Fıtratı yaşamak

  • GİRİŞ16.12.2022 08:30
  • GÜNCELLEME17.12.2022 08:57

‘’İlk yaratılış anında varlık türlerinin temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş doğuşundaki doğal haline’’  fıtrat denir. ( 1)  Bir şeyin tabiatı ve doğası anlamında gelir. İnsanın veya yaratılanın fıtratı demek, onun tabiatı ve doğası demektir.  Bu kelime Kur’ân-ı Kerim’de sekiz ayrı ayette zikredilir.

Fıtrat; Allah Teala’ ya nispet edilen, hepsinde de ‘’yaratma’’ anlamına gelen f-t-r kökünden türeyen Arapça bir kelimedir. ‘’Yaratma ve yaratılış biçimi-hali, tıynet, tabiat ve huy ‘‛ manalarını içerir. Genel anlamda Allah’ın varlıkları yarattığı, -beşeri kirlere ve kirliliklere bulaşmamış- günahsız ve melek gibi tabiatına fıtrat denir. Yaratılanın ilk andaki tertemiz halidir.

İnsanın kendi yaratılış özellikleri anlamında fıtratı üzere kalması, yaşaması, mücadele etmesi onun yaratılış amaç ve gayelerindendir. Fıtratı zorlamak ve fıtratın dışına çıkmak Allah’ın insan için belirlediği sınır ve ölçülerin dışına çıkmaktır.

İnsan fıtratı demek; insanların doğal olarak doğuştan sahip oldukları düşünme, hissetme, muhakeme etme, doğru ve eğriyi, güzel ve çirkini ayırt etme yeteneği, hareket etme, tavır koyma biçimleri de dahil olmak üzere bütün temel eğilimleri ve özelliklerini ifade eden bir kavramdır. Bu kavram dilimizde genellikle insan özünün ne olduğu, insan olmanın ne anlama geldiğini belirtmek ve anlatmakta kullanılır.

Bütün varlıkların yaratılış sırasında Allah’ın yarattığı türlere kazandırdığı bu temel yapıdan dolayı aynı kökten gelen fâtır kelimesi Kur’an’da ‘’Fatır es semavati val ard… ( Göklerin ve yerin yaratıcısı….) . (2)  olarak zikredilir. ‘’De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, yediren ama yedirilmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim? De ki: “Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi).” (3)  ‘’De ki: "Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen alemi de bilen Allah'ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin." (4) 

İnsanın Allah tarafından yaratılış anındaki dünya kirlilik ve kötülüklerinden uzak, vahyin değerleriyle Müslüman olarak tertemiz bir şekilde dünyaya gelmesi insanın ilk hali olan fıtrat onun bu dünyada olması istenen ve gereken halidir. "Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar." (5)  İnsanın fıtratı İslam’ın fıtratıdır. İslam’ ın fıtratı İslami şahsiyet ve kişiliğin mü’ mince takındığı bir şahsiyet ve kimliğin insanda görünmesi ve yansımasıdır. ‘‘Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezle’’ (6)

 ‘’Allah’ın yaratışın da, (‘’li halkillah da) değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu –bunu-bilmezler. O’na (Allah’a) yönelerek, O’na karşı gelmekten sakının, namaz kılın, müşriklerden olmayın.’’ (7)  Allah’a yönelmek ve müşriklerden uzaklaşmak fıtrat üzere kalmanın ve yaşamanın anahtarıdır.

Allah’ın insandan beklediği kişilik, kimlik ve karakterdir bu. İnsanın yaratılış özellik ve sıfatları aynen Müslümanın şahsiyeti ve İslami hareketin ruhunu ve bedenini, duruş ve hareketini,  konum ve mücadele tarzını oluşturan özelliklerdir. Onun için İslam; insan fıtratına en uygun din ve yaşam biçimi olarak Allah tarafından tüm insanlığa ‘’böyle kalınması ve böyle olunması’’ için doğuşta bu yaratılış üzere gönderir ve bu fıtrat üzere kalınmasını emreder. Fıtratı korumak ve fıtrat üzere kalmakta yine fıtratın bir gereğidir. Allah’ın insan için belirlediği fıtrat ölçüleri ve sınırlarının dışına çıkmak her zaman Allah’ın hukukunu beğenmemek, ona itiraz etmek ve onu çiğnemek anlamına gelir.

İslami şahsiyet ve hareketin doğası; her hal ve hareketi ile Kur’an ve Sünnete uyan İslami bir duruşun, İslami bir hayat tarzı ve mücadelenin, İslami bir yaşantının öznesi olmaktır. ‘’Kuşkusuz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim (vahiy) geldikten sonra, aralarındaki hak tanımazlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki, Allah’ın hesabı çok çabuktur’’ (8) Bu dünya bir imtihana dünyasıdır. Bu dünyaya tertemiz gelen insan, yaratıldığı gibi tertemiz kalabilmek için mücadele etmek zorundadır. Bu dünyada sonsuza kadar yaşayamayacağımız bizden önce göçenlerden belli… Fıtrat üzere kalabilmek o kadar da kolay bir şey değil elbet. Sabır, azim ve mücadele gerektiren bir husustur. Dünya zorlukları ve meşakkatleriyle peygamberleri ağlatan o dünyadır.

‘’Her doğan İslam fıtratı üzere doğar.’’ (9) İslam fıtratı üzere yaşaması ve olması gerekir. Bu fıtrat üzere kalması için bir ömür mücadele vermesi Müslüman kimlik ve kişiliğinin gereğidir.  Yarın değişeceğim deyip bugünkü işini yarına bırakmamak temel bir prensiptir. Kimsenin ne kadar yaşayacağı, ne zaman öleceği hususunda hiçbir gar garantisi yok. Gün bugündür, gün bugündür, gün bu gün.

Unutmamak gerekir ki, sarılacağın kefen çoktan örülmüş, dokunmuş bizi beklemektedir. İnsanı Allah’ın doğuşta lütfettiği o tertemiz fıtrat üzere yaşaması kurtaracaktır. ’’Yeryüzünün mezardan başka bir beşiği yoktur.’’( 10)  Müslümanlar olarak bizler, insan olmanın ve insan kalmanın mücadelesini verenler olarak yürümeliyiz Hakka doğru. Eli boş, gönlü kalbi boş olarak değil.

İslami şahsiyet ve kişilik üzere olmak, insanın; fıtrat üzere olması, kulluk bilinciyle yoğrulması, o bilinçle yaşaması demektir.

Herkes kendi fıtratına uyan insan ve toplumlarla birlikte olmayı sever. Müslümanlar da kendi yaratılış üzere olmayı isteyen, düşünen ve bunun mücadelesini verenlerle birlikte olmayı elbet. Çünkü; fıtrat; fıtratı çeker.

Bir Müslümanın kendi fıtratına ters düşen bir arkadaş, grup, cemaat, taraf ve cephede olması düşünülemez. İslami ve Mü’mince bir duruş sergilemek zorunda olan Müslümanlar gayri İslami ve İslam düşmanı bir tarafta yer alamaz, saf tutamaz. Bu insanın yaratılış fıtratına aykırı yanlış bir duruştur.

‘’Her kim Allah’ı, O’nun Resulü’ nü ve (Kur’an’a uyan ve İslam’ı uygulayan) mü’minleri veli edinir (onları sever ve seçerse), muhakkak (biliniz ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah’ın taraftarlarıdır. (Hakkın takipçileri ve tarafgirleri olan hizip ve ekip başarıya erişecektir.)’’ (11)

Arif Altunbaş, Haber 7

Yorumlar3

  • azi 1 yıl önce Şikayet Et
    ALLAH Bizi dogru yoldan ayirmasin
    Cevapla Toplam 14 beğeni
  • Selim 1 yıl önce Şikayet Et
    Amin
    Toplam 8 beğeni
  • MERYEM 1 yıl önce Şikayet Et
    Allah hepimize doğru yolda istikamet üzere yürümek nasip etsin. Kaleminize sağlık...
    Cevapla Toplam 18 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat