Şiilik ile Selefilik arasında Türkiye!

  • GİRİŞ03.01.2012 09:45
  • GÜNCELLEME03.01.2012 09:45


Artık geleneksel hale geldi. 2008'den beri büyükelçiler her yıl bir araya gelip dış politikadaki gidişatı konuşuyor. Büyükelçiler Konferansı'nda son birkaç yılda 50 yeni temsilciliğe kavuşan Dışişleri'nin sorunları ele alındığı gibi, sıcak gündemler üzerine serinkanlı beyin fırtınası yapılıyor.

Bu yıl dördüncüsü yapılan toplantıların güzel yanlarından biri de diplomatların aşina olduğu Başkent'te başlayıp her defasında Türkiye'nin milli dokusunu oluşturan şehirlerimizden birinde devam etmesi. Geçen yılki toplantı Anadolu'nun kilit şehirlerinden Erzurum'da yapılmıştı. Bu yılki toplantı ise Osmanlı'ya payitahtlık yapmış; serhat şehrimiz Edirne'de idi.

Epey geniş bir kesim tarafından "Monşerler" diye adlandırılan Dışişleri camiasıyla halk arasındaki mesafeyi yaklaştırmak için de olumlu bir girişim bu. Genelde seçkin ailelerden gelip, elit okullarda okuduktan sonra hayatlarının çoğunu yurtdışında geçirmeleri; resmî ideolojiye paralel olarak kendilerini daha çok Batı kültürüne göre yetiştirmeleri; milli değerlerimizin bir parçası olan dine mesafeli tavırları diplomatlar hakkında böyle bir algının oluşmasında rol oynamış olabilir. Ama değişen Türkiye'ye paralel olarak bu algının da değişmesi kaçınılmaz. Nitekim Erzurum'da diplomatların Dadaş barı oynayıp cağ kebabı yemeleri; Edirne'de tarihî mekânları gezip Selimiye Camii'ni ziyaret etmeleri sembolik de olsa sıcak adımlardı.

Konferansta bu yıl, her ülkenin dış politikada en çok zorlandığı konu ele alındı: Dış politikada demokratik değerler ve ulusal çıkar dengesi. Türkiye'nin son 30 yıllık dış siyasetine ve geleceğine karşılaştırmalı bir perspektifle bakmak isteyenlerin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bakanlığın sitesinde tamamı yayınlanan açış konuşmasını okumasında fayda var. Berlin Duvarı'nın yıkılması; 11 Eylül ve Arap Baharı tarihî eşiklerinde çıkan fırsatları acaba Türkiye ne kadar başarıyla değerlendirdi? Davutoğlu'nun ilk döneme ilişkin tespiti şöyle: "1991'de kişi başına düşen gelir 3900 dolar iken 10 yıl sonra 2001'de bu rakam 2900 dolara düşmüştü. O 10 yıl, Orta Asya'da ve Balkanlar'da birçok dış politika hamlesi ve kriz yönetimi girişimi yapılmasına rağmen demokratik ve ekonomik kalkınma yönünden kayıplarla geçti. Çünkü ülkemizde dünyadaki genel değerlerle uyumlu bir siyasî restorasyon yaşanamadı."

Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz


Abdülhamit Bilici / Zaman

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat