Kartondan aslan

  • GİRİŞ11.11.2022 13:22
  • GÜNCELLEME12.11.2022 09:39

Yirmi yıldır girdiği her yarışı kaybedip nal toplayan, milletin kalbinden kovulup sürgün edilmiş bir adam! Birilerinin üfürmesi ile gülen, ağlayan, gaza gelip kükreyen kartondan bir aslan. Devletin zirvesinde oturmak için dostlarıyla beraber kurduğu yuvarlak masanın etrafında yuvarlanıp duran, masanın başkanı olmak için atmadığı takla, girmediği kılık kalmayan aslan görünümlü bir karton. Bir gün bir rüya görüyor. Başı göğe eriyor, yıldırımlar çakıyor, yılan dilli çatal şimşekler fışkırıyor kafasından.

Rüyasını tabir ettirmek için Amerika’ya gidiyor. Sokaklarda 8 saat; ben diyeyim hamburgerci arıyor, siz deyin kayboluyor. Birlikte giden arkadaşları dağda taşta uçan kuşta yana yakıla onu arıyorlar merak ve telaş içinde.  Ne yapsın yabancı bir ülkede dil bilmez diş bilmez gariban. Bir Hamburgercide bulunuyor sonunda.

Amerika macerasından sonra hızını alamıyor, bir de Londra tefecileriyle buluşmaya gidiyor kahraman. Orada da, kiminle ne konuştu kendisine malum, başkasına meçhul geri dönüyor tekrar ülkesine, sanki zafer kazanmış bir kumandan.

Aslında niyeti Kral Carles’ le görüşmek, ondan biraz teknoloji ve finans dersi almakmış ama,  işte böyle bazen hayaller gerçek olmuyormuş. Dişlerine mazlum kanları değmiş emperyalizmin uzantıları kolonyal patronlar ve tefecilerle görüşmek en kolayı. Armut piş, ağzıma düş hikayesi. Eli dolu dolu boş dönmüş zavallının. Bu durum tabanını öfkelendirmiş, muharremi kızdırmış, hayal kırıklığına uğratmış fincancı katırlarını, ürkütmüş Truva’nın atlarını.

‘’Şöyle bir dairede müdür bile değilsin/ Kim böyle bir züğürdün huzurunda eğilsin’’ diyerek sür eşeği Niğde’ye deyip Heathrow Hava limanını göstermişler, kar yağmış  umduğu dağlara. Altı oklu bir pirifani, ‘’adam olsa idi zaten tuttuğunu her dalı koparır, çaldığı her kapıyı açar, yutamayacağı bir lokmayı ağzına almaz, tutamayacağı sözü ağzından çıkarmazdı’’ diye homurdanmış içinden dağın fare doğurduğunu görünce.

Adem adam olsa yel değirmenine saldırmak için atını çılgınca mahmuzlayan, saldırı sonrasında da kendini çarmıha gerilmiş Cervantes’e malzeme yapan bir Donkişot olmaz. ’’Donkişot mu Carventes’i, Carventes mi Donkuşot’u doğurmuştur. Bu mesele üzerine bir kaşık suda fırtınalar koparmazdı kalem ustaları. ‘’ Bedeli ne olursa olsun…’ meydan okumasının üzerinde ciddi ciddi durmaz, büyük fırtınaların büyük dalgaları olurdu.

Uçmam dediği uçağa binerek, konmam dediği havaalanına konarak, geçmem dediği köprüden ve yoldan geçerek yorgun argın evine dönmüş kahraman. Binlerce sıfır yan yana koyup toplanmışlar, hepsi de1 rakamı etmemiş. ‘’Aslan fare kükredi, fareden korktu kedi’’ demişler ve susmuş güngörmüşler.

‘’Bedeli ne olursa olsun…’’ ile kurulan bir cümlenin sonu, sonsuza kadar uzanan kötülüklerin, ihanetin, darbeciliğin, terörün, teröristlerle iş birliğinin, emperyalistlere goygoyculuğun, ihanette sınır tanımayan gözü dönmüşlerin adresidir. Her eylem ve söylemi içine alan bir sınır ve hukuk tanımazlığın Roma’ya çıkarmış yolu.

Roma, Roma’lıların çarmıha gerdiği Hz. İsa’nın kalbinin attığı yer. Paris, kaldırımlara düşmüş iffetin sembolü kadınların romanın arenalarında aç aslanlara parçalattırıldığı mekan. Londra, köleliğin ve köleciliğin, heykelleştirilip asırlar boyu saklandığı bir tapınak. ABD, batının gayri meşru çocuğu insanların kıblegahı olmuş tüm soysuzları bağrına basmaya çağıran ana. Yalnız, atalarını köle pazarlarında öldüm fiyatlarına satan, işgal ve istila ettikleri ülkelerin çocukları dışında.

‘’ Ne pahasına olursa olsun… ‘’  diye bağırıp uyanıyor çılgınca rüyasından bir adem. ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’’ diye işaret parmağı ile Karadeniz'i gösteriyor Donkişot’u gaza getiren Sancho Panzo’lar hemen hepsi orada. Birisi kulağına fısıldıyorlar adamın sadece. ‘’ Efendim, Akdeniz sizin parmakla gösterdiğiniz yerin tam ters istikametinde, siz Karadeniz’i işaret ediyorsunuz’’  diyor. Adam; ’’Olsun, O da; deniz, o da deniz’’ diyerek koyuyor noktayı yürüyen merdivenlere terste binen bir adamın pişkinliği ile.

’Bedeli ne olursa olsun…’’  meydan okuması yuvarlak masa etrafında döne dönen, daha içmeden bi hoş ve sarhoş olan Romalı Senatörlerin konuşmalarının sonunda, ‘’Yaşasın Roma, Kahrolsun Kartaca’’ naralarına karışıyor. Uykusundan sıçrayıp kalkan  adam elleriyle göğsünü dövüp ormanda herkese meydan okuyan goril gibi ‘’Benim adım kemal diyor’’ Bir fare kükrüyor, bir kedi kaçıyor korkusundan.

Hanibal; kefeniyle çıkmış yola. Alalım Roma’dan eski yerleri dik duruyor.

Arif Altunbaş, Haber 7

Yorumlar2

  • Kadir 1 yıl önce Şikayet Et
    Hocam, kaleminize bereket...Romandan Kartacadan, Truva ın atlarında zamanımıza bir solukta koşuyor kaleminiz. Tarih tekrar ediyor her Zaman olduğu gibi yani.
    Cevapla Toplam 16 beğeni
  • fahri çetin 1 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize ve yüreğinize sağlık hocam
    Cevapla Toplam 13 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat