Tepenin Ardı'nı doğuran 'sınır' ve 'sorunlar'

  • GİRİŞ16.12.2012 08:25
  • GÜNCELLEME16.12.2012 08:25

Her bir yeni özgürlük teorisi, sınırlara sınır ekledi. 

'Biz' yerine 'ben' demekten tutun da, 'coğrafya insanı' olmak yerine 'ırk insanı' olmayı yeğlemeye kadar birçok örnekte görüleceği üzere insan, hürriyet adına kendini yeni çemberlerin içine aldı. 

Peki ne oldu böylece? 

Elbette çatışma eşiği düştü ve çatışmanın sınırı genişledi. 

Artık sınır olarak gördüğümüz her alan potansiyel çatışma sebebi ve sınır, kırmızı çizgidir... 

Bu hafta vizyona giren Tepenin Ardı, işte böyle bir manzarayı filme almayı denemiş (en azından benim çıkarımım böyle). 

Tabi ki minimalist bir yaklaşımla ve gayet güncel (ve bir o kadar da kadim) bir hikaye ile.  

Yönetmen Emin Alper'in sözleri dikkat çekici:

Türkiye siyasetinin bir metaforu olarak düşünülmüş bir film, dolayısıyla Türkiye siyasetini yansıtıyor. 'Önemli olan orada birisinin olup olmadığı değil' demek istedik. 

Alper, filmiyle bu mesajı veriyor. Hikaye ve yaklaşım açısından temelde bir sıkıntı yok. Fakat üslubu ve film dilini belirleyen hususlarda aksamalar, hatta daha ötesinde sorunlar var. 

Bir defa oyunculuklar haddinden fazla 'rol' olmuş. 

Misal; kız çocuk şirin gösterilmek için bazı sözler söyletilmiş. Lakin bu maksat çok belli olmuş. Dede rolündeki Tamer Levent, tecrübesiyle karaktere çok şey katacak gibi oluyor fakat yöresel doğallık verme adına (senaryonun da götürüsü olarak) inandırıcı sadelikten uzaklaşıyor. Mehmet Özgür'ün oyunculuğu ise kusursuza yakın. 

Film dilinin görsel yanına doğrudan etki eden çerçeveler, Tepenin Ardı açısından özellikle irdelenmeli. Zira resimler sıkıntılı. 

Çerçevelerdeki sıkıntının sebebini tam anlayamadım. Filmi izlediğimiz salonun perdesinde sorun vardı. Etkisi olabilir. Fakat perdedeki sıkıntının etkisi olamayacak sahnelerde de film dilini olumsuz yönde etkileyecek çerçeveler vardı. Daha doğru bir ifadeyle; 'yılın filmi' sıfatını hak edecek, görselliğe, biçime ve dile sahip kılacak çerçeveleri göremedik. 

Filmden aklımızda kalacak resim zaten afişte kullanılmış. Onun dışında bir iki resim dışında içimize dokunan çerçeve ve plan yoktu. 

Tepenin Ardı'nı ‘okurken‘ mesajın çok erken verildiğini görebiliyoruz. Evet, bu bir tercih olabilir. Lakin 'sanat sineması' kapsamına girecek bir eserin (ve aslına bakarsanız bence her sinema eserinin) 'doğrudan anlatmayan, sezdiren, hissettiren' tarzı olmalı. 

Eminim çoğunuz örnek istiyorsunuz... 

Verelim... 

Dede, çevresindekilere "gelin benle" dedikten sonra resim/mekan değişir, bir başka noktada oturuyorlardır. Ve yeni planın ilk salisesinde duyduğumuz şey "bir plan yapalım" ifadeleridir. Devamında ise aynen dediği gibi plan yaparlar... 

Böyle bir tercih, bu filmin senaryosunda olmamalıydı. 

Senaryodaki bu 'ufacık' tercih dahi film dilini doğrudan etkileyen faktör olabiliyor. 

Tek başına misal verdiğim şey olsa elbette filme haksızlık etmiş olurdum. Lakin Tepenin Ardı'nın senaryosunda benzer bazı aksaklıklar var. 

Filmde en dikkat çekici kamera kullanımı, karakterin ensesinden takipt. Doğru ve yerinde bir seçim. Yanı sıra 'öznel kamera' kullanımı da Tepenin Ardı'nın biçimine ve elbette diline fayda sağlayan kamera kullanımına örnek teşkil ediyor. 

Müzik kullanmamak da genel manada yerinde bir tutum. Lakin filmin bitiminde yer alan 'marş' -maksadı vermek açısından mantıklı görünse de- dili olumsuz etkileyen bir tercih gibi görünüyor... 

Bu arada, filmin oyuncularından Berk Hakman'ı geçtiğimiz gün bir televizyon programında konuşurken dinledim. Kısa ve öz konuşuyordu; "sanat sineması diye bir şey yok, sinema sinemadır"... 

Keşke mesele bu kadar basit olsaydı. 

Bu sayfada daha önce defaatle yazıya döktüğüm fikirlerimi bilen bilir de, kısaca yine bu meseleye girmek lazım. 

En başta şunu vurgulamak gerek; sinema sanattır

'7. sanat', diğer sanat dallarından çok sonra ortaya çıktı ve teknoloji ile de doğru orantılı olarak gelişti. Bu, meselenin bir boyutu. Ancak sanat bakımından teknolojinin bir ehemmiyeti yok. Daha doğrusu, teknoloji kullanılıyor olması sinemanın sanat özelliğine halel getirmez. Her ne kullanılırsa kullanılsın, biçime etkisi ve elbette film diline katkısıdır önemli olan. 

Ve burada da 'sanat' dediğimiz şeyi tarif etmemiz lazım. 

En öz ifadesiyle sanat; insanı, 'hakikat arayışı' noktasında kullanan ve insan tarafından kullanılan; zihne, hisse doğrudan kalbe dokunabilen; metafizik alandan somut bazı göstergelerle fizik alanına 'inen' yöntemdir... 

Sanatın tarifi kişiye ve zamana göre değişebilir. Temel noktalar ortaktır. 

Buradan işaretle sinemanın sanat olduğunu düşünürsek... 

Popüler, gişe endişesi taşıyan, -bırakın hissi ve zihni- göze bile hitap etmeyen yapımlara nasıl 'sanat eseri' denebilir! 

Soruyu sormaksızın sorduktan sonra; geçelim... 

Netice-i kelam; Tepenin Ardı, durduğu yer ve mesajı bakımından mühim, başarılı ve fakat film dili noktasında sorunlu (ve hatta noksan) bir film... 

Kesinlikle 'iyi' düyebileceğimiz kategoride. Lakin 'yılın filmi' falan değil.

 

Abdulhamit Güler - Haber7

abdulhamitguler@gmail.com

twitter: @_hayirlisi_ 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat