Faruk Nafiz ve Şükufe Nihal'ın yasak aşkı!

  • GİRİŞ04.04.2011 07:19
  • GÜNCELLEME04.04.2011 07:19

 Kalbinden kalbime akan bir sesti
Akşam gölgesinde çağlayan o su
Sesini en tatlı yerinde kesti
Bizi sonsuzluğa bağlayan o su!
        (Şükufe Nihal Başar)

Faruk Nafiz Çamlıbel ve Şükufe Nihal Başar Türk edebiyatının iki önemli şairi ve aydını. Yaşadıkları yasak aşklarıyla bir döneme damga vurmuş, adlarından çokça bahsettirmiş ve konuşulmuş iki isim.

Şükufe Nihal Başar, özellikle milli mücadele yıllarında göstermiş olduğu çalışmalarla, gerekse Cumhuriyet döneminde özellikle kadın hakları ve eğitimi hususlarında yaptığı girişimlerle,yıllarca bir çok okulda öğretmenlik mesleğini ifa edişiyle döneminin kadın yazarları arasında oldukça seçkin ve önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra ilk üniversite mezunu olan kadınımızdır. Ve ne yazık ki konaklarda başlayan hayat serüveni huzurevinde biten bir talihsiz edibemizdir aynı zamanda.

Henüz on altı yaşında yaptığı ilk evliliğinin mutsuzluğu üzerine ki Tanzimat edebiyatçılarınca “eğitimli kadın trajedisi” olarak adlandırılan ve “ruh eşini” bulamamaktan dolayı mutsuz evlilikler yapıp bedbaht olan kadınlardan biri  olarak da görürüz Şükufe Nihal Başar’ı.

Döneminin önemli aydınlarından Mithat Sadullah Sander ile ilk evliliğini yapan Şükufe Nihal’e, bu arada  kendisinden aruz dersleri alan eşinin yakın arkadaşı ve aynı zamanda Cenap Şehabettin’in kardeşi olan  Osman Fahri adlı şair ve ressam genç kendisine aşık olur. Lakin güzelliğiyle döneminde adından çokça söz ettiren Şükufe Nihal evli olmasının bilincinde olarak bu aşka karşılık vermez.

Bunun üzerine Osman Fahri hem reddedilmiş birisi olarak, hem de en yakın arkadaşının eşine aşık olmuş birisi olarak bu durumu kendisine yediremeyerek İstanbul’u terk eder ve Şükufe Nihal’e sadece mektuplar üzerinde iletişim kurmaya çalışır ancak karşılık bulamaz. Zira Şükufe Nihal’den dostça ve arkadaşça kısa yanıtlar almakta hayal ettiği mutluluğa erememektedir. Otuz yaşlarında şiddetle kapıldığı aşktan yana sevdiği kadından karşılık bulamayınca üzüntü ve kederden buhranda olduğu  bir gece tabancasını şakağına dayayarak  intihara teşebbüs eder ve bitkisel hayata girer. Dört ay sonra da İstanbul’da vefat eder.

Bu aşk Şükufe Nihal’de derin bir iz bırakır ve “Yakut Kayalar” adındaki biyografik romanı kaleme alır ki bu romanda Şükufe Nihal’ın bütün yaşantısı bir şekilde kendi ağzından anlatılmaktadır.

Döneminde cemiyet hayatının en önemli gözde kadınlarından olan ve etrafı kendisine hayran erkeklerin iltifat ve övgüleriyle çevrili olduğu halde Şükufe Nihal, hem yaşadığı mutsuz evlilik, hem Osman Fahri’nin aşkından dolayı yaşadığı dramdan olsa gerek içine kapanır ve uzun bir süre insan içine çıkmaz. Adile Ayda ile yaptığı konuşmasında o tarihten sonra bir daha mutlu olamadığını, onun ölümünden kendini mesul tuttuğunu, yazdığı bütün şiirleri ona yazdığını, hayatında sadece bir tek  Osman Fahri’yi sevdiğini anlatacaktır:

“Zaten insan hayatında bir kez sever. Gerisi kapılış aldanış.Ben bütün şiirlerimi bir tek şahıs için yazdım. Hep onu anlattım, ona seslendim”.

Hatta “Yakut Kayalar” romanında adeta bu trajediyi anlatır gibi, pişmanlığını dile getirir gibi şu ifadelere yer verir:

“Seneler… Kaba, bayağı, ruhsuz, şuursuz seneler… Onun ve benim arama girdiniz, aramıza yığın yığın küller yığdınız. Ve siz, kaba, bayağı, ruhsuz, şuursuz insanlar! Ben ondan sizin için ayrıldım. O, sizin yüzünüzden öldü. Onu ben öldürdüm, onu bana siz öldürttünüz. Seni kime feda ettim? Seni, beni et ve kemikten başka hiçbir  şey zannetmeyen et ve kemik yığını insanlara mı?” (s. 56, Yakut Kayalar)

Bu hazin aşk hikayesi ölümle sonuçlandıktan sonra Şükufe Nihal ikinci evliliğini kızının babası Ahmet Hamdi Başar ile yapacak ancak yine mutlu olamayacaktır. Bu kez karşısına bir başka şair Faruk Nafiz Çamlıbel çıkacaktır. Aradığı ve idealize ettiği sanatkar eş ve sevgiliyi ve dahi aşkı  bir türlü bulamayan ve ruhu yalnızlıklar ülkesine sürüklenen bu hassas ve duygulu kadın, uzunca bir aradan sonra Faruk Nafiz’i yarasına merhem  gibi, bir umut gibi görür ancak Faruk Nafiz’in defalarca yaptığı evlilik teklifini de kabul etmez, zira kızına üvey bir baba istemez.

Buna içerleyen Faruk Nafiz Çamlıbel, onu belki de kıskandırmak için başka bir kadınla ani bir evlilik yapar. Bu Şükufe Nihal’i derinden yaralar ve bir daha barışmazlar ölünceye kadar bu kırgınlık ve öfke sürer. Ancak her ikisi bu aşkla birlikte edebiyatımıza bir çok ölümsüz şiir ve eser bırakırlar. Mesela Faruk Nafiz ”Yıldız Yağmuru” adlı romanında Şükufe Nihal de “Yalnız Dönüyorum” adlı romanında bu aşkı anlatırlar.

Mesela Faruk Nafiz Çamlıbel “Allahaısmarladık” adlı şiirini bu içli aşkı bitirişi üzerine yazar:

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.
 
Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Evet edebiyatımızın bu iki seçkin şairinin yarım kalmış aşk hikayesi böyle bitse de onlar bizlere böylesine zirve şiirler bırakarak aşklarının hakkını teslim ettiler.

Şükufe Nihal Başar’a aşık olan diğer şairlerimizden Nazım Hikmet ve Ahmet Kutsi Tecer’i de zikretmeden geçmeyelim. Zaten Faruk Nafiz’i kıskançlık krizlerine sokup tayinini İstanbul’dan Ankara’ya aldıracak kadar kızdıran unsurların bir diğer sebebi de sevdiği kadının peşine düşen kalabalık bir hayran kitlesinin  varlığıdır.

Şükufe Nihal  ikinci eşinden ayrıldığı demlerde altmışlı yaşlarını sürmektedir. Ölümüne kadar da dilinden ilk aşkı Osman Fahri’nin ismini düşürmeyecektir. İlk ve hazin aşkı dilinde hayata gözlerini yumacaktır.

Aşkla ve muhabbetle kalınız Efendim.

Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com

Yorumlar11

  • Zerrin 4 yıl önce Şikayet Et
    Harika bir anlatım , bilgilendirme.. teşekkürler
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • aydın aydın 13 yıl önce Şikayet Et
    Bütün aşklar yasaktır kardeşşş. Aşk,"başka"sı ile ilgili bir kavram...Başka birisi olacak ki,ona "aşık" olasın....Aşık olmak için ondan izin aldın mı?..Kimin bahçesinde geziyorsun kardeş... Bu söylediklerim bir "nükte"..Ama,dersi de içinde saklı...Ders almayan,anlamış da olmaz. "Aşk",belki "Tanrı"dan sonra,insan için en olumlu kelime.Bu kadar olumlu bir kelime,nasıl oluyor da "yasak" diye bir kelimenin tamlama veya tanımlamasına muhtaç oluyor...İçinde aşk olan bir "şey" nasıl olur da "yasak" tanımı içine girebilir?... Demem o ki:..İçinde yasaklık varsa içinde aşk da yoktur...
    Cevapla Toplam 10 beğeni
  • demokrat 13 yıl önce Şikayet Et
    İbrahim Bey bravo sizin gibi düşünmek en güzeli. çok doğru bir insanın iç alemini o insanlar bilir, onlar yaşan acılarını. hiç kimse hiç kimsenin yerine acı duyuyor mu? kimse kimsenin günahını çekiyor mu?başımıza ne geliyorsa Allah'tandır. bu kadar basit vs.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • İbrahim Dursun 13 yıl önce Şikayet Et
    Gönüller ferman dinlemez!Haddi aşmamak önemli!-1DÜZELTMEDİR!. Gönüller ferman dinlemez!Haddi aşmamak önemli!!!Kimsenin, iç alemini kınamaya hakkımız yok sanırım.Birde işin iç yüzü var.Bize karanlık Allah'a(cc) ayan olan...-Bu bakımdan insan bu- deyip geçeriz!VesSELAM
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • İbrahim Dursun 13 yıl önce Şikayet Et
    Gönüller ferman dinlemez!Haddi aşmamak önemli!-1. Gönüller ferman dinlemez!Haddi aşmamak önemli!!!!Kimsenin iç alemini kınamaya hakkımız yok,sanırım.Birde işin iç yüzü var.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat