Referandumdan sonra - (Bir kıssanın analizi)

  • GİRİŞ02.09.2010 17:48
  • GÜNCELLEME02.09.2010 17:48

Bazı okurlar, mutlu bir gelecek hayali kurmamıza bile kızıyorlar. Bu kıştan sonra baharın geleceğine olan umudumuzla alay ediyorlar. Zararı yok. Benim resmini çizdiğim mutlu gelecek onların dahi yüreklerindeki tereddüdü giderecektir, biliyorum.

Ah, hayalini kurduğum şu geleceğin, bize gelmesini sağlayacak mevcut ekiplere tam güvenebilseydim, bakın size daha ne kadar net ve berrak resimler çizecektim!

Ama cesaretim yok. Çünkü o istikbalin mukaddimesinde, şu siyasilerin gayretleri yatıyor. Ve yazık ki hala bize güven telkin etmiyorlar. İnsanoğlu tamahkârlık yüzünden cennetten bile kovulduğunu hatırlamaz bir türlü…

Eğer ‘siyasi hizmetlerimizi görsünler’ diye, parlamentoya gönderdiğimiz ekipler, milletin onlara itimat ettiği kadar ‘güvenilir’ ve ‘nefsi tok’ olsalardı, mucizevî şeyler yaşanırdı Türkiye’de inanın. Siz zannediyorsunuz ki, illa her şeyin tam tekmil ve dost doğru olması gerekiyor, işlerin iyi gitmesi için.

Hayır! İnanın, aracı olanların, ‘dürüst, samimi ve nefsin taleplerine karşı tok’ olmaları yeter de artar bile o mucize gibi olayların gerçekleşmesi için.

Bizim, tam inanmış, nefsi tok, millet için fedakârlıktan çekinmeyecek, 171 adama ihtiyacımız var; bilemedin 314, hadi ben diyeyim bin tane! Harama el uzatmayacak, milleti sevecek ve milletin bekasını kendi derdi bilecek birkaç yüz kişi! Değil Türkiye’nin dünyanın bile kaderini değiştirirlerdi emin olun...

Yani bir toplumun yahut bir ‘siyasi ekibin’ sadece yüzde 7.8’i tam dindar mütedeyyin -(Tam dindarlıktan maksadım, harama tenezzül etmeyen ve ne pahasına olursa olsun, nefsinin tamahına boyun eğmeyen insandır)- olsa ve azimli bulunsa, kendileri muvaffak olacakları gibi, milleti dahi muasır medeniyetlerin en zirvesine uçururlar.

Bu da olacak inşallah. Mademki olacak, öyleyse denilebilir ki, şayet ‘nefislerine yenildikleri gözlemlenen’ –veya öyle oldukları iddia edilen- Ak Partili ekip bunu yapamazsa, aralarında ‘Davut’un da bulunduğu bir başka ekip çıkar ve bunu gerçekleştirir. 

Size bir kıssa anlatacağım. ‘Aralarında ‘Davut’un da bulunduğu bir ekip’ten neyi kast ettiğimi anlayacaksınız…

* * *

Bakara Suresinin 246-260. ayetlerinde ‘Beni İsrail’ ile ‘Calut’un mücadelesi anlatılır.

Malum olduğu gibi, ‘Beni İsrail’, Hz. Musa tarafından kurtarılıp Tih (Sina) çölüne geçirildikten sonra, ilahi bir mucize ile uzun bir müddet ‘menn’ ve ‘selva’ denilen bir tür et ve tatlı ile yaşamlarını sürdürdüler. Maddi bir nimet ne kadar zahir bir ikram da olsa zamanla insanda usanç yarattığı için, ‘Beni İsrail’ de Hz. Musa’dan, ‘yerin bitirdiği’ türden gıdalar istediklerini söylediler. Bunun üzerine Cenab-ı Allah, ‘O zaman girin size vaad ettiğim şu topraklara alın o toprakları ekin biçin’ buyurdu.

Onlar, o topraklarda yaşayan ‘Calut’ liderliğindeki halk ile (Amelikalılar) mücadele etmeyi göze alamadılar. Cenab-ı Hak da, hem aç gözlü davranıp hem de hayat için mücadeleyi göze alamamalarından dolayı üzerlerine zillet ve meskenet indirdi. Tih sahrasında Calut’un ağır baskıları altında uzun süre çaresizlik içinde yaşadılar.

Sonra bu acıklı halden kurtulmak için mücadele etmelerinin şart olduğunu anladılar. Danyal (as)’dan kendilerine bir lider tayin etmesini istediler. Danyal (as) da onlara ‘Talut’u önerdi. Kavmin ‘ileri gelenler’i, Talut’un teamüle uymadığını ileri sürerek onun liderliğini kabul etmediler. ‘O aşağı sınıftan ve mal mülk sahibi değil’ dediler.

Danyal (as) “Talut size içinde huzur ve sükûnet bulunan kutsal sandığı getirse de mi kabul etmezsiniz” diye sorunca, “O zaman iş değişir. O bize kayıp olan sandukayı bulursa biz onu reis olarak kabul ederiz” dediler.

Sonra Danyal (as) meleklerden sandukanın bulunmasını istedi. Sanduka bulundu ve Talut’a verildi. Talut onunla birlikte bir kere daha ‘kavmin’ önüne çıkınca ‘Beni israil’ onu desteklemeye karar verdi. Bir rivayete göre 4 bin asker verdiler ve Talut’u, Calut ile mücadeleye memur ettiler.

Talut askerleriyle birlikte Calut üzerine yürürken yolda, Cenab-ı Hak, Talut’a bir şekilde, askerlerinin içinde çok sayıda ‘kalbi ölü, zaaflarına yenik düşmüş, nefsine düşkün’ kimseler bulunduğunu haber verdi ve onların gerçek inananlardan ayırt edilmesi için ‘askerlerin’ sınava tabi tutulmasını istedi.

Talut, yorgunluktan ve sıcaktan bitap düşmüş askerlerine şöyle dedi: “Önünüze bir nehir çıkacak. Kim bir avuçtan fazla su içerse benden değildir!”

Nitekim kısa bir müddet sonra nehre ulaştılar. Çok azı (kalilen) emre uydu. Hepsi kana kana su içtiler. Nehri bile geçemediler.

Nehrin öbür tarafına geçenler arasında, Davut (as) da vardı ve henüz 14 yaşındaydı. Girişilen mücadelede, Hz. Davut, bir sapan taşıyla Calut’u öldürdü. Ve nihayet, cebbar, muannid ve despot Calut’un yurdu ‘beni israil’in eline geçti… Kısaca kıssa bu!

Eğer şu kıssayı, Yahudi tarihinin bir dönemine ait bir hikâye olarak alırsanız, bir hikâyeden öteye geçmez. Eğer, bu kıssada geçen ‘isimler’ kavramsal birer sembol olarak değerlendirilir ona göre bu kıssaya bakılırsa, bize zalim düzenlerden kurtuluşun yol ve yöntemlerini gösterir.

* * *

Şu anda Türkiye’de dehşet bir mücadele sürüyor. ‘Calut’ sultasını sürdürmek, ‘Beni israil’ (inananlar) ise ondan kurtulmak istiyor. Mücadelenin taraflarını ve resimlerini siz de biliyorsunuz. Ben size kıssada geçen isimlerin ayna zamanda birer sıfat olduğunu göstereceğim, siz şablonu oturtup kim kimdir anlayacaksınız.

Önce Calut. Calut aşırı cilalamak, bir şeyi olduğundan farklı göstermek, batılı hak diye yutturmak manasınadır. Tağut gibi o da zulmü şirin gösteren, batılı hakmış gibi parlatan demektir. Yanı ‘yalan ve aldatma’ üzerine kurulmuş zulüm düzeninin sembol adı!

Beni israil’: Her ne kadar, terim olarak Yahudi kavmini anlatıyorsa da kıssadaki manası,  ‘inanmış insanlar topluluğu’ demektir. Bugün de şu memlekette çok güçlü bir ‘Beni İsrail’ yani inancını zahiren de yaşamak isteyen bir topluluk -cemaat demiyorum- vardır!

Tih Çölü: Tih, Arapça(Tehâ Yetîhu)’dan, şaşırmak, şaşkınlık yüzünden helak olmak demektir. Hz. Musa’nın getirdiği hakikati arkalarına atan ‘Beni İsrail’in ne yapacağını bilmez bir şaşkınlık içine düşmelerini sembolize eder.

Kuran gibi muazzam bir rehbere sahipken, bu milletin, kanunda Münkir Avrupa’ya dilenci hale getirilmesi de o tür bir şaşkınlık çölüne düşmeye benzer. Avrupa üzerimize çullanınca  aydınlarımız, kurtuluşu onların dinine uymakta buldu. Elimizde İslam gibi hakikat varken, şaşkınlıkla onların dinden ve vahiden nasip almamış usullerini kriter haline getirdik…Yani biz de  80 yıldır bir Tih çölünde yitip tükeniyoruz.

Danyal: Farsça ‘daniden’ (bilmek) kelimesinden türetilmiş İbranice bir kelime olup, çok bilen, bilgiyi ve gücü kendisinde toplayan, hikmet ve aklıselim sahibi demektir. Danyal, kıssada, Talut’u öneren, destekleyen, bilgi ve kanıt sağlayan, zaman zaman yönlendiren ilahi canipten haber alma yetisi de bulunan -çünkü nebidir aynı zamanda- bilgedir!

Talut; Arami dilinden gelen Talut, soluk, nefes, öz, maneviyat, dine saygılı, ruhi özellikleri güçlü, koruma kalkanı, sıva’ manalarına gelir. ‘Maneviyatı güçlü lider’ demektir. Kelime köken itibarıyla batı dillerindeki ‘Soul’ ile aynıdır. Yani çağımızın Talut’u, batılı bir usul olan bir yöntemle lider olacak, fıtri yollarla değil. Calut ‘cila’ Talut ‘sıva’dır. Biri hakikati örtmek, öbürü korumak için vardır. Demek ki ‘Talut’u bu özellikleri üzerinde taşıyan, millete soluk aldıracak biri gibi düşünmek lazım!

İleri gelenler: Bugünkü deyişle sistemin adamları, parayı ve gücü elinde tutanlar, yani hâkim güçler, derin devlet vs.

Musa’nın sandığı: Musa, trend, yasa ve kamuoyunun talebi anlamın da gelir. Sandığı, isteyen seçim gibi algılasın isteyen, ekseriyetin ittifakıyla oluşacak huzur ve güven diye algılasın. Musa yasayı, sandık kültür ve teamülü temsil eder. Muhtar bile olamayacak insanın siyaseten önünün nasıl açıldığını, ‘yasa’nın nasıl onun lehine değiştirildiğini, hiç olmayacak bir şekilde, bir tek milletvekilinin eksikliği yüzünden bir ilde ara seçim nasıl gidildiğini hatırlayın ve sonra da sandığın melekler tarafından getirilip ortaya konmasını düşünün… Çünkü meleklerin Sandığı bulup Danyal (as)’a getirmeleri gösteriyor ki, Talut’un lider olması kolay olmayacak. Adeta mucize gibi bir işle önü açılacak.

Davut, ‘gözbebeği’, ‘asıl maksat’, ‘dikkat ve odaklanma’ demektir. Sembol değeri 14’tür. Mehdi’yi temsil eder. Yani demektir ki, o liderin askerleri içinde –onun amacına hizmet edecek- öyle biri de var ki o bir tür mehdidir; 14 asırlık İslam’ın birikimini arkasına alıp,  Calut’u, (yani keyfî, küfrî, cebrî ve askerî  rejimi / tağut düzenini)  bir taş ile (yani iman ve azim gücüyle) öldürür.

Tevrat, ‘Calut’un başı demirdendi’ diyor ki bu, bütün zulüm devletlerinin silah gücü ile ayakta kaldıklarına açık bir işarettir.

Çöl meşakkatli bir dünya hayatını temsil eder ki bu milletin son yüz yüz elli yılı,  tam bir hicret yürüyüşü ve ağır bir Tih sahrasından geçmeye benzer… 1877’den 1922’ye o kadar derin acılar yaşamış ki o acılar tek başına bir milletin tarihini yazmaya yeter. Bütün o acılardan sonra bir de, mukaddeslerini korumak için uzun bir mücadele dönemi yaşamıştır bugüne kadar.

Nehir, o sıkıntılı yürüyüşten sonra ulaşılan, iktidar ve onun vasıtasıyla elde edilen dünya nimetleri demektir. Bu memlekette iktidar olanların, nasıl kısa zamanda servet u saman sahibi oldukları, nasıl semirip eski ortamlarına sığmaz hale geldiklerini, nasıl dünyevileştiklerini ve haz müptelası olduklarını gördük, görüyoruz… O susuzluk ve açlık bir türlü geçmiyor. CHP’den DP’ye, DP’den AP’ya, AP’den ANAP’a, ANAP’tan AKP’ye hep aynı. Her gelen ekip aç ve susuz. Suya banmaktan dolayı milletin işini görmeye fırsat bulamadılar…

Savaş, (Mukatele); Mücadeleyi temsil eder. Evet, mücadeleyi göze alan nitelikli bir azınlık, mücadeleyi göze almayan niteliksiz çoğunluğa hükmeder. Dünya nimetine müptela olanlar asla mücadele edemez.

(İşte benim, iktidara gelir gelmez, hemen murdar maldan edinmek için her türlü ahlaksızlığı meşru görenleri sürekli eleştirmemin nedeni budur. Ve aynı gerekçe ile de, geleceğe dair umutlarımı saklıyorum. Çünkü mukaddimesinde bu tür siyasetçilerin yer aldığı bir mücadelenin akıbetine tam olarak güvenemezsiniz)  Zira, nitelikli o topluluk,  haram mal toplayanlar, yani nehre ulaşır ulaşmaz, kana kana su içenler’le teşkil edilemez.

Çok az bir grup (kalilen): Kalilen kelimesi ile Kur’an bir ‘nitelikli azınlığın’  yani mücadelesi sonuç verebilecek ekibin sayısını bize verir. Bu da en az 9x19 kişiden oluşur. Çünkü kalilen kelimesinin tekrarı 19’un dokuz katıdır. Yani 171. Bu sayıya, Bilge Danyal’ı, güçlü Talut’u ve aşkın fedakârlığı temsil eden peygamber Davut’u ve yardımcılarını da eklemek gerekir. O da 171+3+3= 177 eder. Bu da pi sayısı olan 314’ün yarısıdır. Hatırlayın hicret sırasında Muhacir ve Enserın toplamını; 177 civarında idi. Bedir savaşında bulunanların sayısı ise 314 !

Dolayısıyla ne yapıp edip, siyasete bir ‘nitelikli azınlık’ oluşturmamız gereklidir ki, onların vasıtasıyla biz dahi, içine düşürüldüğümüz şu şaşkınlıktan (Tih çölünü andırır rejimin sultasından) kurtulalım ve Calut’u (keyfî ve küfrî düzeni) öldürelim. Böylece de ‘vaad edilen topraklar’a yani ‘Allah’ın nurunu tamamlayacağı vaadi’ne bir kere daha tanık olalım.

İşte eğer Ak Parti, -(iktidarda o olduğu için onun adını zikrediyorum)- iddialarında samimi ise, şu referandum sınavını atladıktan hemen sonra, tıpkı Talut’un yaptığı gibi, ordusunu, suyu kana kana içenlerden ayıklaması gerekir. Yoksa o da daha önceki partiler gibi iktidara taşıdığı insanları semirtmekten başka işe yaramamış olur.  

Yok, eğer kendisine, nehri sağ salim geçmiş bir topluluk edinir ve onların üzerine yeni dönem siyasetini bina ederse milletin bahtı değişir. O zaman aralarında bulunan ‘davut’ yıllardır bizi zebun etmiş Calut’u (yani keyfî, küfrî ve cebrî düzeni) öldürür. Kıssanın sonunda Talut’un ne olduğu belli değildir ama ‘Davut’un kral olup halkı huzur ve adalet içinde yönetmiştir.

Evet ‘’Davut’, ‘Talut’un askeri idi ama ‘Calut’u öldüren ‘Talut’ değil ‘Davut’tur. Talut’un işi Referandum’a kadardır. Bizi nehirden geçirecektir, o kadar.  

Referandumdan sonra büyük ihtimalle ‘’Davut’un gelişini müjdeleyecek olaylar yaşanacak, hayırlısıyla. Kıssaları iyi okumak lazım!

M. Ali Bulut - Haber 7
mabulut@gmail.com

Yorumlar38

  • maho 8 yıl önce Şikayet Et
    süper bir yorum vallahi
    Cevapla
  • bakış 9 yıl önce Şikayet Et
    hocam, Talut bırakın askerlerini sudan geçirmeyi, kendisi büyük bir imtihana düçar oldu. Bu kadro ile kurtuluş olur mu dersiniz?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mehmet Bodur 13 yıl önce Şikayet Et
    1 KİŞİ DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİR Mİ?. Evet değiştirebilir. Tarihte bunun çok örnekleri vardır. (özellikle de peygamberler..) Yeniden niye olmasın? Ama bu bizi sorumluluktan kurtarmaz. Birey olmak lazım. Birey olmanın hakkını vermek lazım.
    Cevapla
  • hanif koray 13 yıl önce Şikayet Et
    hiç umut yok denebilir mi?. başit, ararat, sübhan... dağlarının aşiretleri, dağlı halklar, kürtlerde umut görmeyen arkadaş. islam kürtlükten ibaret değildir ve kürtler müslüman olmakla etnik, dil, kültür her türlü zenginliği ve medeniyeti inkişaf ettirme kabiliyetlerini, tıpkı diğer islam hakları gibi en yüksek imlanlar seviyesinde kullanmıştır. hıristiyan olmak ille de latin olmayı icbar ederken, islam olmak zenginliğine zenginlik katarak medeniyet inkişafı yapmak demek olmuştur. türkler, iran halkları, hint, rum hepsi inkişaf etti.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • zerre 13 yıl önce Şikayet Et
    Cok harika bir analiz olmus...Tebrikler.... Olaylar, kelimeler ve kisiler ancak bu kadar güzel aciklanabilir ve yorumlanabilirdi...Bu yazar agabeye hayranim...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat