Bedeli hep birlikte ödenecek

  • GİRİŞ31.10.2014 10:59
  • GÜNCELLEME01.11.2014 12:30

Yazıyı biri okudu, biri düzeltti, biri sayfaya yerleştirdi, biri matbaaya gönderdi.

Matbaada kontroller, ön baskılar yapıldıktan sonra basıldı.

İşçiler balyaladı, kamyonlara yükledi, sabaha doğru büfelerin önündeydiler.

Büfeci açtı, bir müşteri geldi ve satın aldı.

Şimdi açtı okuyor.

Belki şu anda bu köşeyi okuyor.

Bilmiyorum sayın okuyucu etnik kökenin ne?

Kürt müsün Türk mü? Kürt'sen Zaza mı Kurmanç mı? Türksen hangi boydansın acaba?

Azeri'sin belki... belki Uygur, Tatar...

Balkanlar'dan mı göç etmiş ailen Kafkaslar'dan mı? Arap ya da Gürcü kökenlisin belki.

Alevi mi Sünni misin? Sünni'ysen hangi mezheptensin acaba?

Tıpkı yazıyı yazandan başlayıp senin eline geçene kadarki onlarca aşamada görev alan, çalışan, emek harcayanların etnik kökenlerini bilmediğim gibi.

Merak da etmiyorum.

Kimse kimsenin etnik kökenini merak etmiyor zaten.

Merak edelim diye bunca baskıya rağmen umurumuzda değil neyiz neciyiz nerden geldik...

Bizi ilgilendiren tek ortak nokta nereye gittiğimiz.

Ermenek'te on bin ton su altındaki on sekiz canın etnik kökenini merak etmediğimiz gibi.

Diyarbakır'da hamile eşine ayva alan Necdet astsubayın ailesinin nereden göçtüğünü düşünmediğimiz gibi.

Ya da annesine hediye cep telefonu yerine tabutla dönen asker gibi.

Böyle şeylerin peşinde değiliz hiçbirimiz.

Ermenek'teki kadınlardan uluslar arası dergilere kapak yapmak aklımızın ucundan geçmiyor.

O birbirinden yaşlı kadınların, dul kalmış genç kadınların, babasız kalmış genç kızların fakirliği üzerinden akan kıyafetlerinden; yüzlerindeki çizgilerden; gözlerindeki yaşlardan; boşaltma hortumlarının eğimini azaltmaya çalışan çaresiz ellerinden stilize afişler çıkarmayı hayal bile etmiyoruz.

Kurtarma ekibindeki her bir insanı, şoförü, sağlıkçıyı, madenciyi, kederle sigarasını çekerken boş boş bakan o adamları etnik, mezhebî, siyasal görüşlerine, kökenlerine göre sınıflandırmıyoruz.

Roboski'de can veren çocuğunun üşüyüp üşümediğine ah eden anayla Ermenek'te 'Oğlum yüzme bilmez ki ama' diye vahlanan ana arasında üzerimize yağan kahır arasında fark görmüyoruz.

Ciğerimizi aynı şekilde aynı oranda delip geçiyor ikisi de.

Facialar, kazalar, cinayetler, suistimaller... sonu ölümle biten hiç bir şey arasında etnik ayrım yapmıyoruz...

Edirne'ye ya da Diyarbakır'a gidince bize zenginlik katan farklılıklarımız dışında bir şey görmüyoruz.

Alışveriş ettiğimiz bakkal camide aynı safta durduğumuz insan hatta imam hatta kahveci hatta dolmuşçu hatta dolmuşçuya versin diye parayı uzattığımız diğer müşteri... kimin kim ve ne olduğundan bize ne deyip geçiyoruz.

Bunu kim merak ediyor? Kim sınıflandırıp farklılıkları gözümüze bir ayrım sebebi olarak sokuyor? Kim bunlara kulak kesiliyor... o kadarını biliyoruz ama...

***

Ahmaklığın ırkı yok, iyi biliyoruz.

Şimdi güz, şimdi bulutlu hava anlamayabilirsin.

Yarın yine bahar gelir, yarın yine biz birbirimizin ırkını hiç merak etmeden bu mavi gökte dalgalanan al zemin üzerindeki beyaz hilal ve yıldıza bakıyoruz oluruz hep birlikte.

Başka ülkelerin bayraklarını özlemedik, bundan sonra da kıyamete kadar özlemeyeceğiz zaten.

Ne pahasına mı?

Onu sizin ahmaklığınızın derinliği belirleyecek.

Maske takıp sonra sırttan, enseden, kafadan vurma yani işte bu transfer ettiğiniz kontrgerilla taktikleriniz belirleyecek.

Kaça transfer olduğunuz, laf anlamazlığınız, tarihten bihaberliğiniz belirleyecek.

'Fırsat bu fırsat' diyen kurnazlığınız; oynadığınız büyük kumar belirleyecek.

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat