Bizi dolap beygirine benzeten Mutasavvıf!

  • GİRİŞ09.09.2011 08:30
  • GÜNCELLEME09.09.2011 08:30

         Ataullah İskenderi ismini mutlaka duymuşsunuzdur. Bu önemli düşünce adamı İslam tefekkür dünyasının ve tasavvufunun engin denizlerindendir hiç şüphesiz.

         Onun ismini önce sanırım liseli yıllarda Türk Hikâyeciliğinin piri Mustafa Kutlu Ağabeyin “Yoksulluk içimizde” adlı kitabına aldığı ve içimi titreten muhteşem dervişane sözleriyle tanımıştım. Sonra Ataullah İskenderi’nin “Hikem-i Attaiyye” adlı eseri bir daha elimden hiç düşmedi.

         Ataullah İskenderi İslam dünyasında önemli bir şöhrete sahip.

         Peki, bütün İslam dünyasında bu kitabı ve müellifini önemli kılan neydi? Neden bu kitap böylesine tesirli idi? Bu sorulara cevap aradığınızda Ataullah İskenderi’nin bütün ilhamını Kuran’dan alan, sözlerini Yüce Allah’ın kelamıyla sarmalayan bir müellif olduğunu görüyorsunuz.

         Ataullah İskenderi çağın bunalımlı nesillerine onların anlayacağı dilden konuşan, yapıcı ve iyileştirici tavsiyelerde bulunan ve sözleriyle kalbin en merkezine tesir eden içten ve anlaşılır bir dil kullanıyor:

         “Eşyadan eşyaya seyahat edip durma. Kendine uzaktan bakmayı öğren. Bir dolap beygirine benziyorsun, öylesine ahmak, öylesine hüzün verici. Melâl(hüzün) içindesin. Yoksul olduğunu düşünüyorsun.

 Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit. Unutma, ihtiyaç mütemadidir (süreklidir). Talep şan değildir. Razı ol, şanda senin nam da senin.

Dünya suretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tövbe sularında yıkan, kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.

Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nâbit olmaz. Ölüme ağlama. Kalbe bak. Hata ve isyan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen sen zaten ölüsün.”

         Dün derin bir hüznün sağanağında savrulurken bu sözler yine sağımdan solumdan üzerime yağarken uzun uzun düşündüm ve:

         Meryem Aybike dedim,

          Zaman geçiyor.

         Biz zamandan geçiyoruz, kendimizden geçiyoruz, sağlığımızdan geçiyor, iyi yanlarımızdan geçiyor, ömrümüzden geçiyoruz. Ertelediğimiz onca şeyi, yapmak isteyip de yapamadıklarımızı, görmek isteyip de göremediklerimizi alıp götürüyor zaman. Ömrün yaprakları bir bir düşüyor dalından!

         Daha dündü ve biz çocuktuk.

         Ellerimizde horoz şekerleri, dudaklarımızda mutluluk türküleri vardı. Hayallerimiz vardı, hüznü tanımaz bilmezdik. Kötülüklerden yıldızlar kadar uzaktık!

         Ne zaman büyüdük, fikrimiz küçüldü. Rüyalarımız görünmez oldu bize. Oturduğumuz yerlerde uyuklar olduk. Büyük şehirlerin kucağında küçücük evlere sığındık, küçücük dünyalarımız oldu, büyücek bedenlerimizin içinde...

         Mevkiler makamlar edindik, büyüklendik kendimizce. Ne zaman meşin koltuklara oturduk, karakterimiz küçüldü, utandık yapıp ettiklerimizden. Bu etrafında el pençe divan durulanlar biz miydik? Yoksa bu dalkavukça iltifatlar o makamların hatırına mıydı?

         Paralarımız oldu, küçükken hayalini bile kuramadığımız çokça paralarımız. Bir kuruşunu ihtiyaç sahibine verirken yüreğimiz titredi, harcamaya kıyamadık, daha çok istedik, yoksul olduk!

         Sonra güzel olduk, yakışıklı olduk!

         Lakin kıymetimiz bilinmedi, görülmedi belki de. Aynalar yalanımız oldu. Mutluluk çok uzaklarda silueti görünen bir köyceğiz miydi artık? “Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa” diye serzenişte bulunduğumuz sevgililerimiz bile yalandı belki de!

         Dünya nimetleri aldı bizi terkisine, bencilliğin, hiçliğin, riyakârlığın, kötümserliğin, vefasızlığın, aymazlığın, umarsızlığın ülkesine götürüp bıraktı.

 Ve en sonunda kötü olduk!

         Uzadı gitti içimdeki Meryem’le konuşmalarım.

 ***

         Ataullah İskenderi bizleri “dolap beygirine” benzetmekle aslında bana göre harika bir benzetmede bulunuyor! Yahu yetmiş sene sürecek ve giderken sevdiğiniz tek bir eşyayı bile götüremeyeceğiniz bir dünyanın malı için kendimizi madden ve manen zerzebil ettiğimizin bile hala farkında olmayan bir garip kullar değil miyiz her birimiz? Bedenimize ayırdığımız vakti ruhumuza ayırmıyoruz. Ruhlarımız bedenlerimizin çok gerisinde kaldı!

***

         İskenderi diyor ya bu durum için.” Öylesine ahmak öylesine hüzün verici” Açıkçası kendimi ahmak kabul etmek nefsime ağır gelse de içimden gizliden gizliye fısıltıyla “öyleyim” diyorum.

         İki cihan güneşi sevgili Peygamberimiz “iki günü birbirine eşit olan gaflettedir” sözü ne kadar kabulümse, eşyadan eşyaya seyahat etme halimiz gerçeğine İskender’inin “dolap beygiri” yakıştırması da o derece doğru ve gerçekçi bir tanımlamadır.

         Açıkçası bu kısır döngüden, bu eşyadan eşyaya seyahat etme halinden ben fena halde bıkmış ve bunalmış durumdayım. Sizleri bilmem!

         Muhabbetle Kalınız!

Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com

Yorumlar1

  • boş lakırdı 12 yıl önce Şikayet Et
    Harika bir yazı. sayın yazarı ailece takip ediyor ve yazılarını eş dost arasında paylaşıma sokuyoruz. ne reyting için, ne de laf olsun diye kalem oynatmayan nadir kalem erbablarından biliriz kendisini. her yazısında mutlaka ama mutlaka yeni bir şey öğrendiğim yazardır. kendilerini tebrik ediyor sevgilerimi sunuyorum.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat