Sağduyunun Sesi

  • GİRİŞ15.09.2011 06:15
  • GÜNCELLEME15.09.2011 06:15

Capucines Bulvarı’ndan geçerken, birden gençlik yıllarıma gidiverdim. Paris’in ünlü müzikholü “Olympia”nın afşine bakarken 1960’lı yıllarda yaşıyor gibi oldum. 2011’in sonbaharında, tıpkı 45 yıl önce olduğu gibi, yine Charles Aznavour konseri ilan ediliyordu.

Sanki bu kadar zaman geçmemiş, sanki bizler hiç yaşlanmamıştık da duran zamanı yaşar gibiydik.

Geçen hafta konser prömiyerini izleyenlerse sanatçıya gerçekten hayran kaldılar.

87 yaşındaki ihtiyar kurt iki saat süresince, sahne üzerindeki zindeliği ve hâkimiyetiyle salonu dolduranlara parmak ısırttı.

Tabii salonu dolduranların bir zamanların gençleri olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım. Onlar da Aznavour’un geçmişini bildiklerinden sahnedeki performansına hayran kalmakla birlikte, çok şaşırmamışlardı.

Asıl şaşkınlık daha başka bir nedenden, Aznavour’un France – 2 televizyonundaki “Vivement Dimanche” programındaki konuşmasından kaynaklandı.

Ermeni diyasporasının şahinlerinin, bu söyleşiye gösterdikleri yenilip yutulmaz cinsten tepkilerinden anlaşılabileceği gibi, sanatçı sağduyunun sesini yükseltmeye çalışmıştı.

***

Charles Aznavour, diyaspora şahinlerinin bu kadar tepkisini çekmek için ne demişti ki?

İşte konuşmasından bazı parçalar:- Ben Ermeni kökenli bir Fransızım, annem ise Ermeni kökenli bir Türk’tü...

- Türkiye güzel bir ülke insanları kesinlikle düşünebileceğimiz gibi değil. Mutfağı harika, unutmadan söyleyeyim ve havası da çok iyi; dahası annemin ülkesi...

Ama belki de Aznavour’un en fazla tepki çeken sözleri şunlar:

- Jenosit sözcüğü beni rahatsız ediyor, belki de sınırların açılması,Türklerin diyaloğu kabul etmeleri için başka bir sözcük bulunsa daha iyi olur.

Bu kadarı diyasporanın şahinleri için fazlaydı, açtılar ağızlarını yumdular gözlerini...

Burada kendi internet sitelerinde neler söylediklerini, hâlâ TC sınırları içindeki topraklar üzerindeki taleplerinde nasıl direndiklerini ayrıntılarıyla anlatacak değilim. Çünkü gün yeniden ayrılıkları vurgulama değil, empatiyi geliştirme günüdür.

Aznavour’un Türkiye’ye karşı kin ve nefretten uzak, sempati dolu sözleri, oranın annesinin ülkesi olduğunu söylemesi, diyaloğa açık biri olduğunun kanıtı.

Kimi Ermenilerin Türkiye ve Türkler karşısındaki kinlerinin nedeninin, yalnız 1915 olayları olmayıp aynı zamanda, 1970’lerde başlayan kışkırtmaların da etkisi olduğunun en çarpıcı kanıtı da Charles Aznavour’un bizzat kendisidir.

1960’lı yıllarda Türkiye’ye sıkça gelen, ülkemizde konserler veren sanatçı daha sonra kışkırtmaların da etkisiyle, tavrını değiştirme zorunluluğunu duymuştu.

Değerli sanatçı artık aklın yolunu gösterme rolünün kendisine düştüğünü görmüş.

***

Bir noktayı özenle vurgulayalım: Aznavour 1915 olaylarının anılmasından vazgeçmiş değil. Yalnızca, belki de iki taraf arasında gerçek bir diyaloğun başlamasının önündeki en büyük engeli kaldıracak çok önemli bir öneride bulunuyor ve “soykırım” sözcüğünün yerine yeni bir deyim bulunmasını öneriyor.

Öneri yerindedir.

Unutmamak gerekir ki kimse, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Türklerle Ermeniler arasında hiçbir şey olmadığını söylemiyor.

Aklı başında hiç kimse olayların aydınlığa kavuşturulmasına karşı çıkmıyor.

Olayların, önceden planlanmış bir soykırım olmadığını söylemek başka, konuşulup tartışılmasını reddetmek başka bir şeydir.

Yüzyıllar boyunca yalnız barış içinde bir arada yaşamakla kalmamış, ama aynı zamanda birbirlerinin kültürlerine değerli katkılarda bulunmuş, daha da ötesi ortak bir kültür yaratmış insanların birbirlerine düşmelerinin, yaşanan büyük trajedinin nedenlerini araştırmanın zamanı gelmiştir.

Bunun için her şeyden önce, soğukkanlılığı kaybetmeden, karşımızdakiyle empati kurmak elzemdir.

Charles Aznavour’un çıkışının çok yürekli olduğunu görmek ve yeni bir yaklaşım dönemini açacak makul bir girişimde bulunmanın zamanı gelmiştir sanırım.

Ali Sirmen - Cumhuriyet
 asirmen@cumhuriyet.com.tr 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat