim eden Şule Yüksel Şenler ablamızın vefatının sene-i devriyesine denk gelen bu zaman ayarlı “baş açma” girişimlerinin asla masum olduğunu düşünmüyorum.
Dolayısıyla!..
Allah’ın, İslâm’la şereflendirdiği kadınlara bu tür tehlikelere karşı daha dikkatli olmalarını tavsiye ederek, yazıyı Muhammed İkbal’in şu dizeleriyle hitama erdirmek istiyorum:
“Özünü ihmal eden her insan,
İnsanların yok olmaya en layık olanıdır.
Yabancıların yaşayışını taklit eden her kişi de,
Hiçbir zaman şahsiyetini bulamayacaktır...”
Yorumlar37