Bizimkisi de hayat mı? (Beterin beteri var...)

  • GİRİŞ10.12.2012 09:35
  • GÜNCELLEME10.12.2012 09:35

Bir sonraki güne uyandığımızda havadaki uçan milyonlarca insanın aynı heyecanlarına ortak olmak ve en zor şey değil midir çoğumuz için yazarken bir yandan hesaplamak. Yurtdışına gidenleriniz sayıklar oradaki otoparkları, anlatmaya doyamaz başına gelenleri ve kendine kesilen cezaların ne kadar can yaktığını. Bizde durum farklıdır. Emniyet şeridini kullanarak ihlal etmek için kaç katı artan parayı duyunca ya da acil yol kullanım hakkı olan bir ambülansın peşine takılıp gitmek keyif verecektir belki. Dört tekerleğin aslına diğerlerine göre bizi istediğimiz yere yetiştirme modunu kimse o anda düşünemiyor. Eyvah ki ne eyvah ! Önceleri ödediğiniz meblanın bilmem kaç katı. Hadi bu seferde arabam var ve benzinim de var giderim denilebilir ve aynı hatalar tekerrür edebilir mi? (Etmesin) Artık iyi ki alışveriş merkezleri var. Üstelik otoparkları hem güvenli hem de birçoğu paralı. Bir yağmur yağmaya bir ıslanmaya görün. Valla pahalı mahalı kimselerin dinlediği yok. Çünkü otoparklarda yer yok. Bu gidişle olmayacak da. Sokakların arasına park edilen ve kapısı babasının tapulu malıymış hissine kapılan herkesden de park parası alınmalı. Olmuyor. Kapımın önü diyerek sizi aşağılayan ya da dediğim dedik diyenlerin bağırışları buna da bir düzen bir düzen. Otoparklar bir yaşam alanı kıskacında hayat olmuş ve içinden çıkılması zor durumları doğurmuş belli ki. Yığılıp kalmışız kapalı mekanlara bir avuç insanımızla. Ne zırıl zırıl ağlayan çocuklar görüyoruz etrafta ne de bom boş duvarlar. Artık hepsi reklam hepsi reklam! Reklam tabelaları. Kafayı gökyüzüne kaldırsanız nereden ne alacağınızın hesabını yapabilir ve cebinizi neyin yakacağınıda anlayamazsınız. Beterin beteri var biraz daha dikkat. Dikkat!

Hayatın içinden sesler... (Havaya gitmesin bu sesler)

Çocuklarımızın ve gençlerimizin yetenekleri, dünyaya meydan okuyacak cinsten tabi televizyon dizilerini hayatlarına ideal yaşam biçimleri olarak almazlarsa şayet. İnternet içinde ara sıra bilgi çöplerini ayıklamak zor olsada zaman önemli bu hususda. Birgün bile kaybetmememiz gerekiyor. Hayatın içinden sesleri yakaladığımız anlardan biri, duru ve cap canlı bir ses ve yorum. Küçük yaşına rağmen verdiği konserler ve ses rengi ile Türk gençliğine umut vaad ediyor. Hem eğitimini alıyor hem de gönülden eserlere yüreğini koyarak yorumluyor. Adı Ceren Bozkurt. 1994 Malatya doğumlu ve konservatuar öğrencisi, şimdiden hem eğitim hem de müziği milyonları kilitleyebiliyor. Yüreğinin minik dokunuşları ve kendisi ile bütünleşen onyedi enstürümanı kullanması. Ayakta da alkışlanır, destek de olunur. (Bu gençlere olunur...) Bazen o kadar istesek de bazı enstürümanları çalamayız. Ama Ceren Bozkurt hevesli, istekli ve azimli. Çalıyor işte. Allah vergisi yeteneği ve o güzel sesi, nefesi ile.
Kendisinin çalışmaları genç yaşına rağmen takdire şayan ve kendine çizdiği bu yolda bizim bildiğimiz internet çöplüğünü sadece sesi ile birleştirdiği müziği yüzlerce insanlara aktarmak ve gelecek de inandığı şeyleri kendi gibi hevesli birçok kişiye aktarmanın telaşında olumlu olarak sürdürüyor. Bazıları gibi amacından saparak değil. İyi bir örnek olarak http://www.facebook.com/cerenbozkurtfan adresinden sesini dinleyebilir ve sizde yorumlayabilirsiniz. Böyle gençlerin başarılarını bilmek ve seslerini senelerce dinlemek isteriz. Yolu açık olsun.

Ruh ve beden sağlığınız için; (az dizi seyredin belki işe yarar)

Onbeş senedir artan bir furya şu diziler. Kimine göre iyi kazanç kapısı kimine göre de iyi dejenerasyon. Oyuncuları kimliklerinden çıkarıp hayatımıza sokacak kadar farklıyız. Aile yapımıza uyup uymaması sorulmaksızın verdiği alt mesajları bazen alamayacak kadar yoğun stres ve baskı altındayız demek. Ne ruhumuz tatmin oluyor ne de bedenimiz. Bir de bir dönem yabancı dizilerin ülkemize giriş hikayeleri ve bizde bıraktığı 80'li yıllardaki etki. Konu komşu birbirine çay oturmasında anlatırdı. Şimdi sözüm ona bizim diziler dünyaya açıldı. Hangi ticari amaçla ve hangi yüzle. Özellikle tarihle uzaktan yakından ilgisi olmayan ve ısrarla yapılıp, çekilmeye devam edenler. Çok şaşırtıcı gelmiyor mu size? Hangisi muhteşem ki ülkemizi dört dörtlük tanıtıyor. Ödül almış, ödüle layık görülüp içerik yönünden zayıf olup toplumun milli manevi hassasiyetleri hiçe sayarak yapılanların cezasını kim çekecek ve kim bunların hesabını bize verecek? Çocuklarımızla izlediğimiz dizilerden neler öğrendik sorusunu sormakla başlasak işe? Nasıl olur acaba? İzlediğimiz, tutku ile bağlanıp kaçırmadığımız ve bizim yüzümüzü güldüren dizilerin bize, ailemize ve sevdiklerimize faydası ne olmuştur? Ruh ve beden sağlığımızın bozulmasında ne kadar etkililer, sorun bunu da ikinci soru olarak?İllah izlemek zorunda mısınız? İzlemeyenler ve arada kanal kanal geçiş yapanların bile zaman zaman rahatsız olduğu kareler ve fotoğraflar. Biz bunları görmek zorunda değiliz belki ama evden televizyonu kesin olarak kaldırmak da kesin çözüm olmayabiliyor. Televizyondan daha çok ruh ve beden sağlığını bozan şeyler yok mu ? Alın size bu da üçüncü soru? İzleye izleye hazıra alışmak ve ardından sorgusuz ve sualsiz bir toplum. Ardından da düşünceden yoksun, düşünce fakiri genç nesiller ve gencecik beyinler. Uyumak mı? uyanmak mı? Yoksa tüm bu olup bitenlere gerçekten seyirci kalıp, geçiştirmeler mi? Elimizi yeniden vicdanımıza koyalım, yumrukları ve dişleri sıkmaya gerek yok. Daha da fazla çok geç kalmayalım o da yeter.

Aynur Ayaz - Haber7

ayazaynur1@gmail.com

twitter.com/aynurayaz

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat