Türkiye neden İsrail’le savaşmıyor
- GİRİŞ19.09.2025 09:17
- GÜNCELLEME19.09.2025 09:17
Kıyıda köşede, vatan millet adına hamasi nutuklar atmak, insanları gaza getirmek, mangalda kül bırakmadan asıp kesmek, İsrail’ e Yunan’a Türkiye ve İslam düşmanlarına savaş ilan edip, onları lafla anasından doğduğuna pişman etmek kolay.
Savaşa karar vermek veya girmek milletin, devletin ve vatanın var oluş ve yok oluşuna sebep olabilecek ciddi ve hayati bir meseledir. Kalabalıkların heyecanı ve milletin hislerine tercüman olmak veya yanmış yüreklerin yangınına su serpmek için hesap kitap yapmadan bodoslamaya savaşa girilmez.
Savaş; ciddi bir manevi hazırlık inanç ve cesaret, bilhassa hesap kitap işidir. Bunlar yapılsa bile, sadece askerlere devredilemeyecek kadar önemli ve hayati bir konudur. O ülkedeki büyük küçük, zengin fakir, asker veya sivil herkesi etkiler ve ilgilendirir.
Savaş sadece askerlerin işi değildir. O ülkenin bütün insanları el ele gönül gönül’e, omuz omuza bir bütün ve disiplinli şekilde bir yumruk ve bir kalp olma işidir.
Asker cephede savaşırken cephe gerisindekilerin de kalben, ruhen ve bedenen savaşanların yanında olması, onlarla savaşın şartlarını ve sonuçlarını yaşaması gerekir.
Savaşan ordunun bir aklı düşmanda, bir aklı vatan ve millet savunmasında, bir aklı da evinde ve ailesindedir. Sırtını sağlama almayan bir ordu ve millet savaşın en kritik anında, en dost bildikleri tarafından sırtından hançerlenebilir. Milletimiz bunu birçok defa Ruslara, Yunanlara, Rumlara ve Ermenilere karşı savaşlar sırasında sık sık yaşadı. Tarihini unutan milletler aynı acıları ve felaketleri tekrar tekrar yaşamak zorunda kalırlar.
‘’Komşu’’ dediğimiz Rumlar, ‘’ Milleti Sadık’a’’ dediğimiz Ermeniler, ta İspanyadan ölümden kurtarıp Selanik, İstanbul ve İzmir’e getirip yerleştirdiğimiz Yahudiler milletimizin cephede savaşırken onlar işgalci ve istilacı emperyalistlerle bir olup bizi sırtımızdan defalarca hançerlediler. Halkımız çoluk çocuğuyla tecavüz uğrayıp defalarca vahşice katledildi. Askerimiz cephelerde iken, düşmanlarımız ve yerli münafıklar el ele verip evlerimizi, ekin tarlalarımızı, şehirlerimizi, köylerimizi yakıp yıktılar.
Askerimize polisimize silah çeken, onları acımasızca öldüren içimizdeki şerefsizler, hainler ve münafıklar biz cephede düşmana karşı savaşırken eli boş duracaklarını mı sanıyorsunuz?
Tarihimizde yaşadığımız acı olayları tekrar yaşamak istemiyor isek önce evimizi, mahallemizi, köyümüzü, şehrimizi, bölgemizi ve vatanımızı münafıkların ve hainlerin olası bela ve musibetlerinden, ihanet ve düşmanlıklarından emin hale getirmemiz şart. Kalenin içi sağlam değilse, kalenin dışında başarılı bir savaş verilemez.
‘’Kahrolsun İsrail, yardımcıları, müttefikleri birleşmiş kâfirler ve katiller…’’ demek elbette hoş ve güzel. Gönlümüz de, böyle olmalarını istiyor elbette. Ama kahrolsun demekle düşman kahrolmuyor.
Dolar ve Euro’nun kulları olanlar, soğan sarımsak ve patates fiyatları yükselince düşmanın yanında ve safında yer alan, savaşın sıkıntı ve zahmetleriyle karşılaşınca Beni İsrail’ in Hz. Musa’ya söylediği gibi; ‘’Ey Musa! Rabbine söyle, bize soğan sarımsak patates marul… türü yeşillikler göndersin! ’’ dediği gibi, başları sıkıştığında; ’’ Ey Musa; Sen git rabbinle birlikte düşmanlarınla savaş! Bizim rahatımızı bozma! ’’ dedikleri gibi demeyeceklerine kimim bir garantisi var? İçimiz dışımız hain ve münafık dolu.
İsrail’le savaşmak; tüm işgalci Haçlı Siyonist ittifakı emperyalistler ve katil soykırımcı ABD, Fransa, İngiltere vs. gibi batılılarla savaşmak demektir. Bunlarla savaşmak ve savaşı kazanmak için; önce evimizin, şehrimizin ve ülkemizin içini temizlemek ve tahkim ederek her yönüyle güçlendirmek ve (Cihad’ a) savaşa hazır hale getirmemiz gerek. Atalarımız ; ‘’ Barış ve huzur istiyorsan savaşa hazır ol’’ diye bunun için demiş.
İslam düşmanlarına karşı savaşmak; savaşa ve savaşın her türlü şartlarına hazırlanmış, eğitimli, maddi ve manevi tüm hazırlıklarını yapmış mücahit ve muvahhid bir milletin işidir.
Tavla ve hokey masalarında tembel tembel oturup zar ve desteksiz atmakla, kahvehanelerde geyik sohbeti yapıp havanda su dövmekle savaş yapılmaz. Savaş; mal, can, kan ve bedel ödemeyi peşinen kabul etmiş şehadet aşkıyla yanan bir milletin işidir.
Anladınız mı patates ve soğanın fiyatları yükselince kazan kaldıran, sokaklarda soytarılarla tencere tava çalan, bir iki milletvekili ve belediye başkanı kazanabilmek için Allah, Kur’ an, peygamber ve vatan-millet düşmanlarıyla kuzu sarması olan makarnacılar?
Önce, ülkemizdeki fitne/ci/leri ve çevremizdeki yamukları düzeltmeden, kime karşı, kiminle ve nasıl savaşacağız? Şair M. Atilla Maraş’ ın dediği gibi; O da olacak bir gün inşallah. O da olacak…
‘’…
duyarım elbet içimde
buz tutan yosun kokusunu
onarırlar yıkılan bentlerimi bir bir
yangın yerleri yeşerir
muhammedi bir gül açar
nemrut yerler şenlenir
yüreğim benim şimdi dağ şafağındadır
el değmeye kıyamam gül uykudadır
uyanır elbet görürsün
ruhun ruhuma girince
acılarımız birleşince
alışırız biz de artık
ince hesap sormaya
derin hesap almaya
geniş hesap vermeye.’’ (Hesaplaşırız Bir gün. M. A. Maraş)
Herkesi Muntakim olan rabbimizin adıyla selamlıyor ve O’na emanet ediyorum.
Arif Altunbaş, Haber 7.com
Yorumlar28