Krizde Top Kimde?

  • GİRİŞ30.06.2011 09:51
  • GÜNCELLEME30.06.2011 09:51

Babıalideki gençlik yıllarımda, sık sık karşılaştığım bir slogan vardı: Solda ilkeli, demokratik birlik..

Kısa zamanda, bu çağrının anlamını çözdüm. Çağrıyı yapan şunu söylüyordu:

- Arkadaşlar, gelin rızanızla benim görüşlerimle katılın, birlik olsun!

Yıllarca tekrarlandı slogan, incir çekirdeği doldurmaz tartışmalar sürdü gitti.

Uzlaşma kavramına uzak, demokrasi kültürü ham bir toplumuz. Ne zaman mutabakat veya uzlaşmadan söz edilse, bunu ileri süren aslında kendisine ram olunmasını veya biat edilmesini talep eder gibi gelir bana. Olaylara bakınca da haksız olmadığımı görürüm.

Uzlaşma ya da mutabakat, ram olmak ya da biat etmek demek değil. Yani güçlünün görüşünün kabul edilmesiyle sonuçlanan bir dayatma süreci değil söz konusu olan.

Tutuklu milletvekillerinin durumunun Meclisi kilitlemesi üzerine yine Mecliste bir çözüm aranıyor.

Kimileri, yemini boykot edenleri uzlaşmazlıkla suçluyor ve çağrı yapıyor:

- Meclise gelin. Uzlaşmayla çözümün yeri Meclis.

Çağrı, ilk bakışta, doğru.

Ama yasamanın soruna bir çözüm bulabilmesi için, yasamayı işlevsel hale getirmeye yetecek çoğunluğun, istenenlere kulak vermesi, çözüme razı olması gerek.

***

Kısacası uzlaşmayla çözüm için top, yasamada çoğunluğa sahip olan AKPdedir.

O buna yanaşmadığı sürece, CHP ve BDP yemin etse de etmese de fark etmez.

CHP zaten, sorunun çözümü için harekete geçirileceğine söz versinler, hemen harekete geçmeye hazırımdiyor.

Bir noktayı açıklığa kavuşturalım:

Yargının iktidarın güdümünde olduğundan şek şüphe duymayanlar bile çözümün iktidarın yargıya kilidi çözecek bir işaret çakmasıyla bulunmasını beklemiyor.

Aksi takdirde bir krizden kurtulalım derken yasamanın ya da yürütmenin yargıya talimat vermesi yolunu açarak daha büyük bir sorun doğurmuş oluruz.

Açıklığa kavuşturulması gereken ikinci nokta da şudur:

Tutuklu milletvekilleri olayında feci sorun, bunlar milletvekili seçilmeden önce de vardı. Yani onların milletvekili seçilmeleriyle doğmuş değil sorun.

Zaten onların tutukluluklarına itiraz edenler, bu keyfi ve çağdaş demokrasi ölçütlerine aykırı uygulamaya, milletvekili seçilmeselerdi de karşıydı.

Başka bir deyişle sorun, bir tedbir olan tutukluluk kurumunun CMK 100. maddesindeki düzenlemesi ve maalesef yargıçların da yanlış uygulamaları yüzünden tutukluluk kurumunda düğümlenmektedir.

Nitekim birçok kez AKPli yetkililer de şikâyetlerin haklı olduğunu dile getirdi.

***

Demek oluyor ki, sorun tutukluluk kurumundadır ve söz konusu kişiler milletvekili olmasalardı da vardı. Yalnızca tutukluluk yoluyla infaz edilenler milletvekili seçildiklerinde çiğnenen özgürlüklere bir de seçme ve seçilme hakkı katılmıştır.

Demek oluyor ki, sorunun özü CMK 100 ve uygulamasında yatmaktadır. O halde çözüm de orada aranmalı, CMKnin 100. maddesi, hem tutukluluğa karar verilmesini güçleştirecek şekilde, hem de tutukluluk sürelerini demokrasiyle bağdaşır, makul bir süreyle sınırlamak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve AİHM kararları doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir.

Böylelikle hem kriz çözülmüş hem de bir demokrasi ayıbı giderilmiş olur.

Burada sorunu milletvekilleri tutukluların durumlarına indirgeyerek kişiselleştirmek yanlış olacaktır.

CHP de bu yanlışa düşmemeye özen göstermelidir ve görmelidir ki, sorun tutukluların milletvekili olmalarından değil, bizatihi, kaçma ve delilleri karartma şüphesi olmadan tutuklamaya karar verilmesi ve bu kadar ayıp bir süre uzatılmasından kaynaklanmaktadır.

Sorunun ne olduğunu gördüğümüz zaman, çözüm için topun iktidarda olduğu kendiliğinden anlaşılıyor.

Ali Sirmen - Cumhuriyet
asirmen@cumhuriyet.com.tr

Yorumlar1

  • tuncay tezel 12 yıl önce Şikayet Et
    ALİ SİRMEN, HİKAYEYİ BIRAKIN, KRİZ MRİZ YOK. Yani 50 yıldır hiçbir yazınıza, sözünüze inanmadık. Şimdi siz kriz var deyince mi inanıyoruz buna? :)
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat