Uzlaşma kültürü ile uzlaşma!

  • GİRİŞ22.01.2021 08:58
  • GÜNCELLEME23.01.2021 10:53

Batıyı ve batılı taklitçilik; uzlaşmayı, o da; yozlaşmayı peşinden getirerek  müslümanların ortak paydalarda buluşmasını, birlikte dayanışma ve direniş ruhunu kör etti.

17. yüzyıldan itibaren batıda başlayan siyasi, askeri, sanayi, ekonomik ve kültürel gelişmelere zamanında ayak uyduramayıp uyum sağlayamamız bizi millet olarak büyük bir düş kırıklığı ve düşünce arayışına sevk etti. Korlofça anlaşmasından sonra üzerimize çöken asırların yorgunluğu, teknolojik ve bilimsel değişimlere ayak uyduramayışımızın durgunluğu, başarısızlıklarımız yılgınlığı aydınlarımızı yoz bir taklitçiliğe  yöneltti. II. Mahmut'la batılılaşma hareketinin rüzgarına kapılarak o dağdan bu dağa savrulduk. Düşmanlarımızı taklit ederek onlara karşı üstünlüğümüzü ve gücümüzü koruyabileceğimiz hayallerine kapıldık. Bu yüzden İslam halifesi makamında oturan II. Mahmut Müslüman ahali arasında ‘’Gavur Padişah’’ olarak anılmaya başlandı.

Başlangıçta devleti içine düştüğü çıkmazdan kurtarma gayreti olan batılılaşma arayışı bizdeki uzlaşma ve batılılaşma kültürünün temellerini oluşturdu. Zamanla taklitçilik uzlaşma,  batılılaşmada gavurlaşma kültürünü devlet politikası haline getirdi.

Osmanlının güçlü olduğu dönemlerde zafer sarhoşluğu ile her şey yolunda ve sorun yok gibi görünüyor, aksaklıklar ve eksiklikler pek göze batmıyordu. Karlofça Anlaşması'ndan sonra irkildik. Zayıf düştüğümüzü, bir yerlerde yanlışlıklarımız, aksaklıklar ve eksikliklerimiz olduğunun fark edemedik. Bu mesele üzerine derin derin kafa yormak, ciddi ciddi düşünmek ve çözümler aramak yerine biz, bize kolay olanı seçmeye, düşmanlarımızın tavsiye ettiği taklitçilik reçetelerine sarıldık…

Birçok aydınımız gavura benzemek olan uzlaşmacılığa çeşitli hareketler ve isimler altında karşı çıktılar. Balık baştan kokmaya başladı. Batıcılık devletin en üstünden inme bir dayatmacılık olarak hep karşımıza çıktı. Modernleşme, çağdaşlaşma, muasır devlet seviyesine çıkma hırsı gözümüz gibi ufkumuzu da kararttı. Başta sözde aydınlarımız kendi hakikatlerimizi görmeyi, tanımayı ve konuşmayı gericilik, yobazlık, doğmacılık ve çağdışılık olarak görmeye başlayarak kendi özümüzden uzaklaşmaya başladık.

Batı beslemesi aydınımız taklit etmeyi ve batıyla uzlaşmayı içine düştüğümüz halden bir çıkış ve kurtuluş yolu olarak görerek toplumumuzu o yöne yönlendirdi. Taklitçilik, uzlaşmacılık, teslimiyetçilik peşinde siyasi, kültürel, sosyal olarak bir yabancılaşma başladı. Her halimiz ve yaşantımızla, eylem ve söylemimizle, eşyaya, dünyaya ve aleme bakışımızla taklit ettiklerimize benzedikçe; kendi dini, milli, yerli değerlerimizden uzaklaştık. Yabancılaşmanın adı çağdaşlık oldu. Yerli olarak kalma, millileşme ve öze dönmek ise; algı operasyonlarıyla gericilik olarak kara propagandalara kurban edildi.

Bütün bunlar devlet politikaları, baskısı ve terörüyle batı güdümlü plan ve projelerle Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde batıcılık ve devrimler adında devlet politikası olarak milletimize dayatıldı. Öyle ki; bazı dönemlerde millet şeriat anlaşılacak diye şerbet demekten korkar hale geldi. Müslüman milletimiz yabancılaşmaya ve kör bir batılılaşmaya karşı direndi. Zaman zaman da vatandaşın onaylamadığı ve istemediği batılılaşma/batılılaşma politikasıyla devlet ve millet karşı karşıya geldi. Devlet ile milletin arası açıldı. Ayaklanmalar, başkaldırmalar, devrimler ve darbeler bu gerilimlerin tarihimizin utanç verici acı meyveleridir.

17. yüzyılda başlayan gerileme dönemimiz 19.yy sonu ve 20. asrın başlarında varoluş mücadelesine ve beka sorununa dönüştü. İki asırdır siyasi, askeri, ekonomik , teknolojik, bilim, eğitim, kültür… gibi birçok alanda yüzleştiğimiz sorunlara karşı artık nihai bir çözüm ve bir varoluş mücadelesi başlatmak gerekiyordu. Başkan Erdoğan'ın başlattığı millileşme, yerlileşme, milli hamleler, topyekun kalkınma hareketleri bütün bu anlattıklarımızdan ders alınarak başlatılan bir kurtuluş savaşıdır. Bu savaş kanla, kinle, topla tüfekle değil barışla kazanılacaktır. Sevmesek de beğenmesek de Avrupa ile, Rusya ile, Çin ile, ABD ile iyi geçinme politikası ve diplomasisini sürdürerek, her şeyimizle onlara muhtaç olmayacak bir güce kuvvete, üretim ve pazarlara erişmek için ibadet aşkıyla çalışmak zorundayız.

Batılılaşma = Batıllaşma, Uzlaşma = köleleşme, hareketine dur demeden millileşmek, yerlileşmek, kendimiz ve özümüz olmak mümkün değildir. Maddi ve manevi her alanda millileşmek, yerlileşmekle milletimizi özgürleştirecek ve daha çok bağımsızlaşacaktır.

Bu mücadele; İslamcısı, ülkücüsü, milliyetçisi, nizamı alemcisi, tarikatcısı, tarikatsızı, nurcusu, süleymancısı, demokratı… dinine, tarihine, kültür ve medeniyetine milletine, yurduna, milli birlik ve baraberliğine… sahip çıkıp onu olası tehlike ve saldırılardan korumak kollamak, yüceltmek ve yükseltmek isteyen her kesimin asli görev ve vazifesidir. Bu savaş; bir parti mücadelesi değil, tüm bir milletin ve ümmetin olmazsa olmaz ortak bir diriliş mücadelesidir.  Bu mücadele bir gurup ve toplumun mücadelesi de değil, asil bir duruşun mücadelesidir.

Arif Altunbaş, Haber 7

Yorumlar3

  • Fahri çetin 3 yıl önce Şikayet Et
    Kalemine ve yüreğine sağlık hocam güzelanlatmışsınız
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • Hasan Hüseyin Boz 3 yıl önce Şikayet Et
    Kalemine yüreğine saglık dik duruşlu kalem...Hep böyle eğilip bükülmedwn. Yol alabiliriz ancak ..
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • abdullah atıcı 3 yıl önce Şikayet Et
    Yüreğine kalemine sağlik
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat