Hayır, Genelkurmay Başkanı 'yeni açılım' yapmadı...
- GİRİŞ16.04.2009 10:26
- GÜNCELLEME16.04.2009 10:26
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un yıllık değerlendirmesinin içeriğini medyadaki çoğu refikimiz 'yeni bir açılım', 'yenileşme,' 'liberalleşme,' olarak yorumlamayı tercih etti.
Ben, 'yeniden üretmek' deyimini kullanmayı yeğleyeceğim.
Genelkurmay Başkanı'nın konuşması, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş kavram ve ilkelerini, tarih içindeki (bilinçli veya bilinçsiz) sapmalardan ayrıştırmak üzerine kuruluydu.
Basınımızda 'yenilik,' diye yorumlanan pek çok unsurun, yenilik değil, bilakis 'eskilik' içerdiği ve bu konuşmanın asıl iddiasının; dünyanın yeni durumunda ve Türkiye'nin yaşadığı iç sorunlarda kurucu kavram ve ilkeleri çözüm olarak göstermesi olduğu kanaatindeyim.
Medyalarımızda 'Genelkurmay'dan yeni açılım' diye sunulan her bahsin referansının Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerinde kaynağını bulması veya anayasal metinlerden alıntılanması ilginç bir tenakuz yaratıyor.
O halde, kurucu kavramlar ve ilkelerin telaffuzunun 'yenilik' olarak algılanmasının ardındaki motivasyonu anlamamız gerekiyor.
Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde, kurucu kavram ve ilkelerden koptuğumuz, ayrı düştüğümüz, uzaklaştığımız dönemler yaşadık.
Çoğunlukla kurumsal olmayan, genelde dönemsel, arızi veya bireysel yönlendirmelerden de kaynaklanan bu sapmalar bize artık devletin temel politikasının kurucu ilkeler ve kavramlardan başka bir şey olduğunu düşündürtmüş olabilir.
Demokrasiden uzak düşüşlerimizi de devlet politikası sanma yanılgısına bu yüzden düşmüş olabiliriz.
İşte kurucu kavram ve ilkelerin altını çizen, onları 'yeniden üreten' Kurmay Başkanı'nın konuşmasının 'yeni' olarak algılanmasının altında yatan gerçek bu olmalı.
Şimdi...
Değil mi ki, Genelkurmay Başkanı'nın kurucu ilkeler ve kavramları aktive eden konuşmasını, 'daha demokrat,' 'daha kapsayıcı,' 'daha birleştirici,' 'daha yenilikçi' bulduk...
Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş ilkelerinin ne derece sağlam, ilerlemeye açık, cihanşümul oluşunun karinesini olmuştur, diye hüküm verebiliriz.
Aynı şekilde, dünyanın ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel ölçekteki yeni analizleri ve bu analizlere dayanan yeni politikaları da Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş kavram ve ilkelerinin bir tür sağlaması olarak okunuyor.
Başbuğ'un konuşmasında Amerikan Başkanı Obama'nın Amerikan Kuruluş Felsefesi ile Türk Devleti'nin Kuruluş Felsefesi'ni benzetmesinin yer alması da; kavram ve ilkelerimizin 'Dünyanın Yeni Hali'ne uyumunu temsil etmiştir.
El netice...
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un konuşması ne kadar basit ve anlaşılır bir üslupla kaleme alınmışsa, o oranda da iddialı bir akademik içeriği taşıyordu...
İddiası; Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılara 'montaj' çözümler aramamasında, bilakis çözümleri kurucu felsefe içinden üretmesinde saklıydı.
Kuruluş Felsefesi'nin hedeflemesine karşın, demokrasi kalitesinin yükseltilebilmesine; kurucu kavram ve ilkelerin yozlaştırılması mani oluyordu.
Bu yüzden; Kuruluş Felsefesi'nde bir kopuş veya kırılma anıyla değil; sapmaların ve hataların tashih edildiği bir 'süreklilik bilinci' ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmeliyiz.
Bu 'süreklilik bilinci'nin yakın anlamlarının daha önce siyasal iktidar tarafından da telaffuz edilmiş olması, bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin ihtiyaç duyduğu 'yeniliklerin' inşası için zeminin (Kurucu kavram ve ilkelerin) tahkim edildiğini gösteriyor. İhtiyaç duyulan yenilikler bu kavram ve ilkelerin sağlam zemini üzerine ve ona uyumlu inşa edilecektir, diye düşünebiliriz.
Obama Amerika'sı, yeniliği Amerikan ifadesiyle, 'Kurucu Babalar'ı yadsıyarak değil, sapmaları, örneğin Bush ekibinin radikal savrulmalarını tashih ederek, öze dönerek yapmaya başladı....
Emperyal bir geleneğin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti'nin de 'süreklilik bilinci'nden ayrılmasını beklemek irasyoneldir.
Yorumlar1