Reis!
- GİRİŞ11.06.2021 09:37
- GÜNCELLEME12.06.2021 12:03
Dernek, vakıf, cemaat, toplum, parti ve devlet reisi kendisini başkanlık makamına getiren kişilerin yöneticisidir. Her anne ve baba evlatlarından, her öğretmen talebesinden, her kaptan gemisinden, her komutan askerinden, her devlet başkanı ve yönetici milleti ve devletinin geleceği ve neslinin korunmasından…mesuldür.
Her vatandaş da yönetici olarak başlarına seçilen reisten mesuldür. Mesuliyet ve sorumluluk iki taraf için de aynı şekilde geçerlidir. Her zaman saygı, sevgi, dayanışma, yardımlaşma ve birlikte mücadeleyi gerektirir.
Kim bu sorumluluğu taşıyorsa birbirlerini korumak ve kollamak zorundadırlar. Geminin sorunsuz, sağ salim insanları selamet kıyılarına götürebilmesi için herkes gücü, mahareti ve kabiliyeti oranınca kaptana ve kadrosuna yardımcı olması zorundadır.
Aynı ülke gemisinde yaşayıpta kimisinin devletin çarklarını işlemez hale getirmeye çalışması, kimisinin kaptanın ayağını kaydırmakla uğraşması, kimisinin insanlar arasında fitne çıkarması, kimisinin ne olursa olsun gemi batsın ve bu kaptan kurtulalım mantığı ile hareket etmesi ahmaklığın, aptallığın, düşmanlığın en rezil halidir.
Bu tip bir anlayış ve davranış freni boşalmış, vitesten çıkmış, direksiyonu iş görmeyen bir arabaya benzer. Bu durumdaki geminin batması, böyle bir devletin yıkılması olasılığı çok yüksektir. Bu hain anlayışa sahip ve sebep olanlar, onlarla birlikte hareket edenler düşmanın cephesine mermi ve kendi cehennemine odun taşıyan hamallara benzerler.
Geminin kaptanı ve mürettebatı her ne pahasına olursa olsun bu gemiyi ele geçirmek ve batırmak için her türlü gayri ahlaki ve gayri meşru yolu deneyen ahmaklarla mücadele etmek zorundadır. Bu iç ve dış düşmanlara fırsat vermemesi, gemi ve mürettebatının uğrayacağı ve gideceği limanlara sağ salim ulaşması için sürekli herkes uyanık ve tetikte olup her türlü provokasyon, ihanet ve şartlara da hazır olması gerekir.
Nerede olursa olsun böyle bir durum, bir savaş halidir. Savaş durumunda, mesuliyet ve meşruiyet sınırları ile savaş hukuku devreye girer. Barışta iken; elini sıktığın birisinin savaş durumunda sana tetik çeken parmaklarını kırmak zorunda kalabilirsin! Barış zamanında; gülümsediğin birisine savaş anında gülücükler dağıtamazsın! Barışta veya savaşta o zamanın ve anın hukuku, ahlakı ve kuralları devreye girer.
Bütün dünyada politika ve diplomasi silahsız ve kansız olarak yapılan bir mücadele sanatıdır. Düşmanın doğduğu topraklara, ona yardım ve yataklık etmeyen insanlara, kültür varlıklarına, dini değer ve kutsallara zarar vermeden; ‘’Zorlaştırmadan kolaylaştırarak, nefret ettirmeden sevdirerek’’ hareket etmek en akıllı ve İslami bir yoldur. Ama, rakiplerinin veya düşmanının sırtını dayadığı, lojistik ve insan desteği aldığı topraklar ve güçlerle arana bir meksefe koymak zorundasın! Türkiye bugün içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlara karşı verdiği mücadelede bu strateji ve çizgiyi izlemek zorundadır. Sırtını düşmanlarımıza dayayanlara ve onlarla birlikte hareket edenlere karşı fırsat ve imkan verilemez.
Süper güçlerin yaptığı gibi güç kullanarak bir ülkeyi, her ne pahasına olursa olsun zorla işgal etmek, ele geçirmek, insanları esir almak başarı veya zefer değildir. Gerçek zafer ve başarı düşmanın can damarlarını kesmek, direncini kırmak ve onu tesirsiz hale getirerek savaşmadan onu teslim almaktır. Böyle bir savaş; siyasettir. Böyle bir siyaset ise; sanattır.
Bir ülkeyi ele geçirmek, bir orduyu yenmek, yönetime hakim olmak elbette bir başarıdır. Ama bu başarıyı devam ettirecek, bu zaferi sürdürecek, o ülke ve milletin geleceğini yarınlara taşıyacak kadroları yetiştirmek ve yerleştirmek başarıyı sürekli kılacak unsurdur. Bir savaşı her ne pahasına olursa olsun kazanmak başarı ve zafer değildir. Başarı ve zafere o savaşı sürdürecek ve gelecek nesillere taşıyacak etkin ve yetkin kadroları ihtiyaç duyulan dört yol ve kavşaklara yerleştirmekle olur.
Çoban güttüğü sürüyü kurda kuşa kaptırmamak için birinci derecede sorumludur. Onları vahşi kurtların, kuşların oyun ve hilelerine, saldırı ve baskınlarına karşı korumak, kollamak ve savunmakla görevlidir.
En kötü komutan kışlasına çekilip askerlerinin hata ve eksiklerini arayıp bulmak ve onları insafsızca cezalandırmaktan zevk alandır. En kötü siyasetçi; milletinin dini, milli ve tarihi değerlerine karşı savaşarak düşmanlarına benzemeye ve ona yaranmaya çalışan ücretsiz köleler ve kukla tiplerdir.
Reis; ülkesinde yol olmadığı için ayağı kırılan kuzudan, çoban olmadığı için kurdun kaptığı koyundan, evinde yiyecek bulamayan anne ve babanın ahından, teröre kurban giden evlatları için ağlayan anne ve babaların feryat ve göz yaşlarından kendisini sorumlu tutan insandır.
Bir milletin reisi; Hakkı ve hakikati savunan, zalimin ve zulmün karşısında duran, özgürlük ve bağımsızlık yolunda yürüyen, milletinin ve değerlerinin yanında duran, her hal ve hareketiyle insanlara örnek olan seçkin insandır.
Müslüman bir millet olarak bizim reisimiz böyledir, böyle olmak zorundadır. Yalancıdan, iftiracıdan, sahtekardan, düşmanımıza hizmet eden, dini ve milli değerlerimize karşı savaşan bir toplumun başında olan başkanlarda ve siyasetçilerden bize reis olmaz.Reis; reis gibi olmak ve kendisine ait görevleri korkusuzca yerine getirmek zorundadır.
Arif Altunbaş, Haber 7
Yorumlar4