Derinleşen kriz ve yol ayrımındaki Türkiye

  • GİRİŞ04.11.2022 09:47
  • GÜNCELLEME05.11.2022 09:17

Ekonomik, siyasi ve askeri olarak güçlü batı devletlerinin kendi ülkeleri ve sınırları dışındaki ülke, toplum ve coğrafyaları egemenliği altına alarak yayılmaları, onların yeraltı yerüstü zenginliklerin yağmalamaları 16. Yüzyılın başlarında Amerika’nın keşfiyle yaygınlaşmaya başladı. İşgal, istila, kolanyalizm ve sömürgecilik batı devletlerin kısa yoldan zenginleşerek güçlenmelerine sebep oldu.

Afrika ve denizaşırı ülkelerde baskı ve zulümle başlayan bu yayılmacı politikalar açgözlü batı devletlerini barbarca katliamlara, köleleştirme ve kolonileştirmelere sevk ederek kolonyalizm hareketi başladı. Balta girmemiş ormanlar, el değmemiş topraklar, yerli ilkel kabileler ve milletler tarihte eşi benzeri görülmemiş katliamlara ve soykırımlarla tanıştılar. İşgallere uğrayan bu ülke ve coğrafyalar batı krallıklarının sömürgeleri haline geldi. Batı barbarlığı sömürdükçe semiren, semirdikçe daha fazla sömürmek isteyen doyumsuz emperyalist güç odaklarına dönüştü.

Bugünkü görkemli batı uygarlığı zulüm, kan, gözyaşı ve kelleler üzerinde kurularak vahşet medeniyetinin zengin metropolleri haline böyle geldi. Kanlarını emdikleri milletleri bir lokma ekmeğe, bir yudum suya, başını sokacak bir çatıya muhtaç bırakarak yeraltı ve yerüstü zenginliklerini bedelsiz veya öldüm fiyatlarına yüzyıllardır sömüren, çalan bu katiller sürüsü eski sömürge valileri yerine batıda yetiştirdikleri mankurtları ve yerli münafık yöneticileri destekleyerek sömürü ve işgaller ile modern kolonyalizm ‘’özgür ve demokratik dünyamızda (!)’’ aynen bugün de devam ediyor. Batının korkulu rüyası haline gelen göçmenler dün babalarının kanlarını emdikleri, aç ve susuz bıraktıkları bu coğrafyalarda doğup büyüyen ve şimdi de oralarda yiyecek bir lokma ekmek bulamayarak Amerika'ya ve Avrupa'ya yönelen göç dalgalarıdır.

Batı medeniyeti, batılıların kendi alın terleriyle inşa ettikleri bir medeniyet değildir. Çalıp soydukları ülkelerin, köleleştirdikleri milletlerin gözyaşı, kanı, alın teri, öfke ve kinleri, nefret ve ilençleriyle meydana getirdikleri bir vahşet medeniyetidir.

Modern sömürgecilik güçlü devletlerin BM, NATO, IMF vs. gibi uluslararası kuruluşlarda güçsüz devletler adına ve aleyhine kararlar alan modern sömürgeciliğin bir aracıdır.  Kısaca; sömürenler ve sömürülenler dünyasında değişen çok fazla bir şey yok. Washington, Londra, Paris, Berlin, Moskova, Pekin… dün olduğu gibi bugün de modern kolonyalistlerin ve sömürgecilerin başkentleridir. Yüzlerce sömürgeleriyle onları yine Lizbon, Madrid, Brüksel, Kopenhag, Amsterdam’ın kanlı ve kirli ayak izleri izlemektedir. Batıda, Balkanlar hariç dişine sömürge kanı değmemiş hiçbir Hıristiyan batı ülkesi yoktur. Özgürlüğün ve bağımsızlığın sembolü olan Amerika sömürgecilerin doğurduğu, büyüttüğü batılıların gayri meşru çocuğudur.

Son olarak Covid 19 pandemi krizinde de gördüğümüz global panik havası, telaş ve ego eksenli ırkçı, faşist tutum ve davranışların daha kötüsü bugünlerde enerji kriziyle ivme kazanarak bütün Avrupa’yı sarıp sarmaladığına şahit oluyoruz. Boyuna postuna ve cürmüne bakmadan vagon gibi ABD’nin kuyruğuna takılarak Rusya’ya karşı gardını alıp meydan okuyup efelenen süper güç Avrupa’nın Rusya’nın enerji vanalarını kapatmasıyla ne hallere düştüklerini gördük.  Dev bir balon patladı, batıyı kucakladı. Rusya’da büyüyen öfke anaforu Sibirya’dan Avrupa’ya doğru soğuk ve gergin havaları üfürdükçe Avrupalılar şimdiden nezle ve grip olmaya başladılar bile.

İki kutuplu bir dünya gerilim, işgal, sömürü, savaş ve düşmanlık üretti. Dünyanın tekrar o yöne doğru gitmesi için de ABD liderliğinde, İngiltere yedeğinde Rusya- Ukrayna savaşı körükleniyor. Rusya’yı yorgun ve bitkin düşürmek için ringe Ukrayna’yı çıkardılar. Ondan sonra sırada Tayvan beklemekte. İngiltere ve ABD kendi küresel çıkarları uğruna Ukrayna’yı Rus ayısına habire pataklattırıyor. Ukrayna havlu atsa bile ABD ve İngiltere ile bazı Avrupa ülkeleri bunu asla razı değiller. Yeni hayaller ve ütopyalarla Ukrayna’ya moral ve motivasyon vermeye devam ediyorlar. Hep savaşta kaybedenin içindeki kazanma hırsıdır onu yıprandıkça yıprandıran, battıkça batıran ve sonunda kendi sonunu hazırlattıran.

Kutupsuz bir dünyayı düşünmek çok güzel, ama; gerçekleşmeyecek bir hayal üzerine düşünmek hayalden öte bir mana ifade etmiyor. Türkiye iki kutuplu bir dünyada mı, yoksa çok kutuplu bir dünyada mı yerini almalı? Bizim için yolun çatallaştığı nokta ve yol ayrımı burada. Tek kutuplu ya da iki kutuplu bir dünyada yaşamaktansa çok kutuplu bir dünyada olmak, o kutuplardan birisi de bizim olmamız milli çıkarlarımıza daha uygun görünüyor.

Bu yola kimimiz; ‘’Turan yolu’’, kimimiz; ‘’Kur’an yolu’’, kimimiz; ‘’Millet yolu’’, Kimimiz; ‘’Cumhur yolu’’, ‘’kimimiz; ‘’Cumhuriyet yolu’’ desin, eğer, niyetimiz halis, vatan ve milletimizin huzuru, barışı, kardeşliği, özgürlüğü, bağımsızlığı için ise; yol ve yolcular Hak ve hakikate gönül vermişler ise;  gerisi teferruattır.

Rabbim milletimiz doğru ve sürdürülebilir kararlar vermesini nasip etsin! Vesselam!

Arif Altunbaş, Haber 7

Yorumlar2

  • Ali 1 yıl önce Şikayet Et
    Hakka inanmayan hakkı verir mi? Katılaşan kalpte zulüm erir mi? Adalet esirdir gücün elinde Zalimler mağdur da mazlum şerir mi Demiş şair malesef vaziyet bu
    Cevapla Toplam 9 beğeni
  • Necmeddin 1 yıl önce Şikayet Et
    Rabbim, bizleri ve milletimizi doğru yoldan şaşırtmasın, ümmeti kuçaklayacak ve kuşatacak yoldan ayırmasın, kalem ve kelamınıza güç kuvvat versin, sevgili ağabey!
    Cevapla Toplam 12 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat