Avrasyacılık ve Rus jeopolitiği

  • GİRİŞ26.11.2015 09:52
  • GÜNCELLEME26.11.2015 09:52

Oysa Avrasyacılık, Sovyetler Birliği’nin dağılma yılları, Körfez Savaşları ve Irak’ın işgali süreçlerinde, etkisiz bir jeopolitik teoriden ibaretti. Avrasyacılar, bu yılları, Rus jeopolitiğine istikamet tayin edecek olan entelektüel ve siyasi bir zemini inşa etmekle geçirdi.

Ortadoğu’nun güçlü yeni siyasi dinamiğini temsil eden Kürt milliyetçiliğiyle Avrasyacılık arasında her zaman bir mesafe vardı. Şimdi bu mesafenin PYD/PKK üzerinden yavaş yavaş kapanmakta olduğunu görüyoruz.

Rus Avrasyacılar, 90’lı yılların Türkiyesini dikkatle izliyorlardı. AK Parti iktidarına karşı direnişe geçen Türk Avrasyacılarının, derlenip toparlanarak iktidar talebiyle hareket etmeleri, onları heyecanlandırıyordu.

Ergenekon yapılanması, düşünsel manada Avrasyacı fikirlere dayanıyordu, söz konusu dönemde  orduya verilen brifing ve konferanslar, Avrasyacı çağrılarla başlıyor ve öyle de bitiyordu.

Ruslar’ın, o yıllarda Kürt etno/kültürel dinamiklerine hakim olan PKK üzerinde siyasi bir nüfusları olduğunu iddia etmek zor ama Avrasyacı Ergenekon yapılanmasının, PKK’nın kuruluş yıllarından başlayarak, Bekaa dönemi dahil, Öcalan’ın İmralı’ya gelişine kadarki dönemde, PKK’nın tarihine önemli oranda yön veren bir yapılanma olduğuna hiç şüphe yok.

Ergenekon davaları ne kadar sulandırılmış olursa olsun, yüzü Avrasya’ya dönük, Avrasyacı temelde bir iktidar talebiydi ve bu iktidar talebinin aktörleri, ‘Kürt alanını’ da önemli oranda kontrolleri altında tutuyorlardı.

AK Parti iktidarıyla beraber bu iktidar alanları çöktü.

Bu çöküşten Rus Avrasyacılar, doğrusu hiç haz etmedi.

Ergenekon operasyonları ve tutuklamaları başladığında, Moskova’da basın toplantısı düzenleyerek tutuklama ve operasyonları protesto eden ise Aleksandr Dugin’den başkası değildi.

Avrasyacılık, Ergenekon’un uğradığı siyasi yenilgiye rağmen, ulusalcı kesim içinde hala kuvvetli bir damar olarak yaşamaya devam ediyor.

Bu yüzden, Esad hayranlığı çok kısa bir sürede, şaşırtıcı bir Putin ve Rus hayranlığına dönüşürse kimse şaşırmasın. Atom bombası atabildiği söylenen Rus uçağının, hava sahamızı ihlal ettiğine dair Genelkurmay açıklamasına inanmada zorlanan ekran yorumcularımız, NATO’nun bu açıklamayı doğrulayan beyanlarına da inanmak istemediler! Ekranlarda ‘Ama Ruslar da tersini söylüyorlar canım!’ diyen yorumcuları ibretle izliyoruz..

Onlar zaten ‘savaşları’ hep Erdoğan’ın hep kendi ülkelerinin çıkardığına inanıyorlar, PKK’yla ‘savaşmaktan’ hoşlanan Türkiye, şimdi de durup dururken Ruslar’la savaş çıkarmaya çalışıyor diyecekler ve bu defa Rus medyasında Türkiye’ye yönelik, algı operasyonlarına tanık olacağız.

Rus jeopolitiğinin Suriye’de elde ettiği yeni pozisyon, Türkiye’nin muhalefet güçleri için, çaresizliğin zirve yaptığı bir dönemde, en azından ideolojik bir çareye dönüşebilir.

SSCB, Kaddafi’nin ‘yeşil sosyalizmi’ dahil, Nasır ve daha sonra da Baas Partileriyle temsil edilen ‘İslam sosyalizmini’ Kapitalist sisteme karşı desteklemiş ve soğuk savaş yıllarında, üçüncü dünya ülkelerinde hatırı sayılır bir diplomatik/siyasi tecrübelere ve mirasa sahip olmuştu.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat