Tehlike robotlar mı yoksa sahipleri mi?
- GİRİŞ24.08.2025 09:05
- GÜNCELLEME24.08.2025 09:45
Geçen hafta Çin’de dünyanın ilk “insansı robot olimpiyatları” düzenlendi. İnsana öykünülerek tasarlanmış robotlar, kendi aralarında türlü yarışlar yaptılar. Özellikle atletizm yarışları çok ilgi topladı. Robotların yürümeyi yeni öğrenmiş çocuklar misali hareketler ile finişe varma çabası pek çok “komik” videoya konu oldu.
“Hayat acemisi” robotların hallerine herkes gülerken, bir internet kullanıcısının yorumu özellikle dikkatimi çekti: “Şimdi eğleniyoruz ama birkaç yıl sonra işimizi elimizden aldıklarında pek de gülemeyeceğiz”
Gerçekten de öyle. Robotların önümüzdeki on yıl içinde mevcut iş pozisyonlarının en az %30’unu ele geçireceği (veya gereksiz kılacağı) tahmin ediliyor. Yani sadece robotlar yüzünden insanların en az %30’u işsiz kalacak. Üstelik bu olgu, artık sadece kol emeği ile de sınırlı değil; yapay zeka sayesinde kafa emeği ile yapılan veya entelektüel birikim gerektiren işler de robotlar tarafından yapılabilecek.
Öte yandan Amerikan film endüstrisi yirmi yıldır bize başka türde bir robot distopyası pazarlıyor. Hollywood’un veya Netflix’in karanlık filmleri, hep aynı öykü çevresinde şekilleniyor: Robotlar, dünyanın kontrolünü ele almışlar, insanları öldürüyorlar veya köle yapıyorlar.
Oysa robotların dünyayı ele geçirecek noktaya gelmeleri imkansız. Dikkat edin, “çok zor” bile demiyorum, “imkansız” diyorum. Bu tespit bana değil, teknoloji öncüsü sayılan bir isme, Alibaba’nın kurucusu, Jack Ma’ya ait. Ma, “robotların da bir sahibi var, sahipleri ne isterse onu yaparlar” diyerek robot konusunda da mülkiyet ilişkisine dikkat çekiyor.
Evet, zaten asıl tehlike de robotların kendisinden değil, onlara hükmedenlerden kaynaklanıyor. Dünyadaki gücü elinde tutan seçkinler, önce insanın emeğinin gereksiz hale gelmesini sonra da insanın gereksizleşmesini hedefliyor. Bu kadar kesin ifadeler kullanmamın sebebi, kendilerinin de böyle konuşması, niyetlerini açık açık söylemeleri.
Davos benzeri küresel forumlarda, zenginler -ve onların memuru olmaktan öteye gidemeyen siyasetçiler- niyetlerini çekinmeden ortaya koyuyorlar: “Dünya çok kalabalık, insan nüfusu azaltılmalı.” Daha ileri gidip “dünyada bize hizmet etmeye yetecek kadar insan kalsa yeterlidir” diyenler de var.
Pandemi, belki de bu işin kapsamlı bir provasıydı. Hastalığın kendisi değilse de salgının yönetilme biçimi çok fazla manipülasyon emaresi taşıyor. Şimdi bir tur da yapay zeka ve robotlar yolu ile atacak olabilirler mi?
Hülasa, asıl korkunç olan zaten içinde yaşadığımız senaryo. Belki de filmlerde asla olmayacak şeyleri gösterip şu korkunç halimize şükretmemizi sağlıyorlar.
İşimizi, aşımızı elimizden alan, ailemizi yoksulluğa ve açlığa sürükleyen robot, bizi öldürmüyor diye sevinmeliyiz öyle mi?
Robot üreten şirketlere sahip olan fonların, aynı zaman film üretenlere de sahip olması bir tesadüf olabilir mi?
Diyelim ki bu tesadüf…
Çin dışındakilerin tamamının aynı zamanda Siyonist lobinin bir üyesi olması?
En ileri robot teknolojilerinin Gazze soykırımında ve Ukrayna savaşında kullanılması?
Aşağılık suçlara bulaşan şirketlerin hisselerinin ABD borsalarında rekorlar kırması?
Siyonist yatırımcıların daha da yüksek ilgisine mazhar olması?
Hepsi mi tesadüf?
Burnumuzun dibindeki gerçeği görmeyip, bizi öldürecek ‘robot kedileri’ konuşacak kadar saf mıyız?
EDREMİT KÖRFEZİ TEHLİKE ALTINDA
Edremit körfezi, Türkiye’nin en temiz denizlerinden biri olarak anılıyor. Küçükkuyu’dan Ayvalık’a kadar uzanan körfez, Kazdağları’ndan gelen kaynak suları besleniyor. Oksijen oranı çok yüksek olan bölge, turistik tesislerden ziyade yazlıkçı mahalleleri ile biliniyor.
Körfezin kışlık nüfusu 400 bin iken yazın nüfus 2,5 - 3 milyona çıkıyor. Çok değil, bundan yirmi yıl önce bu rakamlar 200 bin - 500 bin şeklinde idi. Körfez, yirmi yılda korkunç bir yapılaşma dalgası ile sarsıldı, -müteahhit belediyeler sağolsun- güzelim zeytinliklerin yerini yazlıkçı siteleri aldı.
Gelin görün ki bunca imar iznini veren belediyeler, çevre konusunda o kadar cevval davranmadı. Tüm körfezde bir tane desen ileri biyolojik atık arıtma tesisi yok.
Vatandaşlar, sabah saatlerinde denizde köpükler gördüklerini, özellikle Edremit ve Akçay sahillerinde deniz kalitesinin hızla düştüğünü söylüyorlar.
Belediyeler geçmişte ne yapmışlar diye baktım… Hiçbir şey yok!
Bugün ne yapıyorlar diye baktım…. Sadece laf salatası….
Böyle giderse Kuzey Adalar Denizinin en güzel bölgesini müsilaj basacak. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi.
Konuyu siyasileştirmeyeyim diyorum…
Belediyelerin hangi partiye ait olduğunu yazmayayım diyorum…
Ama ortada siyasi açıdan da bir sorun var… Türkiye tarihinin tek “temel atmama töreni” ve o soytarılık yüzünden mahvolup giden Marmara denizi var…
Boşlukları siz doldurun, siyasetçileri, partileri siz tahmin edin….
Gaffar Yakınca / Haber7
Yorumlar8