Mahmut Derviş şiirinden akan kan

  • GİRİŞ23.04.2023 10:06
  • GÜNCELLEME23.04.2023 10:06

Ve öldüğü gün şair, açıldı dili halkının;  dünyanın gözü gördü katliama dair olan her şeyi.

Neden Arap şairler ya sürgünde ya da uzak bir ülkenin hastanesinde ölürler?!

Bilmiyorum; ya da çok iyi bildiğimden yumruklarımı sıkıp dişliyorum etimi.

Mahmut Derviş denildi mi içimde bir yerler sancır. Ona dair düz cümleler kuramayacağım gelir aklıma. Birden yetmişli yıllara gider, uçak kaçırmak, kefiyemin üzerine bir parça perçem düşürmek isterim. Oradan 1942’de Beytlehem civarında bir bebek ağlamasıyla mutlu olmak isterim. Bir yanım Arap olur, öbür yanımla dururum tüm zorbaların karşısına. Mekke’ye geçer, Ukaz Panayırı’nda bir şair’in Kureyş  ulularından  iki parça gümüş kazanma kaygısı gütmeden gazel okumasını dinlerim. Gözlerimi açarım ki ellerinde taşlarla, tanklara karşı durmuş Hanzalaların kulaklarına bir şeyler fısıldayan kalın çerçeveli gözlüğüyle Mahmut Derviş’i görürüm.

“Arabım!” derken ırkçılığa değil de sürgün ve yaralı yanına vurgu yapan bir avazı vardır şairin. Altı yaşında ömrünün üzerine siyon yıldızı düşmüş bir adamın hikâyesini yazmak, üzerinde gökyüzünün ferahlığından başka baskı duymayan bir âdem için hiçte kolay değil! Ona ait şiirleri okuduktan sonra iflah olmadım sanırım. Zira uslanmaz bir yan vardı şiirde.

Araplarda, Türk geleneğinin aksine solcu olmak “milliyetçi” olmak olarak tezahür etmiştir. Sol menşeîli olup da Arap milliyetçisi olmayan bir Arap bulmak neredeyse mümkün değildir. Bu sebepten biz Türkler Arapları her zaman tuhaf karşıladığımız gibi, bu inanış biçiminden dolayı da garipseriz. Ama ben buradaki garipsemeyi İslam’ın “gariplerin dini” olmasına yontarak yazıma devam etmek istiyorum.

Mahmut Derviş,

İslamcı değildi.

Dindar da değildi.

Modern ve laik bir yaşam tarzını seçmişti.

Uzlaşmacıydı, Hamas’ın, Hizbullah’ın, bir vakitler El-Fetih’in aksine.

Uçak kaçırmalara, intihar bombacılarına da karşıydı.

Ama şiiri bir intihar bombacısına fünyeyi patlattıracak kadar dolu yazdı.

Özgürlüğü altı yaşında katledilmiş bir Arap olarak daima savaşkan bir dil kullandı.

Yaser Arafat’ın yanına oturduğunda ise “Barış olmalı!” diyordu. Bu bir tezat değil, şairin daima basiretli duruşuydu.

Dedim ya, dindar değildi, İslamcı hiç değildi; lakin çok İslamcıya çok dindara abdest aldırır su vardı şiirinde. Muhammed’i babasıyla birlikte vurduklarında bir varilin ardında, Mahmut Derviş’in dizeleri Kur’an’dan ayetler okur gibiydi Muhammed’in kulağına. Bu yüzden ağlamadı Muhammed ölürken. Bu cesaretle Muhammedin babası şehadet parmağını kaldırıp Lanetlilere meydan okudu.

Leyla Halid, önce Ürdün Parlamentosuna, ardından Filistin Barış Görüşmelerine delege olarak katıldığında  uçak kaçıran bir militan değil; çocuklarının özgür dünyada büyümesini isteyen bir Filistinli anneydi. Bassam Ebu Şerif’in ruhu Ramallah’ta her gün secde ediyordu Kudüs’e doğru. Nizar Kabbani sürgün yediği ve de diplomat olarak gittiği her ülkede bir sürgün kral lehçesiyle Samilerin derdini anlatıyordu. Mahmut Derviş ise hepsiydi! Samih el- Kasım “doğduğumuz gün direniş de doğdu!” demişti. Bu dizeler aslında Mahmut Derviş’ten başkasını işaret etmiyordu. Naci el-Ali nasıl ki Hanzala ile sessizce ama yıkılmadan yok edilen bir millet adına dikilmişse dünyanın en imansız ordusu karşısına, Mahmut Derviş’te “silah kaçırılan gecelerde” doğmuştu Firavun’un “Arz-ı Mevud’a köleleri kaçıracak olan çocuk  doğacak, erkek çocukları öldürün!” dediği bir gecede. Araplar, şairleri için “çölün gezgin-sürgün kralları” derler. O kralın gözlerinde neler görüyorum yıllardır?

“Gözlerin bir diken

yüreğe saplanmış,

çıldırasıya sevilen,

işkencesine dayanılamayan.

Gözlerin bir diken,

rüzgârdan koruduğum,

ötesinde acıların, gecelerin,

derinlere sapladığım.

Kandiller yanar ışığınla,

geceler dönüşür sabaha.

Bense unuturum birden,

- göz rastlar rastlamaz göze-,

yaşadığımız bir vakitler

kapının ardında

yanyana.”

Filistinli sevgiliye seslenirken neler hissetmişse ben de aynı acı ve aşk duygularıyla bakıyorum resmine…

Bu ülkede  “Arabım!” şiirini en güzel okuyanlardan birisi de İbrahim Sadri idi Sadri Alışık sözlerini okumadan evvel. Dolu bir avaz, boyun eğmeyen bir üslûpla okunmalıdır Mahmut Derviş şiirleri. Tıpkı sesindeki o Musa avazı gibi. Biliyorum Hz. Musa kekemeydi ve kardeşi Hz. Harun O’na dil oluyordu. Bu durumun tefsiri ise, Mahmut Derviş şiirindeki satır aralarını Arap çocukları doldurmuştur, şeklinde olabilir.

Şeceresi bellidir şairin. Temiz bir soydan gelmiştir. Temiz bir soydan gelenlerin başına gelen bela ise; soysuzlarla savaşmaktır. Şiirinde aşk, şiirinde silah sesleri, şiirinde ahenk, şiirinde lirizm olan bir Arap şairin kavga etmek için en gelişmiş orduya ihtiyacı yoktur.  Zira gelişmiş, beliğ bir dil “bitirir savaşı.”  Lakin 2008 yılı güzel adamların göç zamanıydı. Erdem Beyazıt gibi, Mahmut Derviş gibi… Bitiremedi savaşı ama ,”kesilmedi de hem başı hem de dili!” Gabar Dağları’ndan Yemen’e; Cebel-i Tarık’tan Elburz Dağları’na kadar çocuklar Filistin Ulusal Marşını söylüyorlar tüm petrol baronlarına inat. Ekmeğini taştan çıkaranların şairi öldü! Ama şiiri yankılanıyor dünyada. Bu sese kayıtsız kalmayan insanlar ödüller verdiler ona. Rusya’da, Bosna’da, Türkiye’de, Fransa’da...  Ama en büyük ödülü özünü inkâr etmeyen Arap çocukları veriyorlar rahmetli şaire:

“Ve ant içerim ki,

bir mendil işleyeceğim yarına kadar,

gözlerine sunduğum şiirlerle süslü

ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:

"Bir Filistin vardı,

bir Filistin gene var!"

şairin Sevgili’ye seslendiği sözleri çınlatarak Süleyman Tapınağı’nın duvarlarında.

"ayaklanışım özgürlüğüm,

bununla tanındım ve tanınacağım"

Beyrut Kasidesi’nde böyle demişti ve dediği gibi hatırlayacağız O’nu. Tarih kitaplarından, resmi anlayışların dayattığı zorlama kahramanlardan çok öte bir “Musa dili”ni yaşatan sürgün kralı; şiiri, duruşu, laik ve modern olduğu halde dinine hürmetiyle anacağız. Rahmet ve dua ile ey Arapların son sürgün kralı.

“Ben Arap Ahmet'im

Dedi

Ben kurşunlar

Ben portakallar

Ve düşler.

Benim çadırımdır Tel Zaatar

Anayurt benim

Sürüp giden o yolculuk anayurda

Doğu'dan ta Batı'ya

Bilendi bütün kılıçlar

Ahmed tanımaya başlarken

Ellerini ayaklarını

Süzülen bir yıldız gibi

Bakıp bakıp Hayfa' ya.

Ahmed'di seçilen kurban

Kentler asfalt organlarını

Bırakıp arkalarında

Düştüler peşine Ahmed'in

Öldürmek için.

Doğu'dan ta Batı'ya

Cenaze törenini hazırlıyorlardı.

Giyotinlerden giyotin beğenip.

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat