Niçin Davutoğlu?

  • GİRİŞ23.08.2014 11:37
  • GÜNCELLEME23.08.2014 11:37

 AK Parti’nin, kendisini var eden damarı, iktidara taşıyan sosyolojiyi ve on iki yıl içerisinde ortaya çıkan ‘AK Partili kimliği’ bir kenara bırakacağını bekleyecek kadar naif olanlar şaşırmış olabilirler. Lakin, Türkiye’nin herhangi bir şehrinde, AK Parti’ye oy veren birisi açısından yaşanan malumun ilamından ibaret.

Davutoğlu AK Parti ile birlikte göreve geldiğinden beri amansız bir saldırı altında olan isimlerden. Özellikle berbat bir tercüme bürosunun ötesinde düşünsel faaliyeti bulunmayan, Batı’da(n) ezberledikleri ve akıllarında kalanları Türkçe aktarmaktan başka bir özelliği olmayan, 28 Şubat’la her türlü tefessühün zirvesine çıkmış kalemlerin ontolojik bir düşmanlık besledikleri bir isim oldu.

İlk taarruzları Irak işgali sırasında başlamıştı. AB süreciyle birlikte kısa bir mola verdiler. Seçimleri kazanan ama Amerika, İsrail ve Avrupa’nın ortak darbesiyle devrilen HAMAS liderliği Türkiye’ye davet edildiğinde, asırlık Kemalizm refleksleri en düzeysiz şekilde manşetleri süslemişti. Hangi başkentler adına konuştuklarının fazlasıyla farkında olan bu ‘mütercimler ordusu’ Davutoğlu’na hücum etmişlerdi. Okula dönmesini tehdit tadında teklif ediyorlardı. Tercüme faaliyetlerine hız verdiler. Önce Tel Aviv sonra Washington’da üretilen ‘eksen kayması’ masalının birkaç yıl tüketilmesini sağladılar. Arap isyanlarıyla ise pespaye bir oryantalist dil kullanarak, yüzyıllık parantezlerin kapanma ihtimali karşısında duydukları paniği gizlemek için Davutoğlu’nu hedefe koydular.

Kemalizm’in, kerameti kendinden menkul, vesayet rejiminin askeri ayağına bile layık görülmeyen, kutsal olduğu kadar elit mekanına, dışişlerine, AK Parti’nin vaziyet etmesi yeterince kışkırtıcıydı. Ama bundan daha kışkırtıcı olan, ilk kez, bir ‘dışişleri bakanının’ vaziyet etmesiydi. Evet, Ahmet Davutoğlu, çok partili hayata geçtiğimizden beri ilk dışişleri bakanı oluyordu. Zira on yıllardır, ‘dış ilişkiler bakanlığı’ olarak kodlanmış, gerekli yerlere bu konuda sağlam teminatlar verilmiş olan mekan, ‘dışişleri bakanlığına’ dönüşüyordu.

İlk kez bir isim dışişlerini, ‘ilişkiler’ düzeyinden çıkarıp ‘dış politika yapan’ bir hale getiriyordu. Aracılardan, vesayet odaklarından, dokunulmaz başlıklardan ve eski Türkiye’nin kangren haline getirdiği sorunlardan kurtulma azmi ister istemez kurucu bir siyaset üretileceği anlamına geliyordu. Zira kategorik olarak Türkiye’nin ‘dış ilişkiler’ düzeyinde kalmasını arzuluyorlardı. Tıpkı Türkiye içerisindeki tartışmalarda verdikleri tepkilerin bir benzerini veriyorlardı.

Devamı için tıklayın >>>

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat