Osmanlı derbisi
- GİRİŞ31.08.2025 09:05
- GÜNCELLEME01.09.2025 08:41
Yıldırım Beyazıt ile Emir Timur arasında yaşanan Ankara Savaşı, Osmanlı topraklarında on bir yıl sürecek bir buhran dönemi başlattı.
Savaşın galibi olan Emir Timur, beyliklere ait toprakları eski sahiplerine iade edip Anadolu’da bir müddet dolaştıktan sonra Semerkant’a geri döndü.
Yıldırım Beyazıt esaret hayatına dayanamayıp sekiz ay sonra öldü. Geride tespih tanesi gibi dağılmış bir ülke, başsız bir devlet ve beş erkek evlat bıraktı.
İktidar ortağı şehzadelerin her biri ülkenin bir köşesinde taht savaşına giriştiler.
Bu şehzadelerden Çelebi Mehmet, savaş sonrası kendine bağlı kuvvetlerle Amasya’ya gitmiş, oğlu Murat’ı Merzifon’a yerleştirmişti. Bir yandan mücadeleye atılmak için fırsat kolluyor bir yandan da ordusunu savaşa hazırlıyordu.
Baba-oğulun talime aldığı süvariler, zaman zaman bir araya gelir, hem hünerlerini sergilemek hem de yerel halka moral ve heyecan vermek amacıyla cirit oynayıp at yarışları yaparlardı.
İki komşu şehrin süvarileri arasındaki bu yarışlar, kısa zamanda büyük ilgi gördü.
Yarışların yapılacağı alanlar günler öncesinden süslenmeye, izleyiciler için seyir terasları oluşturulmaya başlandı. Mücadele ve müsabaka ruhu, kısa zamanda yarışmacılar ve askerler kadar halkı da sardı. Takımlara isimler verildi, sloganları, flamaları, formaları oluştu. Amasya’nın bamyası, Merzifon’un da lahanası meşhur olduğundan Çelebi Mehmet’in süvarilerine Bamyacılar, Murat’ın süvarilerine de Lahanacılar denildi. “Bamyaya lezzet, lahanaya kuvvet” tezahüratlarıyla fetret döneminin kargaşa ve karanlığı içinde başlayıp yüzlerce yıl sürecek, şiirlere, romanlara ve anlatılara konu olacak bir rekabetin ilk adımları atıldı.
Amasya-Merzifon arasında başlayan bu rekabet, Fetret döneminin sona erip Çelebi Mehmet’in Osmanlı tahtına oturmasıyla birlikte başkente taşındı.
Özellikle İstanbul’un fethinden sonra Enderun’da Bamyacılar ve Lahanacılar adında iki özel grup oluşturuldu. Bunlar arasında düzenli cirit müsabakaları düzenlendi. Alay adı verilen bu gruplar saray ve çevresinde taraftar edinip itibar gördüler.
Cirit, Türklerin en eski ve en bilinen savaş oyunlarından biriydi. Biniciliğin cesaret ve çeviklikle birleştiği bu oyun, Enderun ocağındaki askeri eğitimlerin de ayrılmaz bir parçasıydı.
Cirit oyuncularına, Arapça asker anlamına gelen “cündi” denir, Enderun’da cündilerin eğitimine büyük önem verilirdi. Eğitimler için Topkapı Sarayında, Gülhane’de, Kıztaşı’nda ve Beşiktaş’da özel alanlar oluşturulmuştu. Cündi Ağasının onayıyla acemilikten ustalığa geçen cündilerin en iyileri özenle seçilip alaya alınır, Lahanacı veya Bamyacı gruplarından birine dâhil edilirlerdi.
Bu takımların bir oyuncusu olarak sahaya çıkmak cündiler için önemliydi. Yeteneklerini başta Padişah olmak üzere devlet yöneticilerine gösterme fırsatı bulur, hiç beklenmedik mükâfatlar alabilir, önemli görevlere atanabilirlerdi. Cündi İnal Bey Yavuz Sultan Selim’in, Matrakçı Nasuh Efendi Kanuni Sultan Süleyman’ın, Cündi Derviş Paşa II. Selim’in, Cündi Mustafa Ağa III. Murat’ın, Cündi Halil Paşa IV. Murat’ın cirit müsabakalarında keşfedip önemli görevlere getirdiği cündilerden bazılarıydı.
Bu oyunların düzenlenmesi Silahtar Ağanın sorumluluğu altındaydı. Takımlar yirmişer kişi olarak sahaya çıkar, bir miktar cündi de yedekte tutulurdu. Kazanan takımın yedekleriyle beraber her oyuncusuna altışar kuruş, alaybaşına 162 kuruş ödeme yapılır, müsabaka esnasında attan düşen ve aldığı darbe sonucu yaralanan kişinin tüm tedavi masrafları karşılanırdı.
Sadece saray erkânının seyrettiği yarışlar Ağa Bahçesinde gerçekleşirken, halka açık olanlar Atmeydanı, Etmeydanı, Okmeydanı, Haydarpaşa, Büyükdere, Kağıthane gibi büyük çayırlık ve meydanlarda yapılırdı.
Her iki takım da isimlerini aldıkları sebzelerin sembollerini taşır, kendilerine has bayrakları ve kıyafetleriyle sahaya çıkarlardı. Lahanacılar yeşil bayrak taşıyıp yeşil mintan giyerlerken Bamyacıların bayrağı kırmızı, mintanları maviydi.
Sembolleri, kıyafetleri ve bayraklarıyla müthiş bir rekabetin temsilcileri haline gelen Bamyacılar ve Lahanacılar, halk arasında olduğu gibi devlet adamları arasında da fanatik taraftarlar edinmişlerdi. Öyle ki; tarafsız olması beklenen Padişahların bile takım tuttukları ve bunların sembollerini şehrin muhtelif noktalarına işlemekten çekinmedikleri görülmüştü. Kayıtlarda Sultan II. Mahmut’un Bamyacıları, Sultan III. Selim’in Lahanacıları tuttuğu görülmekte, hatta III. Selim’in “Benim Güzel Lahanam” başlıklı bir şiir yazdığı bilinmektedir.
Romalı gladyatörlerin mutlak ölümle sonuçlanan yarışları kadar olmasa da cirit de son derece sert bir spordu. Yaralanma, sakatlanma hatta ölümle sonuçlanan yarışlar olurdu. Yavuz Selim döneminde Yusuf Ağa, I. Ahmet döneminde Ahmet Ağa, III. Selim döneminde Kara Hasan Ağa yarış meydanında ölen cündilerden bazılarıydı.
1402’de başlayan tarihi rekabet, dört asır boyunca devam etti. 2 Kasım 1816 tarihinde Sultan II. Mahmut tarafından Çırağan Yalısında düzenlenen müsabaka, Bamyacılarla Lahanacıların son gösterisi oldu. Lahanacılar takımından Çopur Hasan Ağa isimli bir cündinin sahada husumet beslediği rakibi Şuayıp Ağayı evinin önünde öldürmesi başkentte büyük yankı yaptı. Dönemin en tanınmış cündilerinden birinin karşılaştığı bu akıbet hem Enderun Ağalarını hem de Padişahı çok üzdü. Sultan II. Mahmut takımları dağıttığı gibi cirit oynamayı da yasakladı.
Takım ruhu ve rekabet hissi aynen devam etse de; Osmanlı derbisi böylece bitmiş oldu.
“Roma’nın gladyatörü varsa Osmanlının da cündisi var” sözü tarihe yadigâr kaldı.
Zekeriya Yıldız / Haber7
Yorumlar4