Ruh köklerimiz

  • GİRİŞ30.07.2021 08:03
  • GÜNCELLEME31.07.2021 08:57

Günümüzde meydana gelen birçok olumlu veya olumsuz siyasi olayların gerisinde tarihin derinliklerine kadar uzanan bir illiyet bağı vardır. Fail ile mef’ul arasındaki tarihi ilişkiler bu bağ’a göre gelişir ve şekillenir. Bu bağ; ya din, ya dil, ya kan, ya da menfaat ve çıkar hukuku üzerinde meydana gelir.

Milletleri ve devletleri, kültürleri ve medeniyetleri doğurup inşa eden ana temel dinamik; din, dil, tarih, coğrafya, ortak çıkar ve değerler ile ticari ilişkilerdir.

Türkiye’nin ve Türk milletinin Müslüman milletlere olan yakınlığını ancak bu teori üzerinde yoğunlaşıp derinleşen kafalar anlayabilirler. Dünyanın öbür ucundaki bir Müslüman bunun için diğer Müslümanın direkt ilgi alanına girer. Bu ilgi ve bağlılık Türk milletini büyük ve saygın bir millet yapan özelliklerdendir.

‘’Türk milletinin mazlumun yanında, zalimin karşısında olma’’ özelliği onu her çağ ve zamanda küresel bir aktör haline getirmiştir. İslam Medeniyet ve Kültüründen nasibini alamamış batı kuklası mankurtların zaman zaman İslam’a, Müslümanlara ve mazlum milletlere karşı takındıkları kibirli, ırkçı ve ayrımcı tavırları, eylem ve söylemleri batılı kolonyalist efendilerinin ahlak ve karakteridir. Asla Müslüman bir milletin ahlakı, kültürü ve karakteri olamaz.

‘’Suriye’de, Libya’da, Katar’da, Somali’de, Irak’ta, Karabağ’da, Afganistan’da… vb. gibi ülkelerde ne işimiz var?’’ diye meydanlarda uluorta çemkiren politikacılar ve şakulden kaymış kalemler aslında asla milletimizi temsil etmiyor. Onlar ancak efendileri emperyalist batılıların sözcülüğünü yaparak onları memnun ediyorlar.

Neden mi Avrupa’da Balkanlar’da, Asya’da Kafkaslar’ da, Afrika’da ve her yerde, özellikle; Ortadoğu’nun her karış toprağında olmak zorundayız?

Oralarda olmak zorunda olduğumuz ülke ve milletlerle bizim bin yıllık dini, en az 400-500 yıllık tarihi, kültürel, kader ve gönül bağlarımızın var. Milletimiz İstiklal savaşını verirken onlar sofralarındaki son lokmayı, son kuruşlarını, ellerindeki bilezik ve küpelerini bize gönderen fedakar ve vefakar insanlar olması bil orada olmamıza yeterli bir sebeptir.

En basitinden neden mi Afganistan'da olmalıyız? Orası Müslüman Türk Gazneliler’in, Babürşahlar’ın, Timuriler’in yönettiği topraklarda onun için… Orta Asya ülkelerine komşu ve her an onları etkileyebiliyor da onun için. Jeostratejik ve jeopolitik önemli bir ülke de onun için.  Batılılar’ın, Çin’ in, ve Rusya’nın emperyalist amaç ve gayelerinin karşısında kardeşlerimizin yanında olmak ve onları her türlü düşman istila ve işgaline karşı uyarmak, korumak ve kollamak için. Onları Büyük Türkiye ailesine katmak için… Oradaki 40 yıllık süregelen emperyalist işgal ve sömürüye, kardeş kavgası ve kargaşalığına bir son vermek için… Kısaca; ‘’Mazlumun dini, dili, milleti, rengi sorulmaz’’ da, onun için…

Ama; bu evrensel duyarlılığı ve anlayışı İstanbul’un Rum sempatizanı, Bolu’nun ırkçı faşist eşkıyası, İzmir’in PKK sempatizanı gazoz ağacı ile CHP ve yandaşları proje partilerin liderleri anlayamaz ki… Ruhları Bizans soyluların anlayışıyla huzur bulanların kökleri çapulcu Haçlı ordularına kadar uzanır çünkü. Bize göre; FETİH, onlara göre; İstanbul 29 Mayıs 1453 te işgal edilmiştir.

Biz, bu ülkenin sahipleri, şahitleri ve şehitleriyiz.  Horasan Erlerinin ve erenlerinin çocukları olan Selçukluların, Anadolu’nun fatihi Alpaslan’ın, Kostantinepolis’i İstanbul yapan Fatih’in, yedi düvele meydan okuyan Osmanlı’nın evlatlarıyız biz. Ne zaman milletimize ve Türkiye’ye karşı bir oyun ve entrika, bir saldırı ve düşmanlık tezgahlanırsa biz bunun katil Romalıların çocukları vahşi batılılar veya onların ülkemizdeki temsilcileri yerli münafıklar tarafından organize edilip fitne kazanında kaynatıldığını biliriz. Biliriz; Rumların, Ermenilerin ezeli düşmanlığının hangi kuyruk acısından kaynaklandığını… İsrail’in neden bize gıcık gittiğini…

Ruh köklerimiz farklı, beslendiğimiz kaynaklar farklı, medeniyet anlayış ve kavrayışımız, hayat tarzımız farklı veya taban tabana zıt antik Yunan ve Romalılarla bizim çünkü. Biz; onların hiçbir şeyine benzemiyoruz ve onların değirmeninde de öğütülemeyen Müslüman inanmış bir milletiz çünkü. İnsanlığı ve mazlumları kucaklayan ve kuşatan soylu ve ulu bir milletin ve devletin çocuklarıyız çünkü...

Vahyin eksenine yönelmeyen bir millet her zaman yolunu kaybetmeye mahkumdur.. Her yerde olmaya çalışmak, taraf olmamak hiçbir yerde olmamak demektir. Ey milletim! Senin ruh köklerin Kur’an ve Sünnetin pınarından gıdalanır. Köklerinden uzaklaşırsan gövdeni ve dallarını, hatta; tüm varlığını bile kaybedersin. Sakın, köklerinden uzaklaşma!..

Arif Altunbaş, Haber 7

Yorumlar2

  • fatih 2 yıl önce Şikayet Et
    Teşekkürler Arif Hocam.
    Cevapla Toplam 12 beğeni
  • Zafer 2 yıl önce Şikayet Et
    Kökleri olmayan ağaç odun, kökleri olmayan bir millet köle olmaya mahkumdur. Arif Ağabey, bizi bize çağıran kaleminiz sağolsun! Yüreğinize sağlık...
    Cevapla Toplam 14 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat